Dolar (USD)
32.37
Euro (EUR)
34.97
Gram Altın
2324.31
BIST 100
9089.3
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

28 Ekim 2020

Eğitimin trajik kaderi

Yıllar önce Ivan Illich, Amerika’nın ülkedeki çocuklara verdiği zorunlu eğitimin Vietnamlılara verilen zorunlu demokrasi ölçüsünde başarısız olduğunu yazmıştı. Söylemeye bile gerek yok ama yine de belirtelim; sadece Amerika’da değil tüm dünyada zorunlu, kitlesel eğitim hemen hemen aynı sonuçları veriyor.

Okullaşmanın öğrenci sayısından daha hızlı bir biçimde arttığı dünyada Illich’in sözleri ve modern zorunlu eğitime ilişkin tespitleri hâlâ geçerliliğini koruyor. Ne var ki Illich’e ait bir kavramsallaştırma ile söylersek eğitim bahsinde ülkelerin “sağduyusuz tutarlılık” ile yürüttüğü politikalar maalesef Illich’in ve benzerlerinin sesini bastırmış durumda.

Eğitim alanında faaliyet gösteren birisi olarak uzun yıllar içinde edindiğim tecrübe şu oldu: Kamusal bir sorun alanına ilişkin kolektif bir farkındalık için çağrıya dönüşen ses, çoğu zaman sessizliğe verilerek kısılır.

Eğitimin söz konusu olduğu durumlarda epey bir süredir, adına “kamuoyu” dediğimiz kitle için, farklı olan itirazları duymazlıktan gelmenin toplumsal bir alışkanlık, spesifik olarak konu ile ilgili dikkat eksikliğinin ise günlük rutin halini aldığı görülüyor.

Başarısızlık mevcut eğitim sistemleri için bir istisna değil; olağan bir durum. Aynı sistem içerisinde aynı iş ve işleyişte devam ederek “fark yaratmak” ve nihai sonucu değiştirilebilir görmek ise tam anlamıyla meseleyi kavrayış kalitemizi açık ediyor. Buradaki ısrar kuşkusuz tutarlı; ne var ki bu tutarlılık Illich’in on yıllar önce söylediği gibi sağduyudan yoksun.

Georg Simmel modern toplumda kültür üzerine yazarken “trajik kader” ifadesini kullanıyordu.

Trajik kaderi ise şöyle tanımlıyordu Simmel : “Trajik bir kaderden bahsettiğimizde muhtemelen şunu kastederiz: Bir varlığa yönelik yıkıcı güçler tam da o varlığın en derin tabakalarından kaynaklanmaktadır; bu varlığın mahvı, onun kendi içinde başlatılmıştır ve deyim yerindeyse o varlığın kendi pozitif doğasını inşa ederken başvurduğu yapıların aynısının mantıksal sonucu olan bir kader olarak ortaya çıkmaktadır.”

Simmel, modern toplumlarda kültürel unsurların neredeyse sınırsız bir arzının olduğunu tam da bu inorganik birikme kapasitesinin onu kişisel hayatın formuyla derinden bağdaşmaz hale getirdiğini söyler.

Simmel’in kültür ve modern insan hakkındaki cümlelerini “kültür” kelimesi yerine “eğitim” kelimesini koyarak yeniden okuyabiliriz.

Çünkü; hem başarısızlığı tespit ve teyit edilen hem de kararlılıkla tutarlı bir biçimde korunan cari eğitim sistemi de Simmel’in bahsetmiş olduğu trajik bir kadere sahip.

Modern eğitimin Simmel’in “bu varlığın mahvı onun kendi içinde başlatılmıştır” ifadesini doğruladığı rahatlıkla söylenebilir.

*

Üniversite, okul, derslik sayıları durdurulamaz biçimde artıyor. Türkiye özelinde düşündüğümüzde üniversite sayımız 203 olmuş. Bunun 73’ü özel üniversite. MEB’in personel sayısı 1 milyonu aşıyor. İlk ve orta öğretimi birlikte düşündüğümüzde toplam öğrenci sayımız 20 milyona yaklaşmış. Eğitim kurumlarının fiziki donanım kapasitesi geçmişle kıyaslanmayacak ölçüde artmış. Sivil toplum kuruluşlarının eğitime katkısı ve yurt, burs gibi eğitim harcamaları dikkate alındığında devasa bir bütçe ile eğitim-öğretim faaliyetlerinin yürütüldüğünü görüyoruz. Öte yandan “kişisel gelişim” arzusunu hem tahrik eden, hem tatmin eden sertifika programları, sanat ve spor kursları da bu havuz içerisinde yer alıyorlar.

Bu inorganik birikme ve sayısal olarak mütemadiyen gerçekleşen artışa rağmen artık mutat hale gelen ve neredeyse her kesim tarafından yapılan “eğitimde başarısızlık “ vurgusunun nedenleri üzerinde durmalıyız.

Maliyet ile hâsıl olan arasında bir uçurum var!

Sarf edilen emek ve sermaye ile doğru orantılı olmayan sonuçları önümüze koyan bu eğitim sisteminin derdi ne olabilir?

Eğitim sistemini hiçbir girdinin bugüne kadar ihya edememesinin nedenleri nelerdir?

Aynı kalkınma modelini benimseyen ülkelerin benzer sorunlarla karşılaşması gibi modern zorunlu kitlesel eğitimi tatbik eden ülkelerin hemen hemen aynı sonuçlarla yüz yüze kalmaları bir tesadüf mü?

Mevcut sistemin parametreleri değişmeksizin kozmetik ve tali dokunuşlara bel bağlamak ne kadar gerçekçi?

Bu sorulara berrak bir zihinle samimi cevaplar verebilirsek, neyi, niçin değiştirmemiz gerektiği konusunda hem kendimizi, hem muhataplarımızı aydınlatabiliriz. Bağlamdan kopuk bir biçimde neden-sonuç ilişkisini kurmaksızın sistemin aşikâr olan hem nitel, hem nicel sonuçlarının tek başına tespiti ve ilanı bize anlamlı bir mesafe kazandırmayacaktır.

 
ABONE OL
Deniz feneri detay
Deniz feneri detay
Kızılay 160x600
TDV ramazan