Eğitimde Neler Oluyor, Anlayan Beri Gelsin!
Eğitim camiasının üzerinde bir baskı var. Bu baskı
herkesten, her cepheden geliyor. Başta öğretmenler üzerinde bu baskı
hissediliyor. Öğretmenler ve eğitim sendikaları hemen savunmaya geçiyor. Dikkatler
okullara çevriliyor. Bakanlık üzerinde de benzer baskılar varmış! İşte bu
garip!
Anlaşılamayan bir durum var. Yönetenlerin kendilerini
yönetimin dışında gibi gösterip ağlamaları mı desek, yakınmaları desek, ne
diyeceğimizi bilemiyorum. Tam da böyle bir durum var. Tüm yetkileri elinde
bulunduran da yakınıyor, yetkisi olmayan
da… Çözümsüzlük başlıyor. Eğitim camiası tedirgin. Mutsuz. Sahipsiz değil ama
sorunlar çoğalıyor.
Eğitim camiası bir milyonu aştığı için herkesin bu camia
üzerinde bir stratejik planı, emeli var. Başta politikacılar bu alanı boş
bırakmıyor. Her zaman söylüyoruz yine söyleyelim. 3600 ek gösterge sözü
tutulmadı, ben şahsen bunu istemiyorum. Yeni talebimiz var: 4800. Evet, 4800
istiyoruz! Hakkımız da budur. “Yok, siz bunu hak etmiyorsunuz.” diyen var ise
çıksın, açık açık konuşsun. Biz de bilelim dostumuz kim, düşmanımız kim?
Karşılarında bir milyonu aşan bir camia var! Şimdi buraya nereden geldik,
diyebilirsiniz. Ben de bilmiyorum nereden geldiğimizi ama iyi oldu
hatırlamamız. Bu konuyu kapatalım, diyor musunuz? Hayır, devam edelim,
diyorsunuz. Duyuyorum da ondan buraya yazıyorum. Bunları yazarken bir sendikacı
uğradı yanıma, ona da bu talebi söyledim. “İyi olur, yaz.” dedi. Yazdım! Gerisi sendikacılara kaldı.
MEB’de neler olup bittiğini anlamak zor. Çok büyük camia.
Sayın Bakan iyi bir hatip, yumuşak yumuşak, tane tane konuşuyor. Rahatlatıyor.
Biraz da bu lazım. Hiç olmazsa konuşmalar güzel. Problemler mi, onlar her zaman
var. Değmeyin, su akar yatağını bulur. Biraz böyledir, gerçekten böyle. Bir işe
çok dokunmayacaksın. “Oluruna bırakmak” diye bir söz var. Oluruna bırakalım.
Zaman lazım. Biraz da çokbilmişlerden kaynaklanıyor. Herkes konuşuyor. Konuşmak
kolay. Konuşmanın hazzına varanlardan geçilmiyor bu ülkede. Konuşanlar güzel
konuşsa tamam ama ne yazık ki kafa karıştırıyorlar. Gerçi İsmet Özel’in şu sözü
bu anlamda bir hakikati ortaya koyuyor: “Karışık kafa düşünmeyen kafadan
iyidir.” Evet, kafaların karışması için demek ki her şey. Herkes bu yönüyle
İsmet Özel’e uyuyor. Uymalı da.
Salgın sürecindeyiz herkeste bir stres var. Daraldı
insanlar. Çatmaya yer arayanlar da çoğaldı. Bu anlamda evlerde anne-babalar ile
çocuklar arasındaki iletişim zora girdi. “Okullar ne zaman açılıyor?” Bu
sorudan bıktık. Her ev bir okuldur, her anne-baba öğretmendir! Nasıl, iyi mi?
İyi iyi, daha ne olsun! Çok laf sokulan öğretmenleri anlamak bakımından bu
süreç iyi oldu. Şimdi hepimiz öğretmeniz! Doğrusu da buydu, salgın bunu
hatırlattı. “Eti senin, kemiği benim.” devri çoktan geçti. Herkes sorumlu bu
işten. Eğitim camiasını anlayın, dertlerine çareler bulun. Biliyorum, bu
cümleler emir kipinde ama durum bu! İster çözün ister çözmeyin, sizin başınızda!
MEB’de yönetici atamaları konusu var bir de. Her baharda
gündeme gelir. Yöneticileri tedirgin eder. Yönetici olduğuna bin pişman olanlar
piyasada konuşur. Yönetmelikte yine değişiklik olmuş, güler misin, ağlar mısın?
Canı sıkılan yönetmelik değiştiriyor. Olsun, bu da lazım. Ne yapalım, şimdi
adamlar, düşüne düşüne çok âdil, hakkaniyetli (!) bir kural getirmişler. “Sağ
olsunlar!” demek düşer. Sağ olsunlar! Bu ülkede kazanılmış hak diye bir şey
bırakmayacaklar. Elleme bırakmasınlar! Bize de ne oluyorsa böyle konuları
yazıyoruz. “Yaz!” diyenler yazdığımızdan korkuyor. Evet, böyle de bir dert var
burada. “Deli cinler diyor ki…” diye söze başlar babam. Şimdi ben de öyle
desem, çok diyeceğim var da söz uzadı. Hatta bu yazıyı sonuna kadar okuma
sabrını gösterenler kaç kişi olacak? Çokça sorun dile getiriliyor, kim
dinliyor, okuyor?
4800 ek gösterge hakkımızı istiyoruz! Kısacası eğitimde çok
şeyler oluyor ama kim ne anlıyor, anlayan beri gelsin!