Dolar (USD)
34.61
Euro (EUR)
36.32
Gram Altın
2923.96
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
29 Ekim 2020

'Ekonomi' Gündemli Gezi Çağrıları, Anya, Konya…

İzlemişsinizdir;

MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli “sokak çağrısında bulunanlara” son derece sert ifadelerle seslendi:

"Hodri meydan, hele bir çıkın da görün anyayı Konya'yı!”

Buradaki “Konya” aslında “Gonya.”

Osmanlılar, Girit’i fethederken girişi Batı tarafındaki “Hanya”dan yapıyorlar..

Hanya’dan sonra karşılarına çıkan ilk yerleşim yeri,Gonya.

Kelime “Gönye, köşe” anlamına geliyor.

Hanya, bizde “anya” oluyor.

Gonya da, “Konya.”

Bu mesele, ATV’deki “Kim Milyoner Olmak İster” adlı programın soruları arasında yer almıştı:

“Hanya'yı Konya'yı anlamak deyimindeki Hanya günümüzde hangi ülkenin topraklarındadır?”

El Cevap: Yunanistan!..

Evet…

“Sokak Eylemleri”, yani “İkinci Gezi” tertipçilerini ve katılımcılarını

“Yunanistan’a kadar gönderme” söylemindeki, “Huzurumuza, barışımıza kast edenler pişman olurlar!” mesajı önemli.

“Bu sayede Anya’yı da Gonya’yı da görmüş olurlar” ama “aynı gemideyiz” dediğimize göre ve özellikle “yüzde 50 artı 1”lik sistem” her bir oyu önemli hale getirdiğine göre, toplumdan yükselen seslere mümkün olduğunca kulak vermekte…

“Sıkıntı üretmek için sahte feryatlar ürütenlerle”, gerçekten “sıkıntı çekenleri” ayırt etmekte ve topluma “en sağlıklı kanallardan” en net, en doyurucu açıklamaları yapmakta fayda var.

Öte yandan;

William McFee adlı İngiliz Deniz Romancısı’nın meşhur bir “özdeyişi” vardır, bilirsiniz:

"Dünya karşılaştığın fırtınalarla değil, gemiyi limana getirip getirmediğinle ilgilenir."

Bu öyle bir “kavanoz dipli dünya” ki ve bizler bu dünyanın öylesine “zalim” bir “çağ”ında yaşıyoruz ki, “Kırk gün sırtında taşı, bir gün indir, senden kötüsü olmaz!” cümlesini al, “ duvarların cümlesine” yapıştır.

Vatandaş salt “Bugüne kadar yapılanlara ve yapılamayanlara” bakıyor olsaydı, Sayın Binali Yıldırım İstanbul Belediye Seçimi’ni asla kaybetmezdi ve İzmir’i de “hep CHP” kazanmazdı!..

Siyasette “Biz şunları, şunları, şunları yaptık…” demek elbette yapanların hakkıdır…

Hedefleri ortaya koyarken, 2053’e, 2071’e işaret etmek de “ufkun genişliğini” ortaya koyar ama kitleler daha çok bugüne ve yakın geleceğe bakar.

Kitleler için, özellikle de genç kitleler için, 20 sene önceki Türkiye ile bugünkü Türkiye’yi kıyaslamak kolay değildir.

Hele hele vaktin sular seller gibi aktığı ve sosyal medyadaki kirliliğin ortalığı görünmez hale getirdiği bu süreçte imkânsız gibidir.

Aralarında nice AK Parti seçmeninin de olduğu milyonlarca vatan evlâdının beklentisi, kamuoyuna “ekonominin gidişâtına” dair elle tutulur, gözle görülür, en az yüzde 50 artı 1’i ikna eder “verilerin” en uygun kanallardan verilmesidir.

Bu kanalların sadece “Ak Parti’ye destek veren kanallar” olmamasında da fayda vardır.

Zira…

Mesele çok ciddi boyutlardadır!..

Sayın Bahçeli’nin işaret ettiği “sokak hareketleri”nin birincisi, yani Gezi Olayları, figüranlarının da işaret ettiği “uydurma” malzemeler ve çürük zemin üzerine inşa edilmişti.

“Çiçek, böcek bahanesi” bir yere kadar işlemişti.

O günlerde “ekonomi alanındaki sıkıntılardan” pek bahsedilmiyordu.

Bir kısmı “sırf muhalefet olsun” diye katılmışlardı eylemlere, büyük bir kısmı da “sırf muhabbet olsun” diye.

Bugün durum oldukça farklı.

Ortada iyice olgunlaştırılmış ve “seçimde sonuç almayı başarmış” bir “benzemezler” koalisyonu var.

Yukarıda ifade ettiğimiz gibi “Yüzde 50 artı 1” sisteminden dolayı “Yüzde yarımların” bile çok önemli olması, her siyasi grubu motive ediyor.

Malûm, 99 Marmara Depremi’nin ekonomi üzerindeki “yıkıcı” etkilerini 2000’de, bilhassa da 2001’de görmüştük.

“Pandemi Tezgâhı”nın ekonomi üzerindeki “sarsıcı” etkilerini elbette görüyoruz ve ıssız adada yaşamadığımıza göre daha da göreceğiz.

Sınırlarımız ötesindeki “yangın”ın sıcaklığı da kaçınılmaz olarak bize vuruyor; işte “Hatay-İskenderun yangınları”, İşte “Hatay-İskenderun patlaması”.

Dinimiz İslam’ı ve Sevgili Peygamberimiz’i (s.a.v.) hedef alanların, Sayın Erdoğan’a da saldırmalarının “mesajı” çok açık.

Savunma Sanayii alanındaki yükselişimizin simgesi olan Sayın Selçuk Bayraktar’ı niçin hedef aldıklarını da kendileri söylüyor zaten:

“Dünya savunma sanayiine büyük zararlar verdi bu Selçuk Bayraktar.”

Bunların hepsi ve çok daha fazlası doğrudur, lâkin Sayın Erdoğan’ın da başarısız bulduğu “eğitim mekanizmalarımız” dün ile bugün arasındaki bağlantıların kurulmasını sağlayacak “tefekkür iklimini” sunmadığı için söylediklerinizin büyük kısmı boşa gider.

Sayın Cumhurbaşkanı “Hafıza-i beşer nisyân ile maluldür” özdeyişini dünkü Grup Toplantısı’nda da isabetle hatırlattı ama “Ağaç yaşken eğilir!” cümlesinin önemini de atlamamak gerek.
Buradan yine “Eğitim alanındaki sıkıntıya” geliriz ki, tekrara ne gerek!..

Havada sıkıntı var.

Piyasaların, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı Murat Uysal’ın “havayı” biraz olsun dağıtmak için yaptığı açıklamalara tepkisi “Dolarda yeni rekor” oldu!..

Sayın Uysal’ın “Merkez Bankası olarak döviz kurunun reel ya da nominal seviyesiyle ilgili bir hedefimiz yok, aşırı volatilite hassasiyetimiz var.” şeklindeki cümlesi de, “Politika faizi de olmak üzere elimizdeki tüm araçlarla gerekli adımları atabiliriz.” diyerek “faiz artışı” sinyali vermesi de işe yaramadı.

Rekor üstüne rekor bizi üzdü, birilerini sevindirdi!..

Önümüzde çetin bir kış var.

Yönetim, “kışın zorluk derecesini” azaltmak için gerekli olan tedbirlerden bir kısmını devreye aldı ama önümüzde çok çetin günlerin olduğu ortada.

Bu da, Gezi Olayları’nda yapılamayanın, bu sefer yapılabileceği yönündeki dışarıdaki ve içerideki hesapları besliyor.
Böyle hesaplar içine girenlerin Türkiye’nin içinde bulunduğu sıkıntıların aşılabilmesine dair plânları, projeleri yok.

Yapmıştık yine yaparız!” diyecek halleri de yok.

Türkiye’nin “dolar bolluğu” içinde olduğu bir süreçte kaynakların “kağıt ekonomisi”ne değil, “reel ekonomiye” yönlendirilmesi gerekiyordu, bu yapılmadı.

Bunun yapılmadığı dönemlerde “ekonomi yönetimi”nin başında olanların “Biz ayrılana kadar her şey güllük gülistanlıktı, biz gittik her şey mahvoldu” yollu söylemleri de inandırıcılıktan uzak.

Amma velâkin, inandırıcılıktan uzak olması, büyük kitlelerin inanmayacağı anlamına gelmiyor.

“En az Yüzde 50 artı 1’i ikna edecek” netlikte, doyuruculukta açıklamalar gerek.

"Hodri meydan, hele bir çıkın da görün anyayı Konya'yı!” çıkışı önemli ama yeterli değil.

Özdeyişin aslındaki “Hanya ve Gonya” da, buralarda değil.

Buraları çok seven ve İyi niyetli olarak “dert döken” vatandaşlarımıza da hitap eden söylemlere ihtiyaç var.