Dolar (USD)
35.22
Euro (EUR)
36.72
Gram Altın
2957.10
BIST 100
9626.56
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
13 Ağustos 2020

Eğitimdeki vesayet

Eğitimde istenilen başarı bir türlü elde edilemedi. Bu itiraf gibi açıklama devletin en yetkili ağızlarından da dile getirilmişti. Başarı istenilen düzeyde değilse sorumluları niçin tartışılmadı? Bu alanda bir akort bozukluğu olduğu ortadadır. Peki, yetkileri elinde bulunduranları eleştirebiliyor muyuz?

Türkiye’de bir şeyi eleştirmek, ölüm fermanı imzalanmak gibi tehlikelidir. Bir gidişata, bir sorumluya, bir esere, bir duruma, hangi konuda olursa olsun, bir eleştiri yönelttiğiniz zaman ihanetle suçlanıyorsunuz. Eğitim alanında yapılanları takdir ediyoruz. Ancak yapılmak istenip de tüm emeklerin boca edildiği, kaynakların lüzumsuzca harcandığı, birçok uygulamayı, projeyi eleştirebilmek en başta mevcut iktidarın ve milletin lehine bir durumdur. Kimse kral çıplak diyemiyorsa, bilinmelidir ki orada herkes çıplaktır. Ne yazık ki karnından konuşan, içten pazarlıklı tipler, birtakım manevralarla ikbal peşinde koşmakta, perde arkalarında hesaplar, görüşmeler, anlaşmalar yaparak bir yerlere gelmekteler.

Bir kişinin mantar gibi birden ortaya çıkması, büyümesi akla ziyandır. Kökü olmayanın dalı olamaz, meyvesi hiç olamaz. Eğitim alanında, bilhassa eğitim yöneticiliği noktasında çokça mevzuat değiştirildi ancak çoğu kez işi bilenlerin, liyakatli ve vizyon sahibi olanların bir yere geldiği görülmedi. Maalesef lobisi olanların önünün açıldığı bir sistem devam etmektedir. İyi düşüncelerle hareket etmek yetmiyor. Risk alamayan ve sadece koltuğunu düşünen tipler çoğaldı. Yönetim kadrolarının çoğu kendi kariyerlerinin neticesinde değil de bağlı bulundukları siyasî ve sosyal yapıların, STK’ların tavsiyesi ve teklifiyle göreve gelmişlerdir.

Türkiye’de hiçbir zaman “paralel” icraat tükenmemiştir, tükeneceğe de benzemiyor. Bugün bazı makamlarda, görevlerde bulunan kişilerin birbirleriyle yakınlık, dostluk, akrabalık bağları veya 15 Temmuz sonrası ortaya çıkan kavramla söyleyecek olursak hangi yapılarla iltisaklı oldukları bellidir. Eğitim sahasında ise daha net söyleyecek olursak, bakanlığın büyük hayallerle uygulamaya koyduğu proje okullarına ve köklü tarihî okullara, yönetici ve öğretmen atamaları noktasında birtakım zaaflarla hareket edilmiştir. İlginç kişileri buralarda tutmak kime hizmettir? Bunu anlamak mümkün değildir. Bu güzide okulların çoğunun yönetim kadrosu, okulun ve öğrenci yapısının niteliğinin gölgesinde kaybolmaktadır. Bu kişileri, minnet duydukları odaklar buralarda tutuyor, böyle yöneticiler de sadece kendi ikballerini düşünerek hareket ediyor. Sözümüz elbette muhatabınadır.

Bir eğitim yöneticisi okulunun lideridir aynı zamanda. Bir okul yöneticisi, gerek öğrencilerinin gerekse velilerin beklentilerine cevap verecek vizyonda bir profile sahip olmalıdır. “Bir okul, müdürü kadardır” denilir. Ne yazık ki bunun tersi durum çok fazladır. Okul büyük, müdürün ideali küçükse geleceği kaybediyorsunuz. Okullar üzerindeki bazı mihraklar, yetkin olmayan yöneticilerin üzerine çıkmakta, lobiler oluşturarak okulun geleceğini belirleme noktasında etkili olmaktadırlar. Bu yapılar adeta ikinci bir yönetim gibidir. Her şeyden önce şu hususun altını çizmek gerekir ki özel okullar da dâhil olmak üzere eğitim alanındaki tüm kurumlar devletin kontrolündedir, egemenlik çatısı altında faaliyetlerini yürütebilirler. Kaldı ki bir devlet okulunda oluşturulmaya çalışılan bazı yapılar, koruma dernekleri, vakıflar vb. okulların üzerinde vesayet oluşturmaktadırlar. Bu vesayeti kıracak ve bertaraf edecek yegâne güç, öncelikle okulun iradeli ve vizyon sahibi yöneticisi olmalıdır. Yöneticiler minnetle gelmişse iradeleriyle hareket edememektedir.

Kısacası güdümlü, iç döngüyle hareket eden, kontrol edilebilir, talimatlara uyan, itaatkâr tiplere kapılar açılıyor. Oysa eğitim sahası hareketli, canlı, devinimi ve döngüsü olan, iradeli, yenilikçi, kafa yoran, zaman zaman kafa tutan, itaati kadar isyanı da olan, cesaret sahibi yöneticilere ihtiyaç duyar. Tornadan çıkmış gibi benzer tiplerin yönetici olması gelişmeyi yavaşlatır. Farklı sese, renge ihtiyaç vardır.

Büyük okullara, büyük idealleri ve göz alıcı kariyerleri olan yöneticilerin atanabilmesinin önü açılmalıdır. Alanında eseri olmayan, koltuğa yapışık, talimatla iş gören muhterisler, gençliğe vizyon belirleyemez. 2023’ü hedefleyen ve derin krizleri aşa aşa bugünlere gelen iktidarın eğitimde başarılı olması, eğitim sahasını pazarlık hâline getiren yönetici atamalarını sağlam bir kariyer sistemine bağlaması ve öğretmenleri motive edecek ödüllendirme sistemini kurmasıyla mümkün olabilir. Okulları yönetici memurlar değil, vizyon sahibi liderler geleceğe taşıyabilir.