"Ekmek ve Sirk" "Demokrasi ve Özgürlük"
Roma yöneticileri, halkın dikkatini, gittikçe kötüleşen şartlardan başka yöne çekmek için, fakirlere bedava buğday dağıtır, sirklerle, araba yarışlarıyla, insanların aslanlara yedirildiği eğlencelerle halkı meşgul eder, herhangi bir toplumsal huzursuzluğun oluşmasını engellerlerdi. Buna “ekmek ve sirk” stratejisi deniyordu.
Roma’nın halefi “Batı”, özellikle ABD, son asırda beşeriyetin ”Batı”ya
isyanını “Demokrasi ve Özgürlük” stratejisi
ile engellediler.
“Batı Medeniyeti” bu iki kavramı öyle istismar etti, öyle kötüye kullandı,
bu kavramları öyle kirletti
ki, gelinen son noktada artık “demokrasi
ve özgürlük”, ABD’nin ve “Batı”nın en
“ölümcül silahı” oldu.
“Demokrasi ve özgürlük” beşeriyetiçin
bir merhale, bir erdem olacakken insanlığın “kâbus”u oldular.
Afganistan, Irak, Cezayir,
Libya, Venezüella, Vietnam, Guatemala ve pek çok ülke “demokrasi ve özgürlük” kurbanlarıydılar.
ABD orduları, Irak’a “özgürlük ve demokrasi” için geldiler.
Irak’ı diktatör Saddam’dan
kurtaracaklardı.
“Demokrasi ve özgürlük” abidesi Ebu Gureyb’de
on binlerin, yüz binlerin ırzına geçtiler, gözlerini oydular, parmakları
kestiler, tırnaklarını söktüler.
Ebu Gureyb,
insanoğlunu insanlığından utandırdı.
İşkenceci Amerikan askerleri,
yaptıklarının tesiriyle terhislerinden sonra evlerinde kafayı sıyırdılar.
ABD, 1 milyon Iraklıyı katlederek onları ebedi olarak “demokrasi ve özgülük”le buluşturdu!
Cezayir’de, İslami Selamet
Cephesi 26 Aralık 1991 de halkın % 70 desteğiyle seçimi kazanmıştı. Fransa Cezayir’e “demokrasi ve özgürlük” götürerek, halkın hükümetini devirdi.
Fransa’nıngetirdiği “demokrasi ve özgürlük”,1
milyon Cezayirlinin canını aldı.
Afganistan’a
önce Sovyetler, sonra da ABD “demokrasi ve özgürlük”” götürdüler!
ABD ve Rusya, “demokrasi ve özgürlük” altında
inleyen Afganistan’da yetim ya da öksüz olmayan
tek çocuk bırakmadılar.
“Demokrasi ve özgürlüğün” insanın tüylerini diken diken eden anlamını insanlık acı, gözyaşı ve kanla öğrendi.
CHP ve Kılıçdaroğlu, işte bu
ABD’den ve onun yeni başkanı Biden’den Türkiye’ye “demokrasi ve özgürlük” göndermesini istiyorlar, isteyebiliyorlar.
Şimdi o mukaddes “demokrasi ve özgürlük” ABD’yi kendi
içinde nasıl işliyor, ona bakalım.
F. Wlliaim Engdahl, Amerikan
demokrasisinin ABD’de nasıl işediğini, ABD’deki kirli yüzünü şöyle anlatır:
ABD’nin Wall Street’teki “para karteli” 1896 seçimlerinde
Cumhuriyetçi aday William Mc Kinley’e destek verdiler ve ezici çoğunlukla
kazandırdılar. Yani ABD’de kazanan halk değil, entrikaydı, paraydı.
1905’te senatörlerin bir çoğu
senatör Nelson Aldrich’in kurduğu düzen tarafından satın alınmıştı. Aldrich,
banker Morgan’ın senatodaki borsa aracısıydı.
1908’de ADB’nin en güçlü
bankerleri büyük bir gizlilik içinde bir araya gelerek ABD tarihinin en büyük
finansal ve ve siyasi hükümet darbesini yaptılar.
Düzenlenen entrikalar,
politikacıların, medyanın, hakimlerin satın alınması, darbelerin finanse
edilmesi, işbirliğinde bulunmayanların etkisizleştirilmesi ve hükümetlerin
kendi gösterdikleri yolda gitmesi için kullandıkları gizlilik, tasarlanmış krizler
uluslararası bankerlerin karakteristik özellikleri haline gelmişti.
1912’de Başkan Wilson’un seçilmesi “Jekyll Adası Grubu” tarafından satın
alınmıştı. Wilson da patronlarını hayal kırıklığına uğratmadı.
1936’dan, 1952’ye kadar bütün
ABD başkanlarını Chase Bank belirledi.
Hiç kimse Kennedy’e Wall
Street kadar muhalefet etmemişti. Kennedy, Lincoln’den sonra ilk kez faizsiz
gümüş para bastırmıştı. Bu paralar Kennedy öldürüldüğünde dağıtılmak üzere
kasalardaydı. Ama asla dağıtılamadı.
ABD anayasası aristokrat ve
soylu ünvanları yasaklamıştı, aristokrasiyi değil...
“Demokrasi ve özgürlük” hep maskeydi,
hedef “Dünya İmparatorluğu” idi.
Çünkü “Sosyal Darwinizm” vardı.
ABD, II. Dünya Savaşı sonrası
dünya zenginliğinin %50’sine, nüfusunun ise %6,3’üne sahipti. Bu güç alın teri değildi, hile, kumpas,
entrikaydı.
Roma, halkını nasıl “ekmek ve sirkle” kandırdıysa, halefi “Batı Uygarlığı” da insanlığı “demokrasi ve özgürlük”le kandırıyordu.
Manati, Peru’da,
Amazon nehrinin, karanlık sularında yaşayan, sadece bitkiyle beslenen, nesli
tükenen bir balık türü.
Manati’yi, Amazon’un o
karanlık sularında bulup, yok oluyor diye ağıtlar yakan, belgeseller çeken “Batı Medeniyeti”nin, şişme botları şişleyerek, Suriyeli
çocukları Akdeniz’in karanlık sularına gönderirken eli bile titremiyor, belki
de kahkahalar atıyor.
“Demokrasi ve Özgürlük” ve “Hümanizm” tam
da bu oluyor. Buna “Sosyal Darwinizm”
deniyor.
“Batı Medeniyeti”, ardında kan, gözyaşı, ölüm, zulüm, açlık, sefalet, katliamlar bırakarak
tarih sahnesinden çekiliyor.
“İslam Medeniyeti”nin parçası Anadolu insanları kurdukları vakıf ve derneklerle aynı
dinden olmasalar bile Afrika’nın yoksul insanlarına bir dilim ekmek, bir damla
su ulaştırmaya çabalıyorlar.
“Batı” ise:
Afrikalının kendine yetmesini
sağlayan bakır, pamuk, şeker, kahve, demir gibi ürünlerinin 1980’den itibaren
sürekli fiyatlarını kırarak, garip Afrikalının sofrasından, bir daha, bir daha
150 milyar dolarını çaldılar. Buna da “Neo-kolonyalizm”
deniyor.
Kamala Harris, Biden’in
başkan yardımcılığı koltuğuna otururken yaptığı konuşmada; “Cesur, hırslı, korkusuzuz” dedi.
Harris diyordu ki; “Saldırgan, açgözlü, vicdansızız”.