'Ekonomi' Gündemli Gezi Çağrıları, Anya, Konya…
İzlemişsinizdir;
MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli “sokak çağrısında bulunanlara” son
derece sert ifadelerle seslendi:
"Hodri meydan, hele bir çıkın da görün anyayı
Konya'yı!”
Buradaki “Konya” aslında “Gonya.”
Osmanlılar, Girit’i fethederken girişi Batı tarafındaki “Hanya”dan
yapıyorlar..
Hanya’dan sonra karşılarına çıkan ilk yerleşim yeri,Gonya.
Kelime “Gönye, köşe” anlamına geliyor.
Hanya, bizde “anya”
oluyor.
Gonya da, “Konya.”
Bu mesele, ATV’deki “Kim Milyoner Olmak İster” adlı programın soruları arasında yer almıştı:
“Hanya'yı Konya'yı anlamak deyimindeki Hanya günümüzde
hangi ülkenin topraklarındadır?”
El Cevap: Yunanistan!..
Evet…
“Sokak Eylemleri”, yani
“İkinci Gezi” tertipçilerini ve katılımcılarını
“Yunanistan’a
kadar gönderme” söylemindeki, “Huzurumuza, barışımıza kast
edenler pişman olurlar!” mesajı önemli.
“Bu sayede Anya’yı da Gonya’yı da görmüş olurlar” ama
“aynı gemideyiz” dediğimize göre ve özellikle “yüzde 50 artı 1”lik
sistem” her bir oyu önemli hale
getirdiğine göre, toplumdan yükselen seslere mümkün olduğunca kulak vermekte…
“Sıkıntı üretmek için sahte feryatlar ürütenlerle”,
gerçekten “sıkıntı çekenleri” ayırt etmekte ve topluma “en sağlıklı
kanallardan” en net, en doyurucu açıklamaları yapmakta fayda var.
Öte yandan;
William McFee adlı İngiliz Deniz Romancısı’nın meşhur
bir “özdeyişi” vardır,
bilirsiniz:
"Dünya karşılaştığın fırtınalarla değil, gemiyi
limana getirip getirmediğinle ilgilenir."
Bu öyle bir “kavanoz dipli dünya” ki ve bizler bu
dünyanın öylesine “zalim” bir “çağ”ında yaşıyoruz ki, “Kırk gün
sırtında taşı, bir gün indir, senden kötüsü olmaz!” cümlesini al, “
duvarların cümlesine” yapıştır.
Vatandaş salt “Bugüne kadar yapılanlara ve yapılamayanlara”
bakıyor olsaydı, Sayın Binali Yıldırım İstanbul Belediye Seçimi’ni asla
kaybetmezdi ve İzmir’i de “hep CHP” kazanmazdı!..
Siyasette “Biz şunları, şunları, şunları yaptık…”
demek elbette yapanların hakkıdır…
Hedefleri ortaya koyarken, 2053’e, 2071’e işaret etmek de “ufkun
genişliğini” ortaya koyar ama kitleler daha çok bugüne ve yakın geleceğe
bakar.
Kitleler için, özellikle de genç kitleler için, 20 sene
önceki Türkiye ile bugünkü Türkiye’yi kıyaslamak kolay değildir.
Hele hele vaktin sular seller gibi aktığı ve sosyal
medyadaki kirliliğin ortalığı görünmez hale getirdiği bu süreçte imkânsız
gibidir.
Aralarında nice AK Parti seçmeninin de olduğu milyonlarca
vatan evlâdının beklentisi, kamuoyuna “ekonominin gidişâtına” dair elle
tutulur, gözle görülür, en az yüzde 50 artı 1’i ikna eder “verilerin” en uygun
kanallardan verilmesidir.
Bu kanalların sadece “Ak Parti’ye destek veren kanallar”
olmamasında da fayda vardır.
Zira…
Mesele çok ciddi boyutlardadır!..
Sayın Bahçeli’nin
işaret ettiği “sokak hareketleri”nin birincisi, yani Gezi Olayları,
figüranlarının da işaret ettiği “uydurma” malzemeler ve çürük zemin
üzerine inşa edilmişti.
“Çiçek, böcek bahanesi” bir yere kadar işlemişti.
O günlerde “ekonomi alanındaki sıkıntılardan” pek
bahsedilmiyordu.
Bir kısmı “sırf
muhalefet olsun” diye katılmışlardı eylemlere, büyük bir kısmı da “sırf
muhabbet olsun” diye.
Bugün durum oldukça farklı.
Ortada iyice olgunlaştırılmış ve “seçimde sonuç almayı
başarmış” bir “benzemezler” koalisyonu var.
Yukarıda ifade ettiğimiz gibi “Yüzde 50 artı 1”
sisteminden dolayı “Yüzde yarımların” bile çok önemli olması, her siyasi grubu
motive ediyor.
Malûm, 99 Marmara
Depremi’nin ekonomi üzerindeki “yıkıcı” etkilerini 2000’de, bilhassa
da 2001’de görmüştük.
“Pandemi Tezgâhı”nın ekonomi üzerindeki “sarsıcı”
etkilerini elbette görüyoruz ve ıssız adada yaşamadığımıza göre daha da
göreceğiz.
Sınırlarımız ötesindeki “yangın”ın sıcaklığı da
kaçınılmaz olarak bize vuruyor; işte “Hatay-İskenderun yangınları”, İşte
“Hatay-İskenderun patlaması”.
Dinimiz İslam’ı ve Sevgili Peygamberimiz’i (s.a.v.) hedef
alanların, Sayın Erdoğan’a da saldırmalarının
“mesajı” çok açık.
Savunma Sanayii alanındaki yükselişimizin simgesi olan Sayın
Selçuk Bayraktar’ı niçin hedef aldıklarını da kendileri söylüyor zaten:
“Dünya savunma sanayiine büyük zararlar verdi bu Selçuk
Bayraktar.”
Bunların hepsi ve çok daha fazlası doğrudur, lâkin Sayın Erdoğan’ın da başarısız bulduğu “eğitim mekanizmalarımız” dün ile bugün
arasındaki bağlantıların kurulmasını sağlayacak “tefekkür iklimini”
sunmadığı için söylediklerinizin büyük kısmı boşa gider.
Sayın Cumhurbaşkanı “Hafıza-i
beşer nisyân ile maluldür” özdeyişini dünkü Grup Toplantısı’nda da isabetle
hatırlattı ama “Ağaç yaşken eğilir!” cümlesinin önemini de atlamamak
gerek.
Buradan yine “Eğitim alanındaki sıkıntıya” geliriz ki, tekrara ne gerek!..
Havada sıkıntı var.
Piyasaların, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı Murat
Uysal’ın “havayı” biraz olsun dağıtmak için yaptığı açıklamalara tepkisi
“Dolarda yeni rekor” oldu!..
Sayın Uysal’ın “Merkez Bankası olarak döviz kurunun reel
ya da nominal seviyesiyle ilgili bir hedefimiz yok, aşırı volatilite
hassasiyetimiz var.” şeklindeki cümlesi de, “Politika faizi de olmak üzere
elimizdeki tüm araçlarla gerekli adımları atabiliriz.” diyerek “faiz artışı”
sinyali vermesi de işe yaramadı.
Rekor üstüne rekor bizi üzdü, birilerini sevindirdi!..
Önümüzde çetin bir kış var.
Yönetim, “kışın zorluk derecesini” azaltmak için
gerekli olan tedbirlerden bir kısmını devreye aldı ama önümüzde çok çetin
günlerin olduğu ortada.
Bu da, Gezi Olayları’nda yapılamayanın, bu sefer
yapılabileceği yönündeki dışarıdaki ve içerideki hesapları besliyor.
Böyle hesaplar içine girenlerin Türkiye’nin içinde bulunduğu sıkıntıların
aşılabilmesine dair plânları, projeleri
yok.
“Yapmıştık yine yaparız!” diyecek halleri de yok.
Türkiye’nin “dolar bolluğu” içinde olduğu bir süreçte
kaynakların “kağıt ekonomisi”ne değil, “reel ekonomiye” yönlendirilmesi
gerekiyordu, bu yapılmadı.
Bunun yapılmadığı dönemlerde “ekonomi yönetimi”nin
başında olanların “Biz ayrılana kadar her şey güllük gülistanlıktı, biz
gittik her şey mahvoldu” yollu söylemleri de inandırıcılıktan uzak.
Amma velâkin, inandırıcılıktan uzak olması, büyük kitlelerin
inanmayacağı anlamına gelmiyor.
“En az Yüzde 50
artı 1’i ikna edecek” netlikte, doyuruculukta açıklamalar gerek.
"Hodri meydan, hele bir çıkın da görün anyayı
Konya'yı!” çıkışı önemli ama yeterli değil.
Özdeyişin aslındaki “Hanya ve Gonya” da, buralarda
değil.
Buraları çok seven ve İyi niyetli olarak “dert döken”
vatandaşlarımıza da hitap eden söylemlere ihtiyaç var.