Ekonomide "vakit nakittir" dönemi
BİR ABD Dolarının 9,30 TL seviyelerinde işlem gördüğü bir dönemde toplanan Merkez Bankası Para Politikları Kurulu’nun vereceği politika faizi kararı piyasalar tarafından karışık bir beklenti doğurdu.
Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu’nun “Çekirdek Enflasyon” vurgusu sonrasındamanşet enflasyon hedeflemesinin terk edilmesiyle birlikte yeni faiz kararının neye göre verileceği piyasalar tarafından tam anlaşılmış değil.
Burada temellendirmelerle ilgili doğru bir algılama şekli yok.
TÜİK’in enlasyon araştırmalarını eleştiren Kavcıoğlu ile bir sohbetimizde İngiltere’de yaşanan konut fiyatlarındaki artışa rağmen enflasyon hesaplamalarında bu farkın görünmemesinin daha gerçekçi bir enflasyon hesaplamasından kaynaklandığı düşüncesinde olduğunuöğrenmiştim.
Kavcıoğlu’nun Cumhurbaşkanı nazarında bulunan güveni, çekirdek enflasyon hedeflemesi sonrasında TÜİK’in hesaplamalarında da kendisini gösterebileceği ya da Merkez Bankası’nın kendi enflasyon hesaplamasını geliştirebileceği düşüncesini beraberinde getiriyor.
Fakat piyasanın her şeye bakışı çok farklı.
İktidarın ekonomi yönetimindeki sorumluluğunu tek taraflı olarak açıklamış olması, zaten “günsonu hesabının” kime kesileceğini açıkça ortaya koyuyorken amacın eleştiriden daha büyük bir misyon taşıdığını düşünmek aklın ulaştığı ilk sonuç oluyor.
Piyasanın ve muhalefetin bu yaklaşımına rağmen, paranın yöneticilerinin piyasa genel kabullerini değiştirmek için olabilecek en kötü zamanı seçmesi de başka bir gerçeklik olarak ayan beyan ortada duruyor.
Bence yapılacak en ara formül“dijital para” konusunda yeni adımlar atmak olacaktır.
Eylül ayında denemeleribaşlayan dijital paranın, bazı büyük illerde pilot uygulamaya geçmesi, ardından yılbaşından sonra da en azından bazı Büyükşehir Belediye sınırları içinde uygulamaya alınması kısa zamanda daha büyük katma değer sağlayacak bir adım olabilir.
Hiçbir faiz indirimi, bütçe düzenlemesi ya da uzun vadeli ucuz borçlanma aracı yastık altındaki “300 milyar ABD doları” tutarındaki kaynaktan daha kıymetli olamaz.
Bu paraların finansal piyasalara kazandırılması için 10 yıldır atılan adımların maalesef büyük bir çoğunluğu istenilen sonuca ulaşamadı.
Para Politikası Kurulu ile yapılacak 50 baz puan indirim için bu kadar siyasi risk almak yerine, yenilikler konusunda adım atmak hem piyasanın olumsuz refleksinin kırılmasına hem de mevcut kaynakların daha verimli kullanılmasına imkân verecektir.
Ekonomide ikinci acil atılması gereken adım ise Kripto Paralar konusunda olmalı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın kripto paralarla ilgili olumsuz açıklamalarına rağmen neoliberal politikalarıneninde sonunda varacağı yer kripto paralar olacaktır.
Tüm dünyada mal ve hizmetin üretim ve tüketiminde basit arz-talep dengesinin işlemediği tek konu rezerv paradır.
Eşyanın tabiatına aykırı olan bu durumun arkasında şüphesiz ABD’nin ortaya koyduğu caydırıcı askeri ve ekonomik gücün etkisi büyük.
Kripto paralar konusunda ise bu durum biraz daha karmaşık.
FED’in kripto paralar konusunda olumsuz açıklamalarına rağmen ilk kripto borsasının New York borsasında işlem görmesi görmezden gelinecek bir gelişme değil.
Ayrıca en çok kripto para ATM’sinin ABD’de yer almasını da ekleyecek olursak girişimciliklerin önünü açan neoliberal sistemin ABD reel politik devlet refleksi ile karşı karşıya gelmesi Trump’ın başlattığı “Önce Amerika” söyleminin bir yansıması olsa da işler tam olarak öyle değil.
Başka meselelerle ilgilenmesi nedeniyle Çin’in yükselişinin çok geç farkına varan “uyuyan güzel”in kripto para konusunda hâlâ uyuduğu görülüyor.
2 trilyon ABD Dolarına yaklaşan kripto piyasasının artık buradan geriye gitmesi oldukça zor.
Türkiye’nin bunu fırsata çevirmesi gerekiyor.
Vergi barışı yöntemiyle nereden geldiği belli olmayan paraların ülkeye sokulmasının uluslararası sistemde Türkiye’ye verdiği zarar bir yana bu kapı Mali Eylem Görev Gücü (FATF)’ın istediği düzenlemeleri bastıran uluslararası kuruluşların adımlarıyla yakında kapanacak.
“ Vakit nakittir” sözü hiç bu kadar anlamlı olmamıştı.