Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
12 Ekim 2020

Ekonomi bu hale nasıl geldi?

2000’li yılların başlarında yüksek faiz, düşük kur politikası izlendiği dönemlerde aşırı değerli Türk Lirası ile dışarısı oldukça ucuz bir halde olduğu için ithalat ile birlikte cari açık da hızlı artmıştı. Böylece enflasyon önemli ölçüde frenlenmiş ve %4-5 seviyelerine kadar gerilemişti.

2008 küresel finans krizi sonrasında dünya yeni bir döneme girdi. Küresel ekonomide korumacılık politikaları hızla artmaya başladı. Gümrük duvarları yükselmeye, tarife dışı engeller artmaya başladı.

ABD’nin kriz öncesi 870 milyar dolar seviyesinde olan bilançosu parasal genişleme politikaları ile 4 trilyon doların üzerine çıktı. Böylece dünyada dolar miktarı arttıkça TL dolar karşısında değerli olma durumunu devam ettirdi.

2013 yılında “Gezi olayları” ile başlayan ve 17-25 Aralık bürokrasi darbe girişimi, hendek-barikat, canlı bomba terörü, 15 Temmuz darbe girişimi ve ekonomik saldırılar ile birlikte Türk Lirası hızla değer kaybetmeye başladı. Artan döviz kuru ile yurt dışından alınan ürünler daha pahalı hale gelince enflasyon hız kazandı.

Özellikle 2018 Ağustos ayında yaşanan kur manipülasyonu sonrasında döviz kurunun hızla yükselmesi sonrasında Türkiye ekonomisi tam toparlanma sürecine girdiği dönemde kıtalararası korona salgını (pandemi) sürecinin başlamasıyla ekonomik dalgalanma yeniden başladı.

Tüm bunlara rağmen Türkiye ekonomisi diğer ülkelere kıyasla pandemi sebebiyle kısıtlamaların sıkı olduğu dönemde diğer ülkelerden ayrışarak daha az küçülmüş ve toparlanması da hızlı olmuştur.

Son dönemde Türkiye ekonomisi ile ilgili yine çeşitli manipülasyonlar yapılmaya devam ediyor. Dolar yükseldikçe sürekli fakirleşme, yoksullaşma söylemleri dillendiriliyor. Döviz kurunun yükselmesi sebebiyle özellikle enerji maliyetleri artıyor. Bunun doğrudan ve dolaylı fiyat artışlarına neden olduğu bir gerçek. Diğer ithal ürünlerin fiyatları da artıyor. Bu durum enflasyona neden oluyor.

Ancak gözden kaçırılmaması gereken bir durum var ki, o da Türkiye’nin yatırımlarına devam ettiğidir. Şehir hastaneleri, yerli otomobil yatırımı, 1915 Çanakkale Köprüsü, belediyelerin yapamadığı metro yatırımları, aşı üretimi için ar-ge yatırımları, yerli elektrikli kepçe, savunma sanayindeki atılımlar gibi bir çok alanda yatırımlarını sürdürüyor.

Bunların yanında yurt içinde ve yurt dışında terörle mücadele operasyonları da devam ediyor.

Pandemi sebebiyle turizm sektörünün hızla daralması sebebiyle önemli miktarda döviz girişi azalmış ve bu durum da döviz kurunun yükselişini hızlandıran bir etken olarak önümüzde duruyor. ABD-AB ile yaşanan gerginlik döviz kurunun yükselmesinde önemli bir etken olarak söylenebilir. Ancak Türkiye’nin kendi haklarını ve çıkarlarını korumaması gibi bir durum söz konusu bile olamaz, olmamalıdır. Türkiye eğer baskılara boyun eğerse Misak-ı Milli sınırlarından vazgeçildiği gibi Hatay’dan, İzmir’den ve denizlerdeki sınırlarımızdan da vazgeçilmesi istenecektir.

Bazı olağanüstü durumlar, olağanüstü politikalar gerektirir ve bunların da bir bedeli vardır. Karadeniz’de ve Doğu Akdeniz’de doğal gaz aramanın da bir maliyeti/bedeli var. 2000’li yılların ilk dönemlerinde Doğu Akdeniz bölgesinde BP ile arama antlaşması yapılmış ve o dönem BP bulunacak kaynağın %49 payı istemişti. Ancak Türkiye artık kendi imkânları ile arama faaliyetleri gerçekleştirebiliyor.

Tüm bunlar Türkiye’nin son yıllarda bir lig atladığını gösteriyor. Ancak bu lig adeta şampiyonlar ligi kadar zorlu. Yaşanan sıkıntılar da ligin zorluğundan kaynaklanıyor. Bu ligde üst sıralara çıkmak istiyorsak daha fazla çalışmalı ve daha fazla oyun kazanmalıyız.

Son söz: Karanlıktan şikâyet etmek yerine bir mum yakmak gerekir.