Ekonomik Belirsizlikler
Dünya ekonomisi büyük bir belirsizliğe doğru ilerliyor. Bu belirsizlik yeni bir denge arayışından kaynaklanıyor.
BREXIT süreci bugün tam olarak anlaşılamasa da
küresel dengelerde büyük bir sarsıntıya neden oldu. Özellikle 2008 küresel
finans krizi ve sonrasında yaşanan 2011 Avrupa borç krizi AB’nin temellerini
sarstı. Nitekim krizin etkilerinden bir türlü kurtulamayan AB’den ilk olarak
İngiltere ayrıldı.
Başlangıcı ekonomik bir birlik olan AB yaşanan
krizler sonrasında vatandaşlarına eski refahı yaşatamadı. Nitekim krizlerin
ardından ekonomik problemlerden kurtulamayan AB, COVID-19 pandemisiyle başlayıp
Rusya-Ukrayna savaşı ve uygulanan yaptırımlarla artan bir şiddetle ekonomik
problemlerle mücadele etmeye devam ediyor.
ABD, parasının küresel bir rezerv para olmasının
avantajını kullanırken 30 trilyon doları aşan borcunu pek düşünüyor gibi
görünmüyor. ABD, Rusya’ya uygulanan yaptırımlar sayesinde AB’ye LNG satışlarını
hızla artırdı. AB’de ise doğalgaz fiyatları artmaya devam ederken 223,8 Avro’ya
çıkarak rekor kırdı. Artan doğalgaz fiyatları sebebiyle birbirinden farklı ve
birçok kişiye garip gelen kısıtlama tedbirleri uygulamaya başladı.
ABD’ye bakıldığında FED bilanço küçültme ve faiz
indirimi politikalarının bir sonucu olarak iki çeyrek üst üste küçülmesi
sebebiyle teknik anlamda resesyona girdi. Enflasyonu düşürmek için uygulanan
faiz artırımı ile piyasadan para çekerek talebi daraltma politikası
uygulanıyor. Ancak bu durumun devam etmesi piyasalar için daya büyük riskler
barındırıyor. Talebin daralması üretimin azalmasına neden olurken üretimin
azalması iş yerlerinin işçi çıkarmasına neden olur. Artan işsizlik talebi daha
fazla daraltırken azalan talep daha fazla işçi çıkarılmasına neden olur. Bu
arada enflasyon düşer ancak üretim ve işsizlik krizine neden olabilir. Nitekim
bu senaryo 1929 Büyük Buhran döneminde yaşandı.
AB Merkez Bankası ECB uzun bir süre faiz
artırımından kaçınırken son toplantısında faiz artırmak zorunda kaldı. 2008 ve
2011 krizlerinin etkilerinden tam anlamıyla kurtulamamışken üzerine COVID-19
pandemisi ve Rusya-Ukrayna savaşı eklenince ECB temkinli hareket ediyor. Artan
ekonomik problemler Avrupa ülkelerinde milliyetçiliği artırırken BREXIT’in de
etkisiyle AB’nin derin çatlaklar yaşamasına neden oluyor. AB’nin varlığının
tehlikeye girmesine neden olan ekonomik problemler sebebiyle ECB faiz artırımı
ve bilanço küçültme politikalarında biraz yavaş hareket etmek zorunda kalıyor.
Dünyanın içinden geçtiği ekonomik türbülans
döneminde birçok ülke merkez bankası enflasyonu düşürmek için faiz artırımı ve
bilanço küçültme politikaları uygularken Türkiye bu durumun aksine hareket
etmeye devam ediyor. Enflasyonun hızla yükseldiği Türkiye ekonomisinde buna paralel
olarak üretim, istihdam, ihracat rekorlar kırmaya devam ediyor. Dünyanın
resesyon endişesi yaşadığı dönemde Türkiye’nin böyle bir süreç yaşayacağıyla
ilgili herhangi bir analiz yapılmıyor.
Dış talebin daralması elbette Türkiye’nin ihracatını
olumsuz etkileyecektir. Ancak BAE, Suudi Arabistan, İsrail ve İran ile yapılan
görüşmeler bu süreçte ihracatı destekleyecektir.
Daha önce de bahsi geçtiği üzere FED ve diğer merkez
bankalarının enflasyonla mücadele kapsamında faiz artırımı ve bilanço küçültme
politikalarının devam etmesi durumunda yaşanacak büyüme ve işsizlik krizi daha
büyük problemlere neden olabilir. Bu nedenle bir süre sonra bu politikalarından
vazgeçip tekrar faiz indirimi uygulamak zorunda kalacaklardır. Ancak Çin’in
Tayvan’a olası bir saldırı yapması durumunda dünyada dengeler yeninden
değişeceği için olabilecekleri şimdiden tahmin etmek kolay değil. Rusya’ya
uygulanan yaptırımların bir benzerinin dünya üretim merkezi haline gelen Çin’e
de uygulanması durumunda dünyayı yepyeni krizler bekler ki o süreci tahmin
etmek şimdiden çok zor olur. Şimdilik yakın gelecekte böyle bir durum görünmese
de artan gerilim böyle bir olasılığın hesaplanmasını mecbur bırakıyor.
Dünya siyasi ve iktisadi dengesini ararken dünyanın
yeni dengesindeki yerini daha güçlü bir şekilde almak isteyen ülkeler politikalarını
buna göre belirliyor. Uluslararası ilişkilerdeki liberal teorinin güçlü olduğu
dönemde kurulan AB, Rusya-Ukrayna savaşı sonrasında politikalarını değiştirmek
zorunda kalıyor. Ancak bürokratik olarak hantal yapısı sebebiyle hızla değişen
ekonomik, siyasi ve askeri gidişata uyum sağlamakta problemler yaşıyor. ABD’nin
AB üzerindeki hegemonyası da bu süreçte güçlenmeye devam ediyor denilebilir.