Egitimi 'Sivil' Bırakalım
Okullar açılalı iki hafta oldu. Eğitim yılı yine birçok sorunlarla başladı. Fiziki kapasite sorunlarından, bazı bölgelerdeki öğretmen açıklarına kadar sorunlar konuşulmaya devam ediyor. İşin gerçeği meselenin maddi boyutlarından ziyade içerikle ilgili kısmı ya daha az tartışılıyor ya da hiç üzerinde bile durulmuyor. Bu da direkt eğitimin kalitesi ile ilgili bir problem şeklinde kendisini gösteriyor. Şimdi bunlar üzerinde sırasıyla durmak istiyorum.
Birincisi, kanaatimce eğitimde en önemli sorun, eğitim sisteminin baştan sona içeriksizliğidir. Hatta daha da ileri giderek bizim eğitim sistemimizin nasıl bir insan portresi yetiştirmek istediği (bunun anlamı, yukarıdan tektip adam yetiştirmek değildir; daha çok "insan" kavramının ifade ettiği olgunluğa ulaştıracak, kendi tarihi, değerleri, müktesebatını tanıyan bir omurgadır kastettiğim) konusunda bir hedefi olduğunu düşünmüyorum. Bu, eğitim sistemi için çok ciddi bir boşluktur; tıpkı nereye gideceğini bilmeyen gemi, hedefi olmayan yolcu gibi.
Bahsettiğim problem, aynı zamanda bir bakış açısı ve perspektif sorununu da işaretlemektedir. Bu da, öğretmenlerden velilere kadar herkesin şikayetçi olduğu "ideal" ya da "ülkü" eksikliği problemi şeklinde ifade edilebilir. Son tahlilde, ideal eksikliği ya da yokluğu, hazcı, gündelik, hayata değerler çerçevesinden bak(a)mayan bir portreyi, getirip eğitim sürecinin sonunda karşımıza dikmektedir. Bu problemin özellikle iki farklı boyuttan yansımalarını hep birlikte yaşamaktayız. Birincisi, ideali olmayan niçin yanındaki insan için sorunlar için, ülkesi için dertlensin. İkincisi de, idealsiz insanlar niçin adanmış bir zihniyet ve bilinçle çalışsınlar? Okullara (lise ve üniversitelere mesela) gidip gözlem yapın, isterseniz öğretmenlere sorun; öğrencilerin gündemimi acaba ne oluşturuyor diye? Daha iyi teknolojik aygıt taleplerinden, gelecekte paralı işlerdir iki önemli gündem konusu. Şimdi bu gündemin, 10-20 yıl sonraki Türkiye'de iş, aile ve kamu hayatındaki tezahürlerini hayal edin; ne demek istediğimi anlarsınız.
Dolayısıyla, "ideal" ve "dertlenme"nin eğitimde perspektif ve bakış açısıyla ilgili iki önemli hedef olarak acilen devreye girmesi lazımdır. Gençlerin elindeki teknoloji, onlara sağlanan imkanlar bu değersel perspektifle belirlenmediği zaman vandallık ve yıkıcılığın gelecekte önemli iki kelime olarak sürekli karşımıza geleceğini söylemek bir kehanet olmasa gerektir.
İkincisi, sıklıkla değişen eğitim ve imtihan sistemidir. SBS'ye ve LYS'ye bakın; adlarından içeriklerine kadar ortalama üç senede bir değişirler. Eğitim sistemimizin de ömrü, bakanların ömrü (bakanlıklardaki görev süresi) kadar olmaktadır. Okulun birinci sınıfına başlayan bir öğrenci, gelecekte kendisini neyin beklediğini asla bilememekte, önünü görememektedir. Bu ise, ders çalışma tekniklerinden, öğrencinin plan ve programlı olmasına kadar başka bir çok şeyi (ki bunlar yapısal unsurlardır) olumsuz etkilemektedir. Bu süreksizlik, öğrencinin okul, çalışma ve hayata bakışındaki süreksizliği de beslemektedir. Açıkçası, her bir değişiklikte, "nasılsa yine değişir" düşüncesi ciddiyetsizliği beraberinde getirmektedir.
Üçüncüsü, ki aslında en önemli sorunlardan birisidir. Eğitimin devlet tekeli, Ulus-Devlet'in işlerliklerinden birisidir. Eğitimde sivilleşmeye doğru geçilmesi, eğitimin sivil alana terkedilmesi gerekiyor. Burada devlet, sadece genel ilke ve kuralları koyabilir; sivil alanı destekleyebilir. Eğitimin sivil alana terki, her şeyden önce devletin sırtından ciddi oranda külfeti kaldıracaktır, rekabeti arttıracaktır. Daha da önemlisi, bugünlerde tartışılan ana dilde eğitim meselesi de halledilmiş olacaktır. Çünkü sivil okullar, hangi dilde nasıl eğitim yapacaklarını kendileri belirlerler. Bundan da korkmaya gerek yok; Uygulama mevcut olan beklenti ve ihtiyaçlara göre belirlenecektir.