Ekonomi, sığınmacılar, provokasyonlar ve İkinci Gezi arayışları!
Müstafi (istifa etmiş) Tümamiral, Doç.Dr. Cihat Yaycı’nın “keskin uyarılarına” sosyal medya hesabımızda yer verince, birçok arkadaşımız arayarak, “Durum gerçekten de o kadar ciddi mi?” diye sordu.
Ayvalık’ta düzenlenen “Doğu
Akdeniz’de Yunan Yayılmacılığı ve Mavi Vatan” konulu konferansının o bölümünde
şunları söylüyordu Cihat Yaycı:
“Halkı ekonomik ve sosyal zorluklardan dolayı
sokağa dökmeyi ve sığınmacı konusunu provoke ederek, Türk Milleti’ni
sığınmacılarla karşı karşıya getirmeyi plânlamaktadırlar. Bunun sonucunda
ortaya çıkacak kargaşayı bir iç savaş haline dönüştürüp, devleti yönetilemez
bir hale getirmek, devleti parçalamak ve ondan sonra da bazı kadrolarla
yönetime el koymak şeklinde olabileceğini değerlendiriyorum. Takdir,
yetkililerindir.”
Çok çarpıcı uyarılar değil mi?
Yazılarımızı
takip edenler, bizim de mesajımızı “İkinci
Gezi Hazırlığına Dikkat!” diyerek verdiğimizi bilirler.
Birinci Gezi
Kalkışması, “ağaç, çiçek, böcek”
denilerek başlatılmıştı malûm.
Başlangıçtaki,
daha sonra FETÖ iltisaklı olduğu anlaşılan zamanın emniyet mensuplarının çok
sert müdahaleleri olmasaydı, olaylar o kadar büyümezdi büyük ihtimalle.
Kurguyu
yapanlar işin o tarafını ihmal etmemişler, ateşin üzerine benzin döktürmüşler,
ortaya çıkan gerçek bu.
O günleri
hatırlayınız lütfen:
Dünyanın en
büyük kanalları Taksim’e kamp kurmuş, dokuz saat kesintisiz “İktidar zor durumda, halk ayaklandı!”
canlı yayınları yapar olmuştu.
Ortada büyük
bir karmaşa vardı.
Devletin
yetkililerinden çok farklı açıklamalar geliyordu; Sayın Erdoğan ile Abdullah
Gül, Ali Babacan ve Bülent Arınç’ın
tavırları arasındaki farkları hepimiz hatırlarız mesela.
Nihayetinde
olaylar, can kayıplarına, büyük maddi zararlara, ekonomideki dengelerin alt üst
olmasına sebebiyet verecek kadar büyüdü.
O günler
aşıldı ama geride büyük hasarlar kaldı.
Şimdi…
Bugüne
gelecek olursak, o günkünden farklı olarak iki büyük sıkıntımız var:
Birincisi,
gittikçe daha fazla bastıran hayat pahalılığı ve provoke edilmeye çok müsait hale
gelen, her gün provoke edilen “göçmenler”
meselesi.
Birincisinden
başlayalım:
Gezi
Olayları’nın meydana geldiği günlerde, İstanbul’un mesela Fatih semtinde, eski
binadaki iki artı bir daire kaça satın alınabiliyordu, geriye dönüp bakmak
lâzım.
Bugünkü
ortalama fiyatı olan 6, 7 milyon liranın çok çok altındadır mutlaka, belki 20
kat altında.
Dolar kurunu
hesaba kattığınızda, 16-17 kat altına denk geliyor, gayrimenkul fiyatları
dolardan çok daha hızlı arttığına göre, en az yirmi kat!..
Kiralar da
öyledir herhalde, bakıp bakıp moral bozmayayım.
Bugün,
İstanbul’da kiralık ev tutabilmek birçokları için çok çok zor bir iş.
Hatta
neredeyse imkânsız!
Demem o ki,
o vakitler ülke gündeminde “hane halkı
ekonomisindeki sıkıntılar” pek yok gibiydi.
Bugün var ve
yakın gelecekte sıkıntıların daha da artacağı görülüyor.
Para
sıkılaştırma politikasının piyasada nelere yol açacağına dair öngörülerimizi
bir önceki yazımızda sıralamıştık.
Merak eden,
dönüp oraya bakabilir.
Bu birinci
mesele.
Bir de
“sığınmacılar” meselesi var, Birinci Gezi Kalkışması meydana geldiğinde pek
gündemde olmayan bir mesele daha.
O günlerde başta
Suriyeliler olmak üzere, diğer etnik unsurların “göçleri” bu kadar rahatsız
edici değildi ve provokasyona müsait bir mahiyet de arz etmiyordu.
Durum bu
bakımdan da bambaşka ve ortam şer odaklarının karıştırmasına maalesef çok daha
müsait bir halde.
Bununla
birlikte, yüreğimizi bir ölçüde ferahlatan gelişmeler de yok değil.
Bugün
güvenlik birimleri arasındaki uyum ve işbirliği çok ileri düzeyde.
O günden bu
yana Devlet’te epeyce temizlik yapıldı ve bu da “uyum ve işbirliği”nin
sağlanmasına yaradı.
Lâkin, bu
işler zor işler.
Bin tezgahı
bozarsınız da, bir tezgâhı atladınız mı çok büyük sıkıntı olur.
Bir anlık
ihmal, büyük zararlara yol açabilir.
Kusura
bakmazsanız, yazının tam da burasında, Sayın Cihat Yaycı’nın “şok uyarı”
mahiyetindeki cümlelerinden birini kopyala yapıştır yapacağım:
“ … Bu kez, halkı ekonomik
ve sosyal zorluklardan dolayı sokağa dökmek ve sığınmacı konusunu provoke
ederek, Türk Milleti’ni sığınmacılarla karşı karşıya getirmeyi plânlamaktadırlar.”
Cihat Yaycı Paşa’nın uyarılarını
yeniden okudunuz.
Ne dersiniz, ortam provoke
edilmeye çok daha müsait mi değil mi?
Yaycı Paşa’nin ikazları yerinde
mi, yoksa abartıyor mu?
AJANLARIN,
ŞER ODAKLARININ CİRİT ATTIĞI BİR ÜLKE !
Bence Cihat Yaycı Amiral’in
ikazlarına kulak vermekte fayda var.
Ortam “provoke edilmeye” çok müsait hale geldi.
Önceki gün İstanbul’da düzenlenen
“Irkçılık karşıtı” eylemi provoke etmek isteyen “tipler” gördük mesela.
Bunlar, o kadar kalabalık bir grubun üzerine hangi
maksatla gittiler, kimler tarafından görevlendirildiler bilemiyoruz.
Bildiğimiz, oradaki gençler
sağduyulu davranmasaydı, bugün gündem tamamen oraya dönmüş olabilirdi.
Bunlar çok tehlikeli işler;
sınırlarımızdan gelenlerin ne kadarının “steril” olduklarını, burada hangi
ilişkiler içine girdiklerini bilemiyoruz.
Sığınmacı kitlelerin çocukları,
kullanılmaya çok daha müsait olurlar.
Ajanların, şer odaklarının cirit
attığı bir ülkede her şey olabilir Allah muhafaza.
Bugünlerde güvenlik
görevlilerimizin, iyice teyakkuzda olduğunu biliyoruz.
Allah hepsine kuvvet versin.
3 AYDA 37
BOMBALI EYLEM!
Geçtiğimiz
günlerde medya temsilcileriyle bir araya gelen İçişleri Bakanı Sayın Ali Yerlikaya, sadece son 3 ayda
37 bombalı
eylemin önlendiğini söyledi, izlemişsinizdir.
Büyük
başarı, Allah emeği geçen herkesken razı olsun, ya o bombalardan biri
patlasaydı, Allah muhafaza.
Uyuşturucuyla,
çetelerle mücadelede de büyük başarılar elde ediliyor.
Ve ortama
baktığımızda, önümüzdeki süreçte çok daha büyük başarılara muhtaç durumda
olacağımızı net bir şekilde görüyoruz.
3 ayda tam
37 bombalı eylem önlenmiş, atlayıp geçmeyelim orayı.
Üç aylık
süreçte bu kadar çok bombalı eylem hazırlığının kaydedilmesi, durumun ne kadar
sıkıntılı, mücadelenin ne kadar zorlu olduğunu gösteriyor.
Bir anlık
ihmal, Allah muhafaza!
Öte
yandan;
Irkçı
kışkırtmaların arka plânına dair birçok şey söyleniyor.
Özellikle
“bazı” politikacıların işleri güçleri bunlar, kimin ne yapmak istediğine,
kimlere hizmet ettiğine, güçlerini nerelerden aldığına dair nice iddia varsa
da, bu işleri İstihbarat’a bırakmakta ve elde kesin bilgi olmadan konuşmamakta
fayda var.
Lâkin şu
kadarını söyleyebiliriz ki, provokasyonlar güvenliğimizi de, ekonomimizi de çok
olumsuz yönde etkiliyor.
Türkiye’yi
tercih etmeye ve burada bol bol harcama yapmaya hevesli turistler, “ırkçı provokasyonlar” yüzünden, “Yunanistan’a,
İspanya’ya” yöneliyor.
Biz
kaybediyoruz, onlar kazanıyor!..
Turizm
geliri, şu bu…
Bunlar bir
şekilde hallolur.
Mesele,
işin sokaklara dökülmemesinde…
Sokaklar
demişken, legal gösteriler elbette olur.
Enflasyona,
pahalılığa karşı çıkışlar, provokasyonlara geçit vermeyecek usullerle ve
ortamlarda gerçekleştirilirse faydalı olur.
Ancak,
Cihat Yaycı Amiral’in dikkat çektiği mesele başka.
Bu
ikazlar, iktidarın “sokaktaki vatandaştan” kopmaya başladığı, muhalefetin de
saçma sapan iç çekişmelerine daldığı bir zaman diliminde gündeme geliyor.
En
sağlıklısı, iktidarın sokaktaki vatandaşın problemleriyle yakından ilgilenmesi,
muhalefetin ise eksiklik gördüğü noktalarda “hayr için” bastırmasıdır.
Lâkin
durum ortada, bir “başıboş köpekler”
meselesi bile onca “talimata” rağmen çözülemiyor!
X
Ben ülkem
karışmazsa, daha doğrusu karıştırılmazsa meselelerin üstesinden
gelebileceğimize inanıyorum.
Ve Sayın Yaycı’nın
“uyarılarına”
kulak verilmesinde fayda olduğunu düşünüyorum.
Gerisini..
Sayın
Yaycı’nın ifade ettiği gibi, yetkililerimiz takdir eder!