Dolar (USD)
35.00
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2944.95
BIST 100
9672.75
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Eğitimde reform

Yaşanan problemleri aşma noktasında, elinizdeki mevcut paradigma (model) yetersiz kaldığında, yeni bir paradigma üzerinden hareket etmek zorundasınız. Yönetimin en üst düzeyinden eğitim konusundaki çıkmazlar dile getirildiğinde, gerçekte gönderme yapılan şey eğitimde yeni bir paradigmanın zorunluluğudur.

“Eğitimde reform” kavramından benim öncelikli olarak anladığım şey, eğitimle ilgili olarak en başta sorulması gereken temel sorulara cevapların aranmasıdır. Bu bağlamda oldukça dikkatli ve uzun çabaların sonucunda bir mukaddime yapma mecburiyeti hasıl olmaktadır. Daha önce farklı şekillerde ifade ettiğimiz ve öncelik arz eden soru; önemine binaen tekrar söylemek gerekirse “nasıl bir insan yetiştirmek istiyoruz” sorusudur. Son derece hayati olan bu soruya verilecek cevap(lar) çerçevesinde eğitim mekanizmasının farklı parçalarını oluşturmaya geçilebilir.

Bu soruya belki bazıları cevap verildiğini düşünebilirler. Ancak ben hemen iki problemden bahsetmek istiyorum. Birincisi, Osmanlı’nın son döneminden bu yana yaşanan modernleşme sürecinde “nasıl bir insan?” sorusunun gerçekten toplumda mutabakata dayalı bir cevabı olduğunu düşünmüyorum. Özellikle modernleşme tecrübemiz çerçevesinde, farklı eksenlerin olduğu göz önüne alındığında bu eksiklik daha yoğun bir şekilde göze çarpmaktadır.

İçinde yaşadığımız toplumda insanlarımız, eğitimin sonuçlarından şikayet etmekle birlikte, daha en başta sorulması ve cevaplandırılması gerekenlerin eksikliği ile ilgilenmemektedir. Halbuki muztarip olunan sorunların en temelde kaynaklandığı yer burasıdır.

İkincisi, Osmanlı’nın son döneminden itibaren Batı’ya yetişme kaygısı sebebiyle birçok işlerde kararların “anlık” ve günübirlik” alınması, soru(n)lar üzerine yeteri kadar düşünülmemesi ve cevaplar üretilmemesi, şahsi kanaatimce eğitimle ilgili sorunları her seferinde en başa döndürmektedir. Fakat eğer bir reform yapılmaya karar verilmişse, bu durumda en temel soruyu tekrar ederek yola çıkmak gerekmektedir.

Söz gelimi; bu temel soruya verdiğiniz cevaplardan birisinin evrensellik olduğunu varsayalım. Evrensellik kavramı zihniyetten, bilgi ve ele alınacak konulara kadar, hatta okulun yapılanması, öğretmenlerin tavrı ve okul sistemine kadar yansıyabilmelidir. Bir başka deyişle, sadece ders kitaplarında anlatılan bir propagandavari anlatıma dönüşmemelidir. Nihayetinde bir çıktı olarak eğitim kurumlarından mezun olan öğrencilerin hem herkes için kabul edilebilir ortak bilgi ve kategoriler üzerinden hareket etmesi, hem de dünyadaki öğrencilerle yarışabilir bir vasfa sahip olması hedeflenmelidir.

Bu soruya bir kere cevap verildikten sonra, cevabın aynı zamanda bir paradigma olduğunu unutmadan, müfredat hazırlamaktan planlamaya kadar onun altında yer alan hazırlık çalışmalarına başlanmalıdır. Türkiye’nin nüfusu, ihtiyacınız olan meslek insanları, ilkokuldan üniversitelere kadar açılacak eğitim kurumlarının planlaması popülerlikten uzak biçimde yapılmak durumundadır. Şayet planlamalar yapılmazsa, kısa periyotlarla her aşamada meydana gelebilecek krizler ve sistem tıkanmalarını da aşmak mümkün olmayacaktır. Eğitimde planlamadan uzaklık ileri boyutta iş ve istihdam alanlarındaki verimsizliğe kadar bir dizi sorunlar ortaya çıkarmaktadır.

Diğer önemli bir nokta, eğitimin sosyallik, kültürellik, sanat vb. çok farklı alanlarda toplumu beslemesi esas olmalıdır. Bir kere eğitim ile toplumun birbirinden koptuğu durumlarda çok kolaylıkla bir anomi durumu yaşanabilmektedir. Bu kopuştan kastettiğimiz şey, eğitimin toplumsal karşılıklarının zayıf kalması ve kendi içinde bir entite olarak toplumun sahici alanlarına değmeden yaşamasıdır.

Hiç şüphesiz bir konuda reform yapmak kolay değildir; ancak kesin olan bir şey varsa aceleci olmamak gerekir.