Ekonomi kötüye mi gidiyor?
Doların yükselmesiyle birlikte ekonomi üzerine yapılan yorumların ardı arkası kesilmiyor.
Ekonomi, hayatımızı doğrudan etkilediği için birçok kişinin bilgi sahibi olmadan fikir yürüttüğü bir konu.
Genellikle ekonomiyi doğrudan hayatımıza yansımasıyla yorumlarız. Ancak özellikle son dönemde basın, medya ve sosyal medyanın etkisiyle birlikte kendi hayatımıza dokunan kısmı değil başkalarının yorumlarıyla bize hissettirdiği şekilde konuşur olduk.
Çünkü ekonomi ile psikoloji arasında güçlü bir bağ vardır.
Uzun zamandır Türkiye üzerine planlar kuran küresel çok uluslu şirketler ve onların içimizdeki temsilcileri çevirdikleri fırıldaklar ile başaramadıklarını ekonomik operasyonlar ile başarmaya çalışıyorlar.
Gerçekliği etkileyemeyenler zihinleri etkileme peşinde.
Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarından S&P, Türkiye'nin kredi notunu Ağustos'ta gözden geçirmeyi planlarken üç ay önce açıkladı.
Neden?
Çünkü arkasındaki gücün nihai hedefi Türkiye'de ekonomi kötüye gidiyor algısı oluşturarak 24 Haziran seçimlerinde iktidarın değişmesiu2026
***
Geçen haftaki yazımda Türkiye'nin dış açığı ve buna bağlı olarak dövize olan hassasiyete, Türkiye'nin bu duruma karşı yaptığı stratejik hamlelere değinmiştim.
Sosyal medyadan yazdıklarıma karşı çıkan, kamu borcu üzerinden Türkiye ekonomisinin kötüye gittiğine dair iddiada bulunan bir kesimle karşılaştım.
Gelin, Türkiye'nin kamu borcunun gayri safi yurt içi hasılaya oranına ve dünyanın en güçlü ekonomisine sahip G7 ülkelerinin oranlarına bakalım.
Türkiye: %28,3
ABD: %105,4
İngiltere: %85,3
Japonya: %253
İtalya: %131,8
Almanya: %64,1
Fransa: %97
Kanada: %89,6
Bu oran Çin'de %47,6, Brezilya'da %74,4, Hindistan'da %68,7, İspanya'da %98,3u2026
AB'ye üye ülkelerin Ekonomik ve Parasal Birliğe katılabilmeleri için gerekli şartların ilan edildiği Maastricht kriterlerine göre üye ülke devlet borçlarının GSYİH'sına oranı %60'ı geçmemelidir. Fakat bugün Euro bölgesinde bu oran %86,7'dir.
Türkiye'nin kamu maliyesi gayet sağlam. Bu güçle emekliye ikramiye ödemesi yapılabiliyor.
Bununla birlikte yıllardır uygulanan engelli ve yaşlılara bakım parası, öğrenci harçlarının kaldırılması gibi daha nice sosyal devlet politikaları uygulanabiliyor...
***
Başka göstergelere de bakalım. Rakamların yalan söyleyecek hali yok! Bakalım anlatılan gibi mi?
- TÜİK verilerine göre mart ayında ilk defa trafiğe kaydı yapılan taşıt sayısı bir önceki aya göre %50,8 arttı. (2018 yılı itibariyle bazı vergilerin artmasına, petrol fiyatları ve dolar artışına bağlı olarak benzin fiyatlarının yükselmesine rağmen sıfır araç satışlarında artış olduğunu görüyoruz.)
- Turizm gelirinin Ocak, Şubat ve Mart aylarından oluşan I. çeyrekte bir önceki yılın aynı çeyreğine göre %31,3 arttığını görüyoruz.
- Perakende satış hacminin şubat ayında bir önceki yılın aynı ayına göre %8 arttığını,
- Sanayi üretiminin ise bir önceki yılın aynı ayına göre %9,9 arttığını görüyoruz.
Ekonomi kötüye gidiyor şeklinde algı operasyonları yapılmaya çalışılsa da veriler onları yalanlıyor.
Eksiklerimiz yok değil. Ancak tedbirlerimizi aldık.
Örneğin; Geçen hafta itibariyle reel sektörün döviz kurundaki iniş çıkışlara karşı korunması, kurda oynaklık ve risk priminin azaltılması amacıyla döviz geliri olmayan şirketlerin dövizle borçlanmasına yönelik düzenleme yapıldı.
Bu kapsamda döviz geliri olmayan kişiler döviz kredisi alamayacak.
Böylece doların yükselmesinin ekonomimize yansıması daha az olacaktır.
***
Gelelim herkesin konuştuğu enflasyon verilerine. Enflasyonun nisan ayında beklentilerin üzerinde yükseldiğini görüyoruz.
Enflasyonun talep ve maliyet olmak üzere iki nedeni vardır.
Maliyet enflasyonunu yurt içi üretici fiyat istatistiklerinden görebiliyoruz.
Yİ-Üfe'yi artıran etkenlerden biri şüphesiz ki döviz kurundaki yükseliş iken diğeri de finansman maliyetlerinin yani faiz oranlarının yüksek olmasıdır.
Merkez Bankası, son toplantısında aldığı karar doğrultusunda örtülü faiz oranı artışı yapsada döviz kuruna çok fazla bir yansıması olmadı.
Yani faiz oranı artışı tarafgirlerinin belirttiği gibi dolar kurunda bir düşüş yaşanmadığı gibi iş dünyasının maliyetlerinde artışa neden oldu.
Halbuki hükümetten bağımsız politika üreten Merkez Bankası'nın temel amacı fiyat istikrarını sağlamak ve sürdürmek değil miydi?
Demek ki uygulanan politikalarda bir problem varu2026
***
Yaşadığımız coğrafya dünyanın en stratejik bölgesi.
Malazgirt zaferiyle kapıları açılan Anadolu coğrafyasından çıkarmak için bin yıldır türlü saldırılar gerçekleştiriyorlar.
Özellikle son yüz yıldır yerli sanayimizin geliştirilmemesi için türlü engellemelere maruz kaldık. Türkiye'nin ilk yerli uçağını üreten Vecihi Hürkuş'un ve Devrim Arabaları'nın başlarına gelenler hafızalarda tazeliğini koruyor.
Ancak bu döngüyü kırıyoruz. Artık üreten ve büyüyen bir Türkiye var.
Silahlı ve silahsız insansız hava araçlarımızın, tanklarımızın, füzelerimizin, uçak gemileri projelerimizin ve daha nice yerli ve milli üretiminin engellenmemesi için zihnimizde oluşturmaya çalıştıkları ekonomi kötüye gidiyor algısına izin vermemeliyiz.