Eğitimde reform
“Yaşadığımız sıkıntıların çoğunun kaynağı ve çözümü eğitimde saklıdır” (2002 yılı AK Parti Seçim Beyannamesi). Bir akademisyen olarak bu tespiti alkışlıyorum. Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın, “eğitim-öğretim konusunda, tarihi nitelikte değişimlere/reformlara hazırlanıyoruz” ifadelerinin fiiliyata geçirilmesi de en önemli dileğimdir.
Değişim ve reform yapılmasını -hele hele konu
eğitimse- ülkemiz için kıymetli bulmaktayım. Bundan dolayı önceki iki yazıyı da
okumanızı öneririm. Bu kapsamda bu yazımda eğitimde reform konusunda bazı
düşüncelerimi sizlerle paylaşacağım.
Nitelikli Eğitim Her Türk vatandaşının hakkındır ve
Dünya devleti olmak için bir zorunluluktur. Türk eğitiminin yönetimi için Millî
Eğitim Bakanlığına Sayın Prof. Dr. Yusuf Tekin atanmıştır. Kendisi Bakanlıkta ve üniversitede yönetici
olarak bulunmuştur. Başarılı olmasını
bekler hayırlı olsun derim. Elbette Sayın Bakanı bekleyen zor görevler vardır.
Millî Eğitim Bakanlığının -eğitime yapılan yatırımın geri dönüşünün uzun yıllar
sonra gözlenebileceği dikkate alındığında- zor bir bakanlık olduğunu unutmamak
gerekir. Bu zorluklar içerisinde 2023 yılında eğitimde hangi alanlarda
değişim/reform yapılması gerekir?
Hedef
Eğitimde temel yaklaşımlar -önceki yıllardaki
belirlenen- sürdürülebilir: "Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller yetiştirmek.”
“Halen uygulanmakta olan önyargılı ve ezbere dayanan yaklaşım terk edilecek,
evrensel değerleri öne alan, insanı merkeze yerleştiren “demokratik ve çağdaş
bir yaklaşım”. Bu amaçları ilkesel
olarak önemli bulmaktayım.
Nitelikli eğitim hedefine ulaşılabilmesi için
yapılması gerekenler özet olarak şunlar: Üst kademelerde toplanan yetkiler, alt
birimlere ve taşra yönetimine dengeli olarak aktarılmalıdır. Eğitim statik
değil dinamik bir süreçtir. Bu nedenle eğitim (müfredat) programları sürekli
olarak yenilenmelidir. Öğretmen sayısı yeterince artmıştır ama nitelikleri aynı
oranda artırıl(a)mamıştır. Zorunlu eğitim gözden geçirilmelidir. Süre uzundur,
eğitimle birlikte çıraklı sistemi çok iyi işlememektedir. İlk kademede
yönlendirilme ve eleme yeterli değildir. Bu tüm eğitim sisteminin “BOĞULMASINA”
neden olacak boyuttadır. Bunun öneminden dolayı verilerle biraz açmak
istiyorum.
Yönlendirme
TÜİK verilerine göre Türkiye’de 2020 yılı için doğum
sayısı 1 milyon 112 bin 859 oldu. Bu doğum oranına göre kabaca her yıl (zorunlu
eğitimden dolayı) eğitim sistemine 1 milyon 100 bin öğrenci kayıt olmaktadır.
Sisteme dahil edilen bu 1.1 milyon öğrenci eğitim sisteminde yönlendirilmeden, elenmeden ve yeterli
kazanımlara sahip olmadan sürekli üst sınıfa (eğitim kademesine) sevk
etmektedir (transit geçiş). Bunu, üniversite
altı eğitimde 17-18 milyon öğrencinin bulunması ve YÖK istatistiklerine göre,
farklı kademelerde ülkemizde 8 milyona (7.740.502) yaklaşan üniversite
öğrencisi mevcuttu teyit etmektedir. Önceki yıllarda (ör. 2002’de 1.323.341)
nüfus doğum oranı daha yüksek olduğundan sistemde öğrenci sayısı daha
yüksektir. Buna rağmen, eğitim sisteminde
yönlendirilme ve eleme olsaydı bu kadar öğrenci
üniversitede olmaması gerekirdi.
Boğulmak
Günümüzde
öğrenci sayısındaki düzensizlik lise ve üniversite eğitimini hızla boğma
(bunalmak) noktasına itmektedir.
Niteliksiz eğitim tüm devlet sistemin gücünü tüketmektedir (soluğu
kesilmek). Bir sistemin soluk almasının güçleşmesinden çok tedirgin olmak
gerekir. Niteliksiz çıktı (öğrenci/mezun sayısı) gelişmekte olan bir ülkenin beşerî
sermayesinin öğütülmesi yanında ekonomi vd kaynaklarının israf edilmesidir.
Alt
kademede yaşanan sorunlar yüksek öğretimde niteliksiz mezun, üniversite
niteliği, akademinin yeterliliğinin sorgulanmaya neden olmaktadır. Milli eğitim
üniversite öncesinde sadece bu boğulmayı çözse önemli bir başarı elde edebilir.
Milli
eğitim gelecekte bu milletin var olması için bunu başarmak zorunda.
Son söz: Dozunda olmayan her şey
zehirdir.