Eğitimdeki vesayet
Eğitimde istenilen başarı bir türlü elde edilemedi. Bu itiraf gibi açıklama devletin en yetkili ağızlarından da dile getirilmişti. Başarı istenilen düzeyde değilse sorumluları niçin tartışılmadı? Bu alanda bir akort bozukluğu olduğu ortadadır. Peki, yetkileri elinde bulunduranları eleştirebiliyor muyuz?
Türkiye’de bir şeyi eleştirmek, ölüm fermanı imzalanmak gibi
tehlikelidir. Bir gidişata, bir sorumluya, bir esere, bir duruma, hangi konuda
olursa olsun, bir eleştiri yönelttiğiniz zaman ihanetle suçlanıyorsunuz. Eğitim
alanında yapılanları takdir ediyoruz. Ancak yapılmak istenip de tüm emeklerin
boca edildiği, kaynakların lüzumsuzca harcandığı, birçok uygulamayı, projeyi
eleştirebilmek en başta mevcut iktidarın ve milletin lehine bir durumdur. Kimse
kral çıplak diyemiyorsa, bilinmelidir ki orada herkes çıplaktır. Ne yazık ki
karnından konuşan, içten pazarlıklı tipler, birtakım manevralarla ikbal peşinde
koşmakta, perde arkalarında hesaplar, görüşmeler, anlaşmalar yaparak bir yerlere
gelmekteler.
Bir kişinin mantar gibi birden ortaya çıkması, büyümesi akla
ziyandır. Kökü olmayanın dalı olamaz, meyvesi hiç olamaz. Eğitim alanında,
bilhassa eğitim yöneticiliği noktasında çokça mevzuat değiştirildi ancak çoğu
kez işi bilenlerin, liyakatli ve vizyon sahibi olanların bir yere geldiği
görülmedi. Maalesef lobisi olanların önünün açıldığı bir sistem devam
etmektedir. İyi düşüncelerle hareket etmek yetmiyor. Risk alamayan ve sadece
koltuğunu düşünen tipler çoğaldı. Yönetim kadrolarının çoğu kendi
kariyerlerinin neticesinde değil de bağlı bulundukları siyasî ve sosyal
yapıların, STK’ların tavsiyesi ve teklifiyle göreve gelmişlerdir.
Türkiye’de hiçbir zaman “paralel” icraat tükenmemiştir,
tükeneceğe de benzemiyor. Bugün bazı makamlarda, görevlerde bulunan kişilerin
birbirleriyle yakınlık, dostluk, akrabalık bağları veya 15 Temmuz sonrası
ortaya çıkan kavramla söyleyecek olursak hangi yapılarla iltisaklı oldukları
bellidir. Eğitim sahasında ise daha net söyleyecek olursak, bakanlığın büyük
hayallerle uygulamaya koyduğu proje okullarına ve köklü tarihî okullara,
yönetici ve öğretmen atamaları noktasında birtakım zaaflarla hareket
edilmiştir. İlginç kişileri buralarda tutmak kime hizmettir? Bunu anlamak
mümkün değildir. Bu güzide okulların çoğunun yönetim kadrosu,
okulun ve öğrenci yapısının niteliğinin gölgesinde kaybolmaktadır. Bu
kişileri, minnet duydukları odaklar buralarda tutuyor, böyle yöneticiler de
sadece kendi ikballerini düşünerek hareket ediyor. Sözümüz elbette
muhatabınadır.
Bir eğitim yöneticisi okulunun lideridir aynı zamanda. Bir
okul yöneticisi, gerek öğrencilerinin gerekse velilerin beklentilerine cevap
verecek vizyonda bir profile sahip olmalıdır. “Bir okul, müdürü kadardır”
denilir. Ne yazık ki bunun tersi durum çok fazladır. Okul büyük, müdürün ideali
küçükse geleceği kaybediyorsunuz. Okullar üzerindeki bazı mihraklar, yetkin
olmayan yöneticilerin üzerine çıkmakta, lobiler oluşturarak okulun geleceğini
belirleme noktasında etkili olmaktadırlar. Bu yapılar adeta ikinci bir yönetim
gibidir. Her şeyden önce şu hususun altını çizmek gerekir ki özel okullar da
dâhil olmak üzere eğitim alanındaki tüm kurumlar devletin kontrolündedir,
egemenlik çatısı altında faaliyetlerini yürütebilirler. Kaldı ki bir devlet
okulunda oluşturulmaya çalışılan bazı yapılar, koruma dernekleri, vakıflar vb.
okulların üzerinde vesayet oluşturmaktadırlar. Bu vesayeti kıracak ve
bertaraf edecek yegâne güç, öncelikle okulun iradeli ve vizyon sahibi
yöneticisi olmalıdır. Yöneticiler minnetle gelmişse iradeleriyle hareket
edememektedir.
Kısacası güdümlü, iç döngüyle hareket eden, kontrol
edilebilir, talimatlara uyan, itaatkâr tiplere kapılar açılıyor. Oysa eğitim
sahası hareketli, canlı, devinimi ve döngüsü olan, iradeli, yenilikçi,
kafa yoran, zaman zaman kafa tutan, itaati kadar isyanı da olan, cesaret sahibi
yöneticilere ihtiyaç duyar. Tornadan çıkmış gibi benzer tiplerin yönetici
olması gelişmeyi yavaşlatır. Farklı sese, renge ihtiyaç vardır.
Büyük okullara, büyük idealleri ve göz alıcı
kariyerleri olan yöneticilerin atanabilmesinin önü açılmalıdır. Alanında eseri
olmayan, koltuğa yapışık, talimatla iş gören muhterisler, gençliğe vizyon
belirleyemez. 2023’ü hedefleyen ve derin krizleri aşa aşa bugünlere gelen
iktidarın eğitimde başarılı olması, eğitim sahasını pazarlık hâline getiren
yönetici atamalarını sağlam bir kariyer sistemine bağlaması ve öğretmenleri
motive edecek ödüllendirme sistemini kurmasıyla mümkün olabilir. Okulları
yönetici memurlar değil, vizyon sahibi liderler geleceğe taşıyabilir.