Eğitimden başlamak
Yeni kabine kuruldu ve göreve başladı. Bu arada Milli Eğitim Bakanı ile ilgili medyada eğitim kökenli olması ve süreçleri tanıması ile ilgili olumlu yayınlar yapıldı. Ben de öncelikle sayın bakana görevinde başarılar dilemek isterim.
27 yıldır bizzat eğitimin içindeyim ve ilkokul 4. Sınıftan üniversitede doktora derslerine kadar her düzeyde derslere girdim. Hem buradan elde ettiğim tecrübe, hem de eğitim konusuyla bu ülkenin bir vatandaşı ve hocası olarak bilgilerimi bazı analizler eşliğinde seri yazılar biçiminde paylaşmak istiyorum. Bunu hem bir entelektüel kaygı, hem de ülkemizin farklı sorunlarına çözümler sadedinde gerçekleştirmek istiyorum.
Öncelikli sorumuz eğitimde bir insan felsefemiz var mı? Eğer varsa, bu felsefe bugünkü koşullarda uygun mu? Revize edilmesi gerekiyor mu? Doğrusu benim Milli Eğitim Bakanlığı'ndan ilk beklentim; çok geniş çaplı "eğitimde insan felsefemiz"i tartışan geniş bir sempozyum icra etmesi ve bunun masaya yatırılmasıdır. Zira bir şeyin felsefesi ve hedefi ortaya konulmadan yapılan düzenlemeler, uzun vadede pek verimli olmayacaktır.
Genel olarak eğitimle ilgili yapılan ilk icraatlar, müfredatın değiştirilmesi, yeni sınav sistemlerinin getirilmesi, okulların statülerinin değiştirilmesi vb. noktalarda olmaktadır. Hatta iktidarla muhalefet arasındaki eğitim tartışmaları da çoğunlukla bu noktada tıkanmaktadır. Türkiye'nin eğitim tarihine bakıldığında eğitimin "ideolojik" angajmanlara mahkum edilmesi önemli bir handikap olmuştur. Halbuki müfredatın değiştirilmesi, sınav sistemi temel hedeflerle ve eğitimin felsefesi ile birebir ilintilidir. Birini halletmeden diğerini halledemezsiniz.
Bununla ilgili bir örnek vereceğim. Geçmiş yıllarda "evrim" konusunun müfredatta yer alıp almamasıyla ilgili medyaya da yansıyan bir tartışma olmuştur. Türkiye'nin eski geçmiş yıllarında Batıcılık propagandası yapmak adına "evrim" kesinleşmiş bir bilimsel kanun olarak takdim edilmiş ve öğrencilere boca edilmişti. Geçen yıllarda konuyla ilgili bir bürokrat evrim konusunun kitaplardan çıkarıldığını söylemekteydi. Şimdi evrim konusundaki bu iki tutum da aslında birbiriyle çelişmeyen, aynı çizgide yer alan bir tutumdur. Öğrencilere bir şeyi propaganda etmek.
Öğrencilere öğretilecek bilgiler toplumsal gerçeklerden kopuk olamaz. Evrim fikrini olumlu propaganda etmek kadar, onu görmezden gelmek de yanlış bir tutumdur. Bugün dünya ölçeğinde sosyoloji, psikoloji, biyoloji vb. bilimlerde evrim farklı boyutlarıyla tartışma konusu olmaya devam etmektedir. Üstelik Sosyal Darwinizm olarak, sosyal bilimlerde güçlülerin hegemonya yaratmasını haklılaştıran bir içerikle de tartışılmaya devam etmektedir.
Burada yapılması gereken; öğrencilere bu konuyu öğretmek; ama tartışmasını sağlamaktır. Evrimle ilgili farklı görüşleri, gerekçelerini, itirazları, temel problemlerini anlatabilmektir. Böylece öğrencilerinizi dünya ölçeğinde, farklı ülkelerden öğrencilerle tartışa yapabilecek evrensel düzeye getirebilirsiniz. Öğretmediğiniz zaman dünyadaki tartışmalar yok olmuyor. Hatta öğrencileriniz dışarıyla rekabet edecek koşullardan ve bilgi içeriklerinden mahrum kalıyor. Kaldı ki, İbn Haldun, Mevlana, Erzurumlu İbrahim Hakkı gibi geleneğimiz içerisinde yer alan isimlerin kitapları okunduğunda, buna benzer tartışmalar görülecektir.
Burada önemli olan evrensel bilgi süreçlerinden kopmamaktır. Öğrencilere ufku, kendi okulu, ili ve Türkiye'nin sınırlarının dışına doğru genişleyerek evrensel bir çizgiyi ve bilgi birikimini yakalamayı hedeflemelidir. Aslında burada hedeflerin birisini ortaya koymuş olduk; evrensel bilgiye ulaşmak. Tartışmaları evrensel bir düzeyde yapacak seviyeyi yakalamak.