Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
19 Eylül 2023

Ekonomi, sığınmacılar, provokasyonlar ve İkinci Gezi arayışları!

Müstafi (istifa etmiş) Tümamiral, Doç.Dr. Cihat Yaycı’nın “keskin uyarılarına” sosyal medya hesabımızda yer verince, birçok arkadaşımız arayarak, “Durum gerçekten de o kadar ciddi mi?” diye sordu.

Ayvalık’ta düzenlenen “Doğu Akdeniz’de Yunan Yayılmacılığı ve Mavi Vatan” konulu konferansının o bölümünde şunları söylüyordu Cihat Yaycı:

Halkı ekonomik ve sosyal zorluklardan dolayı sokağa dökmeyi ve sığınmacı konusunu provoke ederek, Türk Milleti’ni sığınmacılarla karşı karşıya getirmeyi plânlamaktadırlar. Bunun sonucunda ortaya çıkacak kargaşayı bir iç savaş haline dönüştürüp, devleti yönetilemez bir hale getirmek, devleti parçalamak ve ondan sonra da bazı kadrolarla yönetime el koymak şeklinde olabileceğini değerlendiriyorum. Takdir, yetkililerindir.

Çok çarpıcı uyarılar değil mi?

Yazılarımızı takip edenler, bizim de mesajımızı “İkinci Gezi Hazırlığına Dikkat!” diyerek verdiğimizi bilirler.

Birinci Gezi Kalkışması, “ağaç, çiçek, böcek” denilerek başlatılmıştı malûm.

Başlangıçtaki, daha sonra FETÖ iltisaklı olduğu anlaşılan zamanın emniyet mensuplarının çok sert müdahaleleri olmasaydı, olaylar o kadar büyümezdi büyük ihtimalle.

Kurguyu yapanlar işin o tarafını ihmal etmemişler, ateşin üzerine benzin döktürmüşler, ortaya çıkan gerçek bu.

O günleri hatırlayınız lütfen:

Dünyanın en büyük kanalları Taksim’e kamp kurmuş, dokuz saat kesintisiz “İktidar zor durumda, halk ayaklandı!” canlı yayınları yapar olmuştu.

Ortada büyük bir karmaşa vardı.

Devletin yetkililerinden çok farklı açıklamalar geliyordu; Sayın Erdoğan ile Abdullah Gül, Ali Babacan ve Bülent Arınç’ın tavırları arasındaki farkları hepimiz hatırlarız mesela.

Nihayetinde olaylar, can kayıplarına, büyük maddi zararlara, ekonomideki dengelerin alt üst olmasına sebebiyet verecek kadar büyüdü.

O günler aşıldı ama geride büyük hasarlar kaldı.

Şimdi…

Bugüne gelecek olursak, o günkünden farklı olarak iki büyük sıkıntımız var:

Birincisi, gittikçe daha fazla bastıran hayat pahalılığı ve provoke edilmeye çok müsait hale gelen, her gün provoke edilen “göçmenler” meselesi.

Birincisinden başlayalım:

Gezi Olayları’nın meydana geldiği günlerde, İstanbul’un mesela Fatih semtinde, eski binadaki iki artı bir daire kaça satın alınabiliyordu, geriye dönüp bakmak lâzım.

Bugünkü ortalama fiyatı olan 6, 7 milyon liranın çok çok altındadır mutlaka, belki 20 kat altında.

Dolar kurunu hesaba kattığınızda, 16-17 kat altına denk geliyor, gayrimenkul fiyatları dolardan çok daha hızlı arttığına göre, en az yirmi kat!..

Kiralar da öyledir herhalde, bakıp bakıp moral bozmayayım.

Bugün, İstanbul’da kiralık ev tutabilmek birçokları için çok çok zor bir iş.

Hatta neredeyse imkânsız!

Demem o ki, o vakitler ülke gündeminde “hane halkı ekonomisindeki sıkıntılar” pek yok gibiydi.

Bugün var ve yakın gelecekte sıkıntıların daha da artacağı görülüyor.

Para sıkılaştırma politikasının piyasada nelere yol açacağına dair öngörülerimizi bir önceki yazımızda sıralamıştık.

Merak eden, dönüp oraya bakabilir.

Bu birinci mesele.

Bir de “sığınmacılar” meselesi var, Birinci Gezi Kalkışması meydana geldiğinde pek gündemde olmayan bir mesele daha.

O günlerde başta Suriyeliler olmak üzere, diğer etnik unsurların “göçleri” bu kadar rahatsız edici değildi ve provokasyona müsait bir mahiyet de arz etmiyordu.

Durum bu bakımdan da bambaşka ve ortam şer odaklarının karıştırmasına maalesef çok daha müsait bir halde.

Bununla birlikte, yüreğimizi bir ölçüde ferahlatan gelişmeler de yok değil.

Bugün güvenlik birimleri arasındaki uyum ve işbirliği çok ileri düzeyde.

O günden bu yana Devlet’te epeyce temizlik yapıldı ve bu da “uyum ve işbirliği”nin sağlanmasına yaradı.

Lâkin, bu işler zor işler.

Bin tezgahı bozarsınız da, bir tezgâhı atladınız mı çok büyük sıkıntı olur.

Bir anlık ihmal, büyük zararlara yol açabilir.

Kusura bakmazsanız, yazının tam da burasında, Sayın Cihat Yaycı’nın “şok uyarı” mahiyetindeki cümlelerinden birini kopyala yapıştır yapacağım:

… Bu kez, halkı ekonomik ve sosyal zorluklardan dolayı sokağa dökmek ve sığınmacı konusunu provoke ederek, Türk Milleti’ni sığınmacılarla karşı karşıya getirmeyi plânlamaktadırlar.”

Cihat Yaycı Paşa’nın uyarılarını yeniden okudunuz.

Ne dersiniz, ortam provoke edilmeye çok daha müsait mi değil mi?

Yaycı Paşa’nin ikazları yerinde mi, yoksa abartıyor mu?

AJANLARIN, ŞER ODAKLARININ CİRİT ATTIĞI BİR ÜLKE !

Bence Cihat Yaycı Amiral’in ikazlarına kulak vermekte fayda var.

Ortam “provoke edilmeye” çok müsait hale geldi.

Önceki gün İstanbul’da düzenlenen “Irkçılık karşıtı” eylemi provoke etmek isteyen “tipler” gördük mesela.

Bunlar, o kadar kalabalık bir grubun üzerine hangi maksatla gittiler, kimler tarafından görevlendirildiler bilemiyoruz.

Bildiğimiz, oradaki gençler sağduyulu davranmasaydı, bugün gündem tamamen oraya dönmüş olabilirdi.

Bunlar çok tehlikeli işler; sınırlarımızdan gelenlerin ne kadarının “steril” olduklarını, burada hangi ilişkiler içine girdiklerini bilemiyoruz.

Sığınmacı kitlelerin çocukları, kullanılmaya çok daha müsait olurlar.

Ajanların, şer odaklarının cirit attığı bir ülkede her şey olabilir Allah muhafaza.

Bugünlerde güvenlik görevlilerimizin, iyice teyakkuzda olduğunu biliyoruz.

Allah hepsine kuvvet versin.

3 AYDA 37 BOMBALI EYLEM!

Geçtiğimiz günlerde medya temsilcileriyle bir araya gelen İçişleri Bakanı Sayın Ali Yerlikaya, sadece son 3 ayda

37 bombalı eylemin önlendiğini söyledi, izlemişsinizdir.

Büyük başarı, Allah emeği geçen herkesken razı olsun, ya o bombalardan biri patlasaydı, Allah muhafaza.

Uyuşturucuyla, çetelerle mücadelede de büyük başarılar elde ediliyor.

Ve ortama baktığımızda, önümüzdeki süreçte çok daha büyük başarılara muhtaç durumda olacağımızı net bir şekilde görüyoruz.

3 ayda tam 37 bombalı eylem önlenmiş, atlayıp geçmeyelim orayı.

Üç aylık süreçte bu kadar çok bombalı eylem hazırlığının kaydedilmesi, durumun ne kadar sıkıntılı, mücadelenin ne kadar zorlu olduğunu gösteriyor.

Bir anlık ihmal, Allah muhafaza!

Öte yandan;

Irkçı kışkırtmaların arka plânına dair birçok şey söyleniyor.

Özellikle “bazı” politikacıların işleri güçleri bunlar, kimin ne yapmak istediğine, kimlere hizmet ettiğine, güçlerini nerelerden aldığına dair nice iddia varsa da, bu işleri İstihbarat’a bırakmakta ve elde kesin bilgi olmadan konuşmamakta fayda var.

Lâkin şu kadarını söyleyebiliriz ki, provokasyonlar güvenliğimizi de, ekonomimizi de çok olumsuz yönde etkiliyor.

Türkiye’yi tercih etmeye ve burada bol bol harcama yapmaya hevesli turistler, “ırkçı provokasyonlar” yüzünden, “Yunanistan’a, İspanya’ya” yöneliyor.

Biz kaybediyoruz, onlar kazanıyor!..

Turizm geliri, şu bu…

Bunlar bir şekilde hallolur.

Mesele, işin sokaklara dökülmemesinde…

Sokaklar demişken, legal gösteriler elbette olur.

Enflasyona, pahalılığa karşı çıkışlar, provokasyonlara geçit vermeyecek usullerle ve ortamlarda gerçekleştirilirse faydalı olur.

Ancak, Cihat Yaycı Amiral’in dikkat çektiği mesele başka.

Bu ikazlar, iktidarın “sokaktaki vatandaştan” kopmaya başladığı, muhalefetin de saçma sapan iç çekişmelerine daldığı bir zaman diliminde gündeme geliyor.

En sağlıklısı, iktidarın sokaktaki vatandaşın problemleriyle yakından ilgilenmesi, muhalefetin ise eksiklik gördüğü noktalarda “hayr için” bastırmasıdır.

Lâkin durum ortada, bir “başıboş köpekler” meselesi bile onca “talimata” rağmen çözülemiyor!

X

Ben ülkem karışmazsa, daha doğrusu karıştırılmazsa meselelerin üstesinden gelebileceğimize inanıyorum.

Ve Sayın Yaycı’nın “uyarılarına” kulak verilmesinde fayda olduğunu düşünüyorum.

Gerisini..

Sayın Yaycı’nın ifade ettiği gibi, yetkililerimiz takdir eder!