Eğitimde fırsat eşitliği
Malumunuz
olduğu üzere dünya bir dar boğazdan geçiyor ve geçmeye de devam ediyor. Bundan yaklaşık
bir yıl önce ortaya çıkan bir virüs nedeniyle hayatımız tabir yerindeyse allak
bullak oldu. Bu da yetmezmiş gibi ülkemiz aynı yıl içerisinde Elazığ ve
İzmir’de olmak üzere iki büyük depremle sarsıldı.
Bu sıkıntılı
süreçte Milli Eğitim Bakanlığımız aldığı tedbir ve yerinde müdahalelerle büyük
çapta eğitim ve öğretim faaliyetlerinin kesintisiz bir şekilde yürütülmesini
sağladı. Daha önceki yazılarımda da belirttiğim üzere eğitimin kesintisiz bir
şekilde devam etmesinde en büyük pay Bakanlığımızın EBA (Eğitim Bilişim Ağı) Sisteminin aktif bir şekilde kullanılmış
olmasındadır. Bir milyona yakın öğretmen tarafından yaklaşık 18 milyon
öğrenciye uzaktan eğitim yoluyla ulaşmak hafife alınacak bir durum değildir. Bu
durumun en büyük kahramanı Milli Eğitim Bakanımız Sayın Ziya Selçuk beyefendiye
ve onun nezdinde bütün öğretmenlerimize şükranlarımı sunuyorum.
Hayatımızı
dizayn etmeye çalışan bu virüs illetinin eğitimde açtığı yaraları yerinde ve
doğru pansumanlarla giderebilmek büyük bir marifettir ve bu marifet de iltifata
tabidir. Biz de bu emeği ortaya koyan Bakanımızı ve eğitim ordumuzu kutluyoruz.
Ancak içinde
bulunduğumuz süreçte karşılaştığımız sorunlar bir türlü bitmek bilmiyor. Birini
çözdükten sonra diğerine yetişmeye çalışıyoruz. Sahada olan biri olarak da bu
sorunlardan bir tanesi de velilerimizin dikkat çektiği eğitim ve öğrenimde
fırsat ve imkân eşitliği konusudur.
Kanun ile
çerçevesi çizildiği üzere hiçbir birey, eğitim ve öğrenim hakkından mahrum
bırakılamaz, eğitimde kişi ve kurumlara özel imtiyazlar sağlanamaz ve her
bireye eşit ölçüde fırsat ve imkân
eşitliği sağlanmak zorundadır. 1973 tarihinde kabul edilen 1739
Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu ile eğitim, öğrenim hakkı ve eğitimde
her bireye sunulan fırsat ve imkân eşitliği garanti altına alınmıştır.
Eğitim ve
öğretim eylemi uzun soluklu bir maratondur. Tabir yerindeyse beşikten mezara
kadar devam eden bir süreçtir.
Kanunun ön
gördüğü çerçevede eğitim ve öğrenimden herkesin eşit oranda yararlandırılması
esastır. Aynı sınava tabi tutulan bireylerin eşit şartlarda yarışması
gerekmektedir. Halk tabiriyle söylemek gerekirse üçüncü lig takımı ile birinci
lig takımının mücadelesinde üçüncü lig takımının galip gelmesini beklemek
kelimenin tam anlamıyla mucize beklemektir. Mümkün müdür, diye soracak olursanız
bu hayatta imkânsız diye bir şey olmadığını birçoğumuz yaşayarak müşahede
etmişizdir ve mümkün olmasına mümkündür lakin bu mümkün oluş istisnadan öte bir
durum değildir. Tarih imkânsızlıkları başarmış kahramanların öyküleriyle
doludur amenna, lakin birkaç kişi başarabiliyor diye bu durumu genellemek pek
de adil bir yaklaşım olmasa gerek.
Yukarıda da
değindiğimiz üzere eğitim uzun soluklu bir maratondur. Bir yerde yaşanılan
kesinti ileriye doğru yapacağınız hamlelerde sorunlar yaşamanıza neden olur.
Sahada olan
biri olarak öğrenci, veli ve öğretmenlerimizden gelen en büyük serzeniş eşit
şartlarda yarışılmıyor olmasıdır. “Eğitimde fırsat ve imkân eşitliği”
kapsamında aynı sınava girecek olan öğrencilerin aynı imkânlara sahip
olamadıkları söylemleri kulaklarımıza gelirken ruhumuzu incitmektedir.
Ortaokuldan
liseye geçecek olan öğrencilerimizin yaklaşık yüzde onu Liseye Geçiş Sınavıyla
proje okullarına yerleşmeye hak kazanıyor. Diğer öğrencilerimiz ise
ikametlerine en yakın okullara yılsonu not ortalaması ve bir takım kriterler
dikkate alınarak yerleştiriliyor.
Üniversiteye
giriş sınavlarının telafisi mümkün iken Liselere Geçiş Sınavının telafisi
mümkün değildir. 8. Sınıf öğrencimiz bu sınava sadece bir defa girebiliyor ve
bir sonraki sene ise bunun telafisi olmuyor. Bu yüzden bu kadar önemli bir
sınavda öğrencilerimizin eşit şartlarda yarışması önem kazanıyor. Ancak
okulların kapalı olduğu ve eğitim öğretim faaliyetlerinin uzaktan olduğu şu
günlerde bilgiye erişim ve öğretimden istifade imkânlar ölçüsünde oluyor.
Konuyu biraz açacak olursak maddi durumu iyi olan öğrencilerimiz yardımcı
kaynaklar, özel dersler, etütler ve daha birçok bilgi ve belgeye maddi
imkânları ölçüsünde ulaşabilirken birçok öğrencimiz ise bu imkânlardan mahrum
kalıyor.
Okullarımız
açık olsaydı öğretmenlerimizin üstün gayreti ile bu sorun bir nebze de olsun
aşılabilecekken virüse karşı vermiş olduğumuz mücadele kapsamında alınan
tedbirler neticesinde okulların kapanmış olması bu fırsatı elimizden
almaktadır.
Bu
eşitsizliğin giderilebilmesi için çaresizlik içinde çareler arıyor insan.
Öğrencilerimizin mağduriyet yaşamamaları için bu yıla mahsus olmak üzere
sınavsız yerleştirme yöntemi veya sadece 8. Sınıf öğrencilerini kapsayacak
şekilde okulların açılması fikri aklıma geliyor. Sınavsız yerleştirme fikri
biraz cılız gibi duruyor zihnimde. Ancak yalnız 8. Sınıf öğrencileri için
sadece sınav derslerinden olmak kaydıyla okulların açılması ve Destekleme ve
Yetiştirme Kursları ile öğrencilerin takviye edilmesi fikri daha mantıklı
geliyor. Okullarda sadece 8. Sınıf öğrencilerimiz olduğu zaman okul yönetimleri
pek ala maske, sosyal mesafe ve hijyen kurallarını uygulayıp, kontrol edebilir.
Bu fikrim, Bakanlığımız tarafından daha kapsamlı bir şekilde değerlendirilip
hayata geçirilmesi sağlanabilir.
Sayın
Bakanımızın eğitim ve öğretimi, bilhassa öğrencilerimizi öncelediğine, eğitimin
içinden gelen biri olarak eğitimin birçok sorununu yerinde tespit edip
çözümlediğine şahit oluyoruz. Bu anlamda da Sayın Bakanımız Ziya Selçuk
Beyefendiden eğitimde fırsat ve imkân eşitliği kapsamında Liselere Geçiş
Sınavında bütün öğrencilerimizin eşit şartlarda yarışabilmesi adına bu fikrimi
dikkate almasını ümit ediyorum.