Ekonomide Ne Yapılmaya Çalışılıyor?
Merkez Bankası 200 baz puanlık faiz indirimi kararı alarak herkesi şaşırttı.
Herkes yapılmak istenenleri anlamaya çalışıyor. Döviz kuru
bu kadar yüksek seviyeye çıkmışken, böylesi bir faiz indiriminin döviz kurunu
daha fazla yükselteceği biliniyorken neden bu karar alındı?
Negatif reel faiz durumunda sıcak para ülkeyi terk eder.
Çünkü kısa vadeli yabancı yatırımcı şunu düşünür “Ben Türkiye’de faize paramı yatırdığım zaman şuan bir yılda %16
oranında faiz getirisi elde edeceğim. Ancak enflasyon sebebiyle de bir yılda
param %19,58 değer kaybedecek. %3,58 seviyesinde ben negatif getiri elde
edeceğim. O zaman pozitif reel getiri elde edebileceğim başka bir ülkeye
gideyim.”
Ekonomi yönetimi elbette bu bilgileri biliyor. Ancak faiz
getirisi elde etmek isteyen kısa vadeli sıcak para doğrudan yatırıma dönmüyor.
Çünkü yatırım kredileri uzun vadeli alınır. Küresel salgın ve bölgesel
gerilimler sebebiyle de Türkiye’ye gelen sıcak para uzun vadeli değil, genelde
kısa vadeli oluyor. Türkiye’nin ise uzun vadeli doğrudan yatırım yapılabilecek
finansmana ihtiyacı var.
Avrupa ülkeleri başta olmak üzere birçok ülkeden Türk
mallarına olan talep bu kadar yüksek seviyedeyken ihracatı artırarak yerli
üreticinin kazanacağı döviz girdisiyle bu finansman ihtiyacının karşılanması
düşünülüyor. İhracattan elde edilen gelir aynı zamanda Türk bankalarında vadeli
mevduatlarda durduğu için daha uzun vadeli kalıyor veya yeni doğrudan
yatırımlara dönüyor.
Üretim sektörü için finansman maliyetini gösteren faiz
oranı, döviz kurunun maliyetinden yüksek olması nedeniyle yatırımları artıran
bir etken olarak faiz indirilmesi yönünde bir karar alındığı görülüyor.
Döviz kurunun yükselmesi ithal girdi maliyetlerini artıran
en önemli etkendir. Bununla birlikte ithal edilen ülkelerde de enflasyon olması,
ithal malların fiyatını döviz cinsinden de arttırdığı düşünülürse bizde bu
artış daha yüksek seviyede gerçekleşiyor. Bu durum özellikle sabit gelirlilerin
alım gücünü büyük ölçüde azaltıyor.
Ancak diğer taraftan özellikle ihracat yapan üreticilerin
(çiftçiler dâhil) bu dönemde çok ciddi paralar kazandığı söylenebilir. Yurtiçi enflasyonun
yüksek olmasının da etkisiyle beraber ihracatçıların yurt dışına sattıkları
ürünlerin de fiyatları artıyor. Yurtdışı ÜFE Eylül ayında bir önceki yılın aynı
ayına göre %28,87, bir önceki aya göre de %1,55 oranında artmış durumda. Yani
ithal edilen malların fiyatları artıyorsa, ihraç edilen malların fiyatları da
artıyor. Hatta bu artışın yine döviz cinsinden olduğu düşünülürse iş dünyasında
yaşanan ciro artışını daha iyi anlayabiliriz.
Ciro artışı çok dillendirilmese de toplam cironun ağustos
ayında yıllık %48,1 oranında arttığını görülüyor. Detaylarda ise sanayi
sektöründe yıllık ciro %56,7 oranında artarken aylık bazda ise %5,5 arttığı,
ticaret sektöründe yıllık ciro %39,1 oranında artarken aylık %3,9 arttığı,
hizmet sektöründe yıllık %66,9 oranında artarken aylık %2,1 oranında arttığı,
inşaat sektöründe ise yıllık %36,8 oranında artarken aylık %0,5 oranında
arttığı görülüyor. İş dünyasının bu denli ciro artışı sadece baz endeksli değil
elbette. Çünkü 2020 yılı Eylül ayında da bu yıl olduğu gibi kısıtlamalar yoktu.
Dış talebin yanında iç talebin de arttığı yine veriler üzerinden görülebiliyor.
Perakende satış hacmi ağustos ayında yıllık %15 seviyesinde artmış durumda. Yani
iç piyasada da hareketlilik artarak devam ediyor. Perakende sektöründeki bu
hacimsel artışın fiyatlardaki artıştan kaynaklanmadığını belirtmekte fayda var.
Çünkü perakende satış hacmi enflasyondan arındırılmaktadır. Yani fiyatların
sabit olduğu ortamdaki artışı gösteriyor.
Artan döviz kuru ile ihracatın artırılması, ithalatın
yavaşlatılması düşünülüyor. Nitekim bu durum da verilere yansıyor. Dış ticaret
verilerine göre ağustos ayında ihracat bir önceki yılın aynı ayına göre %51,9
oranında artarken ithalat %23,6 oranında artış göstermiş. Bununla beraber pandemi
sürecinde tedarik zincirinin kırılması gibi nedenlerin de etkisiyle Türkiye’ye
doğrudan yatırımlar da artmaya başladı. Nitekim bu doğrultuda Avusturya’nın Ticaret
Müsteşarı Georg Karabaczek’in “Bu
firmalar üretim merkezlerini artık Çin’den Türkiye’ye kaydırıyorlar.
Türkiye’den Avrupa’ya ihracat yapmak istiyorlar. Son zamanlarda çok konuşulan
bu konuyu hakikaten görüyoruz. Bunun daha da artarak devam edeceğini
düşünüyorum” ifadeleri de bunu destekler nitelikte. Çin’den Avrupa’ya
lojistik büyük ölçüde gemilerle sağlanırken Türkiye’den uçak, tren, tır gibi
çeşitli imkânlar bulunabiliyor.
Türkiye’ye böylesi bir rağbet varken orta ve uzun vadeli kazanç elde etmek için böyle bir karar alındığı sonucu çıkıyor.