Eğitimde reformlar
Geçen hafta eğitimde temel insan felsefesi ve hedeflerin saptanması üzerinde durmuştuk. Bu tartışmanın yapıldığı sırada, Bakan Alo 147'nin kapatılacağını duyurdu. Bunun isabetli olduğunu belirttikten sonra eğitimdeki diğer izlenecek adımlara geçelim.
Öncelikle şu gözlemimi paylaşmalıyım. Tüm dünyada eğitimin içeriği ve kalitesinde kanaatimizce bir gerileme söz konusudur. Bunun çok farklı gerekçeleri ifade edilebilir. Ne demek istediğimi bir örnekle belirtmek istiyorum. Geçenlerde bir kitap mezatında 1939 basımı bir Milli Eğitim klasiği aldım. Leibniz'e ait bu kitap insan akilesi üzerine idi. Dikkatimi çeken ise, kitabın üzerinde "Liseler için yardımcı ders kitabıdır" ibaresinin yazılı olmasıydı. Geçmişe yönelik suçlu aramıyoruz; ama eğitimin kalitesinin çok yükseltilmesi temel amaçlardan biri olarak korunmalıdır. Peki bunun için ne yapılmalıdır?
Birincisi, Milli Eğitim ve kültür, popüler politikalardan en uzak alan olmalıdır. Çünkü popülerlik eğitim ve kültürü bitirir. Zira bir toplumda ekonomik, sosyal vb. alanlardaki kalınmalar iyi kafaların yetişmesi ve ciddi yetişmesiyle mümkündür. Bu sebeple Milli eğitim ve kültürden asla taviz verilmemelidir. Geçen yazımızda belirttiğimiz, evrensel bilgiyi elde edecek, tartışacak kendi evreninde kapalı olmayan bir öğrenci profiline ihtiyacımız vardır.
İkincisi, eskiden beri savunduğum şeyi tekrar edeyim. Eğitim zorunlu olmaktan çıkmalıdır. Belki bir tek ilkokul zorunlu olabilir. O da okuma-yazma ve hesap gibi temel bilgileri vermek için. Buradan kastım, okumak ve eğitim almak isteyen insanların önüne engeller ve kotalar koyulması değildir. Ancak zorunlu eğitimin hem öğrenciler nezdinde kıymeti kalmamakta, hem de devletimiz okumak istemeyenler için fazladan kaynak ve enerji harcamaktadır. Belki bu anlamda eskiden olduğu gibi meslek okullarının artırılarak cazip hale getirilmeleri söz konusu olabilir.
Üçüncüsü, sınıf geçme, devam ve devamsızlıklar vb. ilkeler çok iyi tespit edilerek, bunların tavizsiz bir şekilde uygulanması. Bunun birkaç bakımdan anlamı vardır. İlkin, kaliteli, bilgili insanların yetişmesi belirli bir disiplini gerektirmektedir. Bu konudaki tavizsizlik, bir müddet sonra kültür oluşturacak ve yerleşecektir. Ben bu noktada "oluşan kültür" kavramına büyük önem veriyorum. Bir kere öğretmenler kurulu kararı vb. yollarla devamsızlık, sınıf geçme ilkeleri bir tavize uğradığında, toplumda bu sürekli beklentileri ve kişisel ilişkilerle iş halletme sonucunu doğurmaktadır. Halbuki bizim en acil ihtiyacımız ilkelerin yerleştirilmesi ve işlemesidir. İkinci olarak, burada hem öğrenci hem de öğretmen ilkelerin işlediğini gördükçe, buna uygun bir yol ve tarz tutturacaktır.
Bu arada okul, veli, öğretmen ilişkilerinin dozajlarının iyi ayarlanması gerektiğini düşünüyorum. Velilerin okul ve öğrencilerle ilgisi, öğrencilerin durumlarının yakından takip edilmesi bağlamında anlamlı ve önemlidir. Ancak özellikle ilköğretimde velilerin okulda okutulacak yardımcı kitaplar ve yapılacak işlere kadar müdahil olması doğru bir yol değildir. Maalesef bu konuda yaşanan negatif örneklerden bahsetmek mümkündür.
Türkiye'de değerleri kuşanmış eğitimli insan sayısına ihtiyacımız vardır. Fakat değerler, propaganda yapılacak, propaganda ile öğrenilecek ve öğretilecek şeyler değildir. Bunlar ancak gündelik hayat pratikleri içerisinde geliştirilebilir. İşte aslında ailenin temel fonksiyonu bu noktadadır. Veliler, bu topraklarda işleyen değer adına ne varsa, onları çocuklarına örneklik ile aktaracak, öğretmenler de bu örneklikleri devam ettireceklerdir. Fakat bir kere daha belirtelim ki, eğitim uzun süreli, tavizsiz ve sabır gerektiren bir şeydir. Şayet bir gelecek bekleyeceksek, bu sabrı da göstereceğiz.