Eğitimin gücü…
Eğitimi sadece okumak, ders çalışmak ya da belli bazı düzen kalıpları içerisine hapsetmek eğitime yapılan en büyük haksızlık olur. Ne yazık ki eğitimi sadece ders çalışmak, okumak, bir meslek sahibi olmak gibi kısır bir alana hapsetmeye çalışan kişiler toplumda veya bu algıya sahip ebeveynler var. Eğitimin gerek toplumsal anlamda gerekse bireyin iç dünyasına yönelik değişim oluşturma, dönüştürme ve güçlü kılma gibi azımsanmayacak ölçüde muazzam etkileri var. Bu açıdan bakmayı becerip eğitimdeki bu gücü gören topluluklar ya da bireyler Maslow’un kendini gerçekleştirme hedefindeki noktaya çok daha hızlı ilerler.
Hayatımızda artık kanıksanacak noktaya gelen ve ne
yazık ki hemen her gün basın ve medyada denk geldiğimiz onlarca olumsuz
haberlere baktığınızda temelde eğitimin değiştirme
ve dönüştürme gücüne yeterli ölçüde inanılmamasından kaynaklandığını
görürüz. Eğitimin bireylerde değiştirme gücüne inanmayan biri işi akışına
bırakır, olay olağan olmaktan çıkar olağanüstü koşullara gelir ki artık
kontrolü zorlaşır.
Söylediklerimiz, evet okullar, eğitim kurumları için
de geçerli ama daha çok formal eğitim alanına girmeyen aile ortamı, iş yerleri, sokak ve park gibi etkileşimin daha gülü
olduğu alanlar için geçerli. Çünkü okullarda formal eğitim başlamadan önce,
ailede ve sosyal yaşam alanlarında çocuk öğrenmeye, eğitilmeye başlıyor.
Okullara belli bir bilgi, deneyim, beceri, ve öğrenmişlik ile geliyor. Çocuklar
belli bir yaşa gelip okul ortamına girmeden önce ailede öğrendiği o kadar çok
şey var ki, keza sokakta arkadaşıyla veya akranıyla temas halinde iken öyle….
Dolayısıyla eğitimin değişim ve dönüşüm oluşturma etkisi okul çağından önce de
devreye girer.
Ailede ideolojik olarak aşılanmış bir davranışı veya
eylemi okul ortamında değiştirmek, evet belki mümkün ama oldukça sancılı ve
uzun soluklu olur. Anne babasından kaosu, şiddeti, zararlı maddeleri gibi
olumsuzlukları gören bir çocuğun yetişkinlik döneminde bu olumsuzluklara karşı
mesafe takınması ya da bu olumsuzlukların toplum içinde yaygınlaşmaması için
STK’larda görev alıp farkındalık oluşmasına katkı sunması belki mümkün ama çok
çok zordur. Bu nedenle eğitimin değişim ve dönüşüm gücüne öncelikle sokak, park, iş yerleri ve aile ortamı
olmak üzere sosyal yaşam alanlarına taşımamız gerekiyor.
Yetişkin bireyler ve özellikle de çocuk sahibi ise, çocuk
eğitiminde çok iyi bir öngörüye sahip olması gerekiyor. Kendini mental olarak eğitimin
değişim ve dönüşüm oluşturma gücüne koşullandırmış olması ve bütün motivasyonu
ile işe nereden başlanması gerektiğine yönelik vizyoner, uygulanabilir ve
istikrarlı kararlar alması ve bunları hayata geçirmesi önemli. Aksi takdirde
çocuk eğitiminde yetersiz kalacak, çocuk ilerleyen yaşlarında tek olmayan,
birden fazla farklı kişiliklerin oluşmasına neden olacak ki bu kişiliklerle
mücadele etmek ilerleyen dönemlerde okullarda ve eğitim kurumlarında
öğretmenlere düşeceğinden farklı ciddi sorunların oluşmasına neden olacak.
Çocuğunu yetiştirme konusunu dert edinmeyen bir anne babanın, toplumun her
alanı için geçerli olmak üzere derman olması beklenemez.
Cinsiyeti, yaşı, mesleği, hatta yaşadığı şehir veya
ülkesi fark etmeksizin bireyin tutum ve davranışlarında sorunu dert edinip
edinmediği rahatlıkla gözlemlenebilir. ‘Sorun’
gözlemlenebilir ise ‘çözüm’ de hayli gözlemlenebilir olmalı. Davranışçı bir
bilim insanının ‘Bana iki çocuk teslim ediniz. Onlardan istediğim birini başarılı bir doktor, istediğim diğer
çocuğu da başarılı bir hırsız olarak
yetiştirebilirim’ sözü aslında eğitimin değişim ve dönüşüm gücüne atıftır.
Bilim insanın burada vermek istediği mesaj ben o çocukları öyle bir yetiştirir,
öyle bir eğitirim ki başarılı doktor da yapabilirim, başarılı hırsız da…
Öyleyse, toplumda başarılı olan tüm olumlu veya olumsuz davranışların ortaya
çıkmasını temel sebebi eğitimin olumlu
anlama değişim ve dönüşüm oluşturma gücüne inanmayan ebeveynler, eğitimciler,
toplum insanı, halk, esnaf, işveren, ezcümle herkes, hepimiz değil miyiz?