Ekonomide dalgalar ve durgunluk sinyalleri
Türkiye ekonomisinde son haftalarda dikkat çeken gelişmeler, ekonomi yönetimi açısından karmaşık bir tablo ortaya koyuyor. Hem olumlu hem de olumsuz sinyallerin bir arada olduğu bu süreçte, bankacılık sektöründen enflasyona, ihracat rakamlarından güven endekslerine kadar birçok başlık, gözlerin yeniden ekonomiye çevrilmesine neden oldu.
Geçtiğimiz haftaya kıyasla en dikkat çekici gelişme, Merkez
Bankası rezervlerindeki artış oldu. 30 Ağustos itibarıyla 156,7 milyar TL
seviyesinde olan toplam rezervler, 6 Eylül’de 166,4 milyar TL’ye yükseldi.
Elbette, bu artış finansal istikrar açısından pozitif bir sinyal. Fakat soru
şu: Bu artış, sürdürülebilir mi? Zira geçmişte benzer iyileşmelerin hızla geri
döndüğüne şahit olduk. Rezervlerdeki artış, kısa vadeli dış borç ödemeleri ve
döviz kuru dalgalanmaları karşısında bir tampon görevi görebilir, ancak
rezervleri uzun vadede güçlendirmek için daha geniş çaplı yapısal reformlara
ihtiyaç olduğu aşikâr.
Bir diğer dikkat çeken nokta, ihracat verileri. Ağustos
ayında ihracatta %2,4’lük bir artış kaydedilmiş durumda. İlk bakışta
sevindirici bir gelişme gibi görünse de, sektörler arası dengesizlikler bu
artışın arkasındaki asıl hikâyeyi ele veriyor. Otomotiv sektöründe ihracat %3,4
artarken, çimento ve toprak ürünleri gibi sektörlerde %8,4’lük bir düşüş
yaşanmış. Buradan çıkarılacak ders, Türkiye’nin ihracat portföyünün
çeşitlendirilmesi gerektiği gerçeğidir. Sadece birkaç sektörde yaşanan büyüme,
genel ihracat artışını sürdürülebilir kılmak için yeterli olmayacaktır.
Enflasyon cephesinde ise çanlar çalmaya devam ediyor.
Ağustos ayında Yİ-ÜFE’deki %1,68’lik artış, özellikle enerji fiyatlarındaki
%3,04’lük yükseliş ile birlikte değerlendirildiğinde, halkın cebini daha da
zorlayacak gibi görünüyor. Enerji fiyatlarının yukarı yönlü baskısı, üretim
maliyetlerini artırarak enflasyonu tetiklemeye devam ediyor. Üreticinin bu
maliyeti tüketiciye yansıtacağı aşikâr. Bu da önümüzdeki aylarda TÜFE’de yukarı
yönlü bir hareketin sinyallerini veriyor. Ekonomi yönetiminin enflasyonla
mücadelede daha proaktif olması gerektiği açık.
Tüm bu gelişmelere rağmen ekonomik güven endeksi ise
düşüşte. Temmuz ayında 120,4 olan endeks, Ağustos ayında 117,1’e geriledi.
Güven endeksindeki bu düşüş, piyasa aktörlerinin geleceğe dair endişelerini
yansıtıyor. Belirsizlik ortamı, döviz kurlarındaki dalgalanmalar ve
enflasyonist baskılar, yatırımcıları temkinli olmaya itiyor. Kısacası, güven
zedelenmiş durumda ve bu durumun toparlanması için sağlam bir ekonomik programa
ihtiyaç var.
İşsizlik oranı ise hafif dalgalanmalarla birlikte endişe
verici bir tablo sergiliyor. Mevcut verilere göre genel işsizlik oranı %9,2
seviyesinde, genç nüfustaki işsizlik ise %17,7’ye ulaşmış durumda. Özellikle
genç nüfustaki bu yüksek oran, iş gücü piyasasında kalıcı yapısal sorunların
olduğunu gösteriyor. Hizmet sektörü dışındaki alanlarda yeterince iş imkanı oluşturulamaması,
ekonomik büyümenin sosyal refah üzerindeki etkisini sınırlıyor. İnşaat
sektöründe ve hizmetlerde yaşanan dalgalanmalar da iş güvencesizliği sorununu
daha da belirgin hale getiriyor.
Sanayi üretimi tarafında ise karmaşık bir tablo karşımıza
çıkıyor. Toplam sanayi üretimi geçtiğimiz aya kıyasla %0,4’lük hafif bir artış
gösterse de, özellikle ara malı üretiminde %4,3 gibi ciddi bir gerileme
yaşandı. Bu durum, üretim zincirindeki sıkıntılara işaret ediyor ve sanayi
kapasitesinin tam anlamıyla kullanılmadığını ortaya koyuyor. Dayanıklı tüketim
malları ve yatırım mallarında gözlemlenen artışlar ise, sanayi üretiminin bazı
segmentlerinde toparlanma yaşandığını gösteriyor. Ancak, madencilik ve enerji
üretimindeki gerileme, üretim yapısının çeşitlendirilmesi ve enerji arz
güvenliği konusundaki sorunların çözülmesi gerektiğini bir kez daha vurguluyor.
İç ticaret verileri incelendiğinde, perakende satış hacmi
endeksi ve tüketici talebinde karışık sinyaller alıyoruz. Temmuz ayında iç
ticaret hacmi bir önceki aya kıyasla %0,6 oranında azalırken perakende satış
hacmi bir önceki aya göre %0,8 oranında artış gösterdi. Yaz dönemi ve tatilin etkisiyle
vatandaşların yazın harcamalarını artırdıkları göz önüne alınırsa bu artışın
çok sınırlı kaldığı söylenebilir. Ayrıca kapanan şirket sayısındaki artışın
%42,9 gibi yüksek bir seviyede seyretmesi, ticari faaliyetlerde zorlukların
devam ettiğine işaret ediyor.
Sonuç olarak, Türkiye ekonomisi son haftalarda bir yandan
toparlanma işaretleri verirken, diğer yandan belirsizliklerle mücadele etmeye
devam ediyor. Rezerv artışları, kısa vadede umut verse de enflasyon ve güven
endekslerindeki düşüşler, derin yapısal reformların aciliyetini ortaya koyuyor.
İhracat cephesindeki sektörel dengesizlikler ise ülkenin dış ticaret
stratejisinin yeniden gözden geçirilmesi gerektiğine işaret ediyor. Önümüzdeki
haftalarda ekonomi yönetiminin bu sorunları ele alış biçimi, ülkenin ekonomik
geleceğini şekillendirecek en önemli unsurlardan biri olacak.