Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Eğitimin sosyo-politiği

İnsanın eğitimi meselesi elbette kadim zamanlardan bu yana üzerinde durulan bir konudur. Fakat günümüzde eğitim modern içeriklere eşlik eden tarihsel ve sosyolojik koşullarla birlikte bugünkü formunu ve mentalitesini kazanmıştır.

Fakat bugün dünya ölçeğinde eğitime ve onun içeriklerine bakıldığında, ortaya çıkan tek bir metafizik var: “Tüketici bireyler yetiştirmek.” Belki bu iddiamı biraz abartılı ve hatta aşırı bir yorum olarak görenler olacaktır. Yalnız tüketim kültürünün belirleyici olduğu bir dünyada hem insanın tükettiği hem de insanı tüketen yaşam biçimi daha dikkatli bakıldığında görülebilecektir. Bu sebeple temel sorunumuzun bu mentaliteyi aşmak olduğunu düşünmekteyim.

Modern zamanlar “cemaat”in parçalanarak “birey”in ortaya çıktığı geniş bir süreç ve zaman dilimidir. Bu aynı zamanda imparatorluklardan Modern ulus-devletlere geçişin de gerçekleştiği bir dönemdir. Ulus-devlet bizzat kendisini “büyük bir cemaat” olarak konumlandırsa da, birey modernizmin olmazsa olmazı olarak uç vermeye başlamıştır. Bu süreçte en temel problem aynı toplumda yaşayan bireylerin nasıl birarada tutulabileceği üzerinedir.

Bu soru normalde daha kompleks cevapları gerektirmektedir. Fakat konumuz bağlamında söyleyecek olursak “eğitim” başat bir unsur olarak devreye girer. Bu bağlamda modern ulus-devletlerde “eğitim” iyi vatandaş yetiştirmenin en temel aracıdır. Ulus-devlet sınırlarının aşınması ile birlikte ortaya çıkan küreselleşme sürecinde ise ölçek büyümüştür. Dolayısıyla küreselleşmenin hedefleri, standartları ana çıktıları şimdi eğitimin hedefleri haline gelmiştir. Bu bağlamda eğitimin sosyo politiğini Küreselleşme-postmodernlik ve kapitalizmden bağımsız olarak analiz etmek mümkün değildir.

Eğitim bir süreçtir; dolayısıyla eğitimi çocuğun sadece okulla dolayımlandığı bir araç olarak görmek büyük eksiklikler taşır. Çocuk içine doğduğu aileden, sosyal çevresi (ki sanal çevre de buna dahildir) ve teknolojik aygıtlara kadar bir dizi eğitsel sürecin içindedir. Aslında teknoloji farklı araçları ve egemen olduğu çevre faktörü ile kişi üzerinde bir propaganda aracına dönüşmüştür. Burada propagandanın anahtar kavramı ise tüketimdir. Dikkat edilirse bugün bireyin tek yumuşak ideolojisi tüketim haline gelmiştir. Sağcısı, solcusu, İslamcısı gitmiştir; yerine neo-liberal tüketici birey gelmiştir. Aslında bu koşullar altında yetişen birey, sadece emtia tüketmez; zamanı, arkadaşı, çevreyi vb. herşeyi tüketmeye başlar ve giderek kendisini tüketir.

Bugün eğitim konusundaki temel yanılgılardan birisi de, yaşanan sorunlara dair dersler konulunca bu sorunların sona erdirileceği beklentisidir. Gerçekte bu mentalite dersi bir ders değil, propaganda aracı olarak düşünmektedir. Halbuki bireyin davranışlarını belirleyen şey, zihniyetini yönlendiren ve farklı araçların dolayımıyla bunu gerçekleştiren sosyo-politiktir. Bir başka deyişle, durmadan yirmi dört saat elindeki aygıtlarla epistemik propagandaya maruz kalan ve dış dünyanın (toplumun) bu yönde ödüllendirme ve cezalandırma gerçekleştirdiği bir sosyo-politikte farklı davranışlar beklemek pek olası görünmemektedir.

Özellikle pandemiyle birlikte dijital boyutu ağırlık kazanan eğitimde, giderek kitap, devam, bilgide derinlik ve hikmet zayıflamakta ve hatta anlamını kaybetmektedir. Bireylere ciddi bir özgüven söylemi aktarılmakta; ancak bu özgüvenin altını dolduracak “bilimsel müktesebat” eksik kalmaktadır.

Bunun doğal bir sonucu olarak eğitimden her aşamada beklenen çıktılar gerçekleşememektedir. Bundan sonra ilk adım olarak eğitimin sosyo-politiği üzerinde yeniden düşünmek, nasıl bir insan sorusuna net cevaplar vermek ve ardından çalışma, performansa dayalı (teorik bilgi ve davranışı içerecek) bir müktesebatı faaliyete geçirmek düşünülebilir.