Dolar (USD)
35.12
Euro (EUR)
36.59
Gram Altın
2955.05
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
30 Eylül 2020

Eğitimin toplumsal çözünürlüğü

Sonuçlardan sebeplere doğru gelirsek, önce bazı çıktıları zikretmemiz gerekiyor. Birinci tespitimiz; özellikle gençler arasında bir hedef ve ülkü belirleme bağlamında zayıflıklar göze çarpmaktadır. Biraz anomi haliyle de karışık bu durum hayatın amacına dair ciddi kayıpları birlikte getirmektedir. İkincisi, gençlerde “hayat” bilgisinin giderek zayıfladığını müşahede etmekteyim. Üçüncüsü de, nicelikler nitelikleri bastırdığından kişisel yeteneklerin geliştirilmesi ciddi anlamda sorunlu hale geliyor.

Hemen peşinen söylemeliyim ki, toplumsal alanda farklı boyutlarda görünür olan bu üç sorun, eğitimin üç hedefinin karşılığının giderek zayıfladığına işaret etmektedir. Başlığımızda geçen “eğitimin toplumsal çözünürlüğü” ifadesiyle de, eğitimin toplumsal çıktılarının durumuna atıfta bulunulmaktadır. Nihayetinde eğitim dediğimiz şeyin, salt mekanik bir “öğretim”e dönüşmesi eğitim ile toplum arasındaki sürtünme katsayısını da problemli hale getirmektedir ki, bunun en bariz belirtisi eğitimin topluma değmeyen hijyenik bir alana sıkışmasıdır.

Kanaatimizce eğitimin temel hedefleri şu şekilde sıralanabilir. Birincisi, öğrenciye hayatı öğretmek. İkincisi, kişide varolan yetenekleri açığa çıkarmak ve geliştirmek. Üçüncüsü de, gençlerin hedef ve ideallerinin oluşmasını sağlamak. Bu hedefler öğrenciyi bir mekanizmden uzaklaştırmak ve hayata dair farkındalıklar geliştirmek bağlamında anlamlı olmaktadırlar.

Eğitimin tüm ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de pratik temel bir işlevinden bahsetmeliyiz. Bu da, sınıflar arası mobilizasyonu sağlayabilecek neredeyse tek enstrüman olmasıdır. Bildiğimiz gibi modern toplumlar, geleneksel toplumlara göre değişimin daha yoğun olduğu yapılar olarak tanımlanır. Geleneksel düzende hangi sosyal sınıf içinde doğmuşsanız, burada hayatınızı tamamlarsınız. Sınıflar arası dikey mobilizasyon pek mümkün değildir. Aslında modern toplumlarda da ekonomik ve sosyal açıdan durum büyük oranda pratikte yine böyle işlemektedir. Fakat eğitim bu mobilizasyonu sağlamak konusunda sınırlı da olsa işlevsel görünmektedir.

Bu durumun farkındalığı sebebiyle insanlarımız eğitime önem vermekte ancak salt bu işlevi üzerine yoğunlaşmaktadır. Bunun doğal bir sonucu olarak imtihan sistemi, test çözme ve nihayetinde lise ve üniversite için yüksek puan tutturma temel hedef olarak ortaya çıkmaktadır. Bizim eğitimde mekanikleşme dediğimiz şey biraz da budur. Elbette çeşitli alanlarda bilgiler öğrenmek, iyi bir bölümde okumak önemlidir. Fakat bütün hedefin bunlar olduğu durumlarda, eğitimdeki temel hedefler arada kaybolmaktadır.

Eğitimin birinci hedefinin hayatı öğretmek olduğunu belirtmiştik. Dolayısıyla öğrencilere öncelikle hayatını yönetmesini ve sorumluluk almasın öğretmek birinci önceliktir. Aileler çocuklarına sorumluluk yüklemekten kaçınmakta ve neredeyse aile içi ve dışında hiçbir işle onları görevlendirmemekteler. İlkokuldan itibaren yollarda gözlemlediğim manzaralardan biri, okul çantalarını bile velilerin taşımasıdır. Çocuklara verilen harçlıkların karşılığında, mutlaka onlardan sorumluluklar talep edilmelidir. Olabildiğince aile hijyeni içerisinde yetişen çocukların, birden 18-20 yaşına gelince hayatla tanışması oldukça geç bir vakit.

İkinci hedef te kişilerin yeteneklerini ortaya çıkarmasıdır. İnsanlar farklı yetilerle doğarlar ve bunların farkındalığının kişiye kazandırılması önemlidir. Bu yetiler bir yandan toplumdaki çeşitliliği artırırlar, kişilerin meslek seçimini isabetli yapmasını sağlarlar; diğer yandan da kültür, sanat vb. çok farklı alanlarda eserlerin ortaya çıkmasının zeminini oluştururlar. Şu anda maalesef kişinin yetenekleri, eğitim görülen alan ve icra edilen meslek arasında ciddi makas farkı bulunmaktadır.

Üçüncüsü de kişiye bir ideal ve hedef kazandırmasıdır. Bunun anlamı; öğrenciye okulda bir ideoloji ya da düşünceyi dikte etmek değildir. Ancak bulunduğu coğrafya, evrensel bir insan olarak mükellefiyetleri, tarih şuuru vb. üzerinden hayatına bir ideal getirmesini sağlamaktır. Böylece anomiden de kurtulmuş olacaktır.

Hasılı eğitimde nasıl bir yönelim içinde olunması gerektiği ile ilgili sorun, eğitimin toplumsal çözünürlüğüne verilecek cevaplarla çözülebilecektir.