Ekonomide sorumlu belli oldu
Cumhurbaşkanı Erdoğan, TBMM’nin 27.Dönem 5.Yasama Yılı açış konuşmasında ekonomiye dair birçok yeni açıklamada bulundu.
Türkiye’nin son 19 yılda elde ettiği her kazanım gibi ekonominin de sorumluluğunun kendisine ait olduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu açıklaması çok anlamlı.
Zira daha öncesinde ekonominin yurtdışından yapılan operasyonlarla kaosa sokulmaya çalışıldığı bir süreç yaşandığı ifadeleri vardı.
Artık yürütmenin tek tarafı olarak tüm yetkilerin toplandığı Cumhurbaşkanı, istikrarın kolay kolay bozulmadığı bir Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi (CHS) ile yönetimi elinde bulunduruyor.
Bu durum geçmiş dönem yönetimlerine nazaran “tam yetki tam sorumluluk” ilkesini beraberinde getiriyor.
Yani verilen yetkinin bir de bedeli var.
Cumhurbaşkanı Erdoğan bu açıklamasıyla bunun farkında olduğunu bir kez daha kamuoyuna deklare etti.
Cumhurbaşkanı’nın konuşmasında dünya ekonomisine ilişkin çizdiği tablo da dikkata değer:
“Küresel ekonominin temel belirleyicisi konumundaki ürünler başta olmak üzere, emtia fiyatlarında keskin artışlar yaşanıyor. Tedarik zincirlerindeki aksamalar, hammaddeye ve kritik bazı ürünlere erişimdeki darboğazlar halen sürüyor. İşsizlik küresel bir sorun olarak varlığını devam ettirirken pek çok ülkede bütçe açıkları ve borçluluk oranları tarihi seviyelere ulaştı. Arz-talep dengesinin bozulduğu, enflasyon tehdidinin küresel çapta arttığı, belirsizliklerin çoğaldığı bir dönemdeyiz.”
Bu açıklamalar oldukça doğru.
Gelen eleştiriler ise Türkiye’nin bu dünya tablosunda ne yaptığı?
Ekonomileri pozitif ayrışan, rezerv para sahibi ülkelerin içlerinde bulunduğu durumla Türkiye’nin kıyaslanması pek de doğru değil.
G20 ülkelerinin büyük çoğunluğu AB ortak parası olan Euro sistemine üye.
Kalan kısmı ise doları tanımlayan diğer değerli para birimlerinden oluşuyor.
Bu nedenle aynı kulvarda değerlendirilmesi doğru değil.
Türkiye, “Kırılgan Beşli” grubundaki diğer dört devlet olan Brezilya, Hindistan, Endonezya, Güney Afrika ile birlikte değerlendirilmeli.
Bu açıdan bakılınca aslında Türkiye için çok da ayırıca bir tablo yok.
Bu devletlerin hiçbirisinin ne AB ne de ABD ile bir kavgası olmadığını hatta olamayacağına dikkat ederek bakmak ve risk tanımlamasını daha doğru bir boyuta oturtmak gerekiyor.
Türkiye’nin bir yandan da İran ve Rusya’nın stratejik tehditleri altında olduğu da düşününce aslında ülkenin ekonomisini belli bir çıtayı taşımasının önündeki zorluklar daha da iyi anlaşılabilir.
Tabii bunlar asla bahane olmamalı.
Yöneticilerin bu vatan ve bu milletin menfaat olacak en iyi çalışmayı faaliyete geçirme sorumluluğu var.
Ekonomi alanında söz sahibi olanlardan bazılarının dile getirdiği; Türkiye’nin içinde bulunduğu durumun yönetim sisteminden kaynaklandığı ifadesi çok da gerçeği yansıtmıyor.
Dünyadaki olaylarla da ilişkili olduğu açıkça ortada...
Yönetim sisteminin ekonomi üzerinde etkisi olduğu düşüncesinin hakim olması ise son zamanlarda muhalefet çephesinin ekonomideki zorlu gidişin sebebini CHS olarak göstermesinden kaynaklanıyor.
Bence sistem yatırımcıların da isteyeceği birçok pratik faydayı barındırıyor.
Denetim ve bağımsız kuruluşların yapısı konusunda Meclis’e bağlı yetkilerin artırılması gerektiği herkesin ortak fikri haline geldi.
Bu düzenlemelerin de yeni anayasa çalışmalarında masaya yatırılacağını umuyorum.
Ekonomide eskiye özlem duyacak bir sistem yoktu.
Bunu da unutmamak gerekiyor.
YENİ REFORMLAR YOLDA
Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasında birçok yeni reform yapılacağını da söyledi.
Benim dikkatimi çeken iki şey oldu.
Birincisi; yatırım teşvik sistemini daha cazip bir hale dönüştürecek adımlar atılması.
Buna örnek olarak da nakdi desteklerin verilmesi çok önemli.
TOGG gibi çalışmalar Türkiye’de bir araya gelebilecek babayiğitler ile yeni yeni yollar yürünebileceğini gösterdi.
Bunun gibi çip krizinin yaşandığı bir dönemde Türkiye’de bir çip fabrikası kurulamamasının sebebi böyle büyük bir yatırım için kaynak bulunamamasıdır.
Nakdi destek pekala böyle yatırımların faaliyete geçmesini sağlayabilir.
İkincisi ise Tahvil Garanti Fonu...
Ekonomistlerin en çok eleştirdiği konu Türkiye’nin CDS primlerinde 400’ün üzerinde olan birkaç ülke arasında yer alması...
Tahvil Garanti Fonu, bu CDS oranlarını düşürmeden Türk tahvillerine garanti sunacak bir plan gibi görünüyor.