Eğitimde ‘devrim’ zamanı geldi
EĞİTİM DEĞİŞKENSİZLERİ - 6
“Çocukken akranlarım futbol topunun arkasında koşarken, onları evin penceresinden imrenerek seyrederdim. Futbolcu olmak en büyük hayalimdi. Ailem, arkadaşlarımın arasına katılarak futbol oynamama bazen çok kısa süreler için izin verirdi, bazen de hiç izin vermezdiler. İzin verdikleri o kısa sürelerde de maçın en heyecanlı dakikasında oyunu keserek, beni oyundan alırdılar. Oyunda kalmak istediğimi dile getirdikçe hayatın çok zor olduğundan bu zorluğu aşmam için de ders çalışmam gerektiğinden bahsederdiler. Ailem, öğrencilik hayatımda beni haddinden fazla ders çalışmaya teşvik ederek, hayatımı çoktan seçmeli sınavlar üzerine kurgulamamı sağladı. Bu da benim bir makineye dönüşmeme sebep oldu. Belki de bu
makineleşmeyle beraber hayata karşı değer yargılarım değişti ve insani özelliklerim olan saygı, sevgi vs. gibi çoğu değeri kaybettim.
Öğrencilik hayatım boyunca beden eğitimi dersine girmek için can atardım. Ailemin arkadaşlarımla futbol oynamama müdahale edemedikleri tek yer beden eğitimi dersiydi. Beden eğitimi öğretmenim, çok yetenekli olduğumu, futbola devam edersem çok iyi bir futbolcu olacağımı bile söylemişti. Çocukluğum beden eğitimi dersi haricindeki çoğu zamanda ders çalışmak ve sınavdan yüksek puan alabilme stresleriyle geçti. Bugün çok iyi bir işe sahibim ve maddi gelirim de çok yüksek ama mutlu değilim!
Düzgün bir işim olması için çocukluğumu yaşamadan annem ve babam tarafından ders çalışmaya zorlanmam, bugünkü mutsuzluğuma ön ayak teşkil etmiştir. Çocukluğuma geri dönüp hayalini kurduğum meslek olan futbolcu olmak için her şeyimi verebilirim ama ne yazık ki bu düşündüğüm artık imkânsız. Ömrümün sonuna kadar çocukluğumda ders çalışmam gerekli olduğu için bana oynatılmayan futbolun hayaliyle yaşayacağım.”
Düşünceleri dahi oyun halinde olan gelişim çağındaki öğrencilerin, sınıflarda akademik eğitimle ilgi ve yeteneklerinin köreltildiğinden, kimsenin haberi olmamaktadır. Eğitim sisteminin genel amacı, kişiyi mutlu ederek kişinin hayatında eğitimle birlikte istendik değişiklikler yapmaktır. Hali hazırda uygulanan eğitim sistemi ilkokul kademesinden başlayarak üniversite eğitimi bitene kadar öğrencilere yoğun bir akademik eğitim vererek onları stresli bir yaşama hazırlanmaları için kurgulanmıştır. Hain FETÖ’nün eğitim sektöründen gelecek maddi kazançları en üst seviyelere çıkarmak ve dershane sisteminin daha da etkin kullanılmasını sağlamak amacıyla yoğunlaştırdığı akademik eğitim, öğrencileri negatif anlamda hâla etkilemektedir.
FETÖ’nün eğitim sisteminin içerisine yerleştirdiği “Akademik olarak başarılı değilsen, eğitim hayatında da başarılı olman mümkün değildir” anlayışı günümüzde birçok öğrencinin korkulu rüyası haline gelmiştir. Devlet başkanımız Recep Tayyip Erdoğan öncülüğünde bu hainlerin temizlenmesi ve dershanelerin kapatılarak yasaklanması, eğitim sistemini biraz olsun rahatlatsa da bu sorun hâla devam etmektedir. Devlet Başkanımızın süreci görerek, düzelmesi için adımlar atmasına
rağmen eğitim sistemi içerisinde demirbaş haline gelen başarı ölçütleri hâla değiştirilememiştir. Değiştirilemeyen başarı ölçütleri de dershaneler kapatılmasına rağmen velileri özel ders veren öğretmenler ya da daha iyi eğitim verildiğini düşündükleri özel okullara yönlendirmektedir. Geçmişte akademik başarı için dershaneler ilaç olarak görülürken, şimdi özel öğretmenler ve özel okullar ilaç olarak görülmekteler.
Eğitim sistemi içerisine yerleşen “Öğrencinin başarılı olması için akademik eğitim başarı sonuçları çok iyi olmalıdır” gibi herhangi bir temele dayanmayan bu ve buna benzer düşünceler insanların zihninden silinmek zorundadır. Bu düşüncelerle, eğitim sistemi düzeltilse de hayat becerisinden yoksun ama akademik başarı oranı yüksek öğrenciler yetişecektir. İlkokul kademesinden başlayarak, üniversiteye kadar neredeyse her eğitim aşamasında öğrencilere stres yaşatan çoktan seçmeli sınavlar sistem içerisinde mevcut. Sınav başarı değerlendirmesi temeline dayanan eğitim sisteminin bırakın öğrenciye sosyal hayat fırsatı sunmayı, başarısız olduğu her sınavdan sonra psikolojik sorunlar çıkardığı ortadadır. Öğrencinin fiziksel ve sosyal ihtiyaçları karşılanmadan, öğrenmeye olan hazır bulunuşluğunun gerçekleşmediği gibi bir gerçek bilinmesine rağmen bu gerçeği uygulamak için hiçbir şey yapılmamaktadır. Üzerine öğrencilere okuma yazma öğretildikten sonra bilginin en üst sınırının verilmeye çalışılması ve sadece akademik eğitim üzerine kurgulanan başarısız bir sistemle öğrenciler hayata hazırlanmaya çalışılmaktadır. Öğrencilere etik ve ahlaki değerlerden önce fen, matematik, ingilizce vs. gibi derslerin öğretilmesi, onları değer yargıları yarıya indirilmiş insanlar haline getirmektedir.
Eğitim sistemi içerisine yerleşen sınavlarda başarılı olmak için yoğun akademik eğitim alınmalıdır düşüncesini yıkarak eğitimde devrim yapma zamanı gelmiştir. Akademik eğitimin yoğunlaştırılarak verildiği bu sistemden, öğrencilerin ilgi ve yeteneklerine göre yönlendirildiği ve öğrenciye sınav kaygısı yaşatmayacak bir sisteme geçiş yapılması zorunluluk halini almıştır. Öğrencilerin ilgi ve yeteneklerine göre ilkokul seviyesinden itibaren yapılacak eğitim yönlendirmeleri ve okullardaki başarı ölçütü olan sınavların kaldırılmasıyla eğitim sistemi rahatlatılacaktır.
Öğrenci başarı ölçütlerinin de ders içi katılımla birlikte öğretmenler tarafından oluşturulacak bir kurulla değerlendirilmesi, sistemin öğrenci eğitiminden yüksek fayda getirmesini sağlayacaktır. Ayrıca öğrencinin çevreyle etkileşiminin arttığı ilkokul döneminde ağırlık olarak etik ve ahlaki değer yargılarının öğretilmesi, gelecekte toplum da oluşacak birçok sorunun da çözümünü sağlayacaktır.
Mevcut sistemde yapılan sınavlarla birlikte yoğun olarak verilen akademik eğitim sayesinde, öğrencilerin ilgi ve yetenek alanları keşfedilemeden, öğrenci eğitim sisteminden uzaklaşmaktadır. Sistem iyi bir mühendis olabilecek öğrenciyi masa başı memuru, dünyaca ünlü ressam olabilecek öğrenciyi de boya-badana ustası olarak gerçek hayata göndermektedir.
Öğrencideki öğrenmeye hazırbulunuşluğu beklemeden, öğrenciye zorunlu olarak verilen akademik eğitimin, öğrencinin hayatına nasıl etki ettiğine dair gerçek bir hayat hikâyesiyle devam edelim.
“İlkokul yıllarında fiziksel hareketliliği (hiperaktivite) fazla olan öğrencimiz, ilkokul hayatı bitene kadar öğretmeni ve okul yönetiminden bu hareketliliğinden dolayı birçok ceza almıştır. O yıllarda daha keşfedilemeyen hiperaktivitenin, öğrencinin şımarıklığından kaynaklandığı düşünülmüş ve bu sorunu çözmek için de kimse kafa yormamıştır.
Yüksek derecede hiperaktiviteye sahip olan bir öğrenci olduğu için ona dünyanın en zor işi, 40 dakika boyunca bir sırada oturarak öğretmenin ders anlatmasını dinlemek gelirmiş. Fırsat buldukça fiziksel ihtiyacını karşılamak için farklı bahanelerle dersten çıkarak okul bahçesinde öğrencilerin yaptığı futbol maçlarına katılırmış.
İlkokul öğrenimi boyunca akademik başarısızlığından ötürü bırakın takdir ya da teşekkür almayı, öğretmeninden sözlü olarak dahi bir teşekkür alamadan ilkokul öğrenimini tamamlamış ve ortaokula geçmiştir.
Ortaokul yılları da ilkokul yılları gibi ders konusunda pek de parlak geçmemiştir. Altıncı sınıfı üç, yedinci sınıfı beş, sekizinci sınıfı ise yedi zayıfla şube öğretmenler kurulu kararıyla geçmiştir. Ortaokul öğrenimi boyunca, eğitim sisteminin ona yaptığı
en büyük iyilik, beden eğitimi öğretmeninin ondaki fiziksel hareketliliğinin fazla olduğunu görüp, onu spora yönlendirmesi olmuştur. Ortaokulda özel bir kulüpte başladığı spor eğitimi, onun için bulunmaz bir fırsat olmuştur. Öğretmeninin ön ayak olduğu spor faaliyeti hayatının merkezine yerleşmiştir. Gün geçtikçe sporda başarı oranı artarak devam etmiş ve ortaokul öğrenimini de öğretmenlerinden sözlü olarak bir teşekkür alamadan şube öğretmenler kuruluyla bitirerek lise öğrenimi için kayıt yaptırmıştır.
Lise öğreniminde ise antrenman programları ve müsabaka trafiğinden dolayı zaten istemediği eğitime bir türlü yoğunlaşamamıştır. Öğretmenleri ve arkadaşlarının “Eğitimine devam etmen çok zor, okula boşa geliyorsun!” demelerine rağmen annesinin hatırına düşe kalka lise öğrenimini de akademik başarısı düşük bir öğrenci olarak tamamlamıştır.
Lise öğreniminin bitmesiyle beraber sevmediği ama zorunlu olan akademik eğitimden kurtulduğu için zihni biraz olsun rahatlamıştır. Tek hedefi uluslararası alanda başarılı bir sporcu olmak olduğu için antrenmanlarına yoğunlaşmıştır. Antrenmanları devam ederken okul döneminin başlamasıyla ortaya büyük bir sorun çıkmıştır. Beraber spor yaptığı tüm arkadaşları üniversite öğrenimleri için bulundukları yerden ayrılarak başka bir şehre gitmişlerdir. Tek başına ortada kalmıştır ve ne yapacağını düşünürken ağır bir sakatlık geçirerek spor hayatı da bitirmiştir.
Spor hayatı bittikten sonra üç-dört yıl orada burada çalışsa da aklı hep arkadaşlarının gittiği ve meslek hayatlarına başladığı üniversite eğitiminde kalmıştır. Doğru düzgün bir işinin olmaması ve aynı yaşta olduğu arkadaşlarının meslek hayatına başlamaları onu psikolojik olarak bitirmiştir. Her şeye sıfırdan başlama kararı alarak, ne işe yaradığını yeni öğrendiği üniversite eğitimini tamamlamak üzere üniversite sınavına kayıt yaptırmıştır. Maddi durumunun zayıflığından dolayı bir kursa yazılamamış ve kullanılmış sınav hazırlık setleriyle üniversite sınavı için çalışmaya başlamıştır. Altı aylık sıkı bir ders çalışma programından sonra üniversite sınavına girmiş, istediği bölüm için gerekli puanı alarak üniversiteye kayıt yaptırmıştır.
Üniversite eğitimi sırasında da hiperaktivite sorunu ortaya çıksa da kendini kontrol etmeyi öğrenerek yüksek hiperaktivitesinin eğitim hayatını engellemesini önlemiştir.
Detaylara fazla girmeden sonuca gidelim.
O öğrencimiz şuan üç farklı üniversite diplomasına sahip, alanında yüksek lisans ve doktora eğitimlerini de tamamlayarak üst düzey bir bürokrat olarak görev yapmaktadır. Çalışkanlığıyla, parmakla gösterilen nadir insanlar arasındadır.”
Akademik eğitim konusunda bir hiçken, var olmak için verdiği mücadeleyi kendisi şöyle özetlemektedir.
“Bizim gibi fiziksel kapasitesi yüksek insanlara, fiziksel ihtiyaçları karşılanmadan sınıf ortamında akademik eğitim verilmesi, bir aslanı zincire vurmakla eş değerdir. Fiziksel ihtiyacımız olan hareket karşılandığında ise geriye bizim için çok basit olan zihinsel faaliyetler kalır. Ders odaklı zihinsel faaliyetlerinde yaş kaç olursa olsun ilgili kişinin istemesiyle çözülecek bir durum olduğunu bizzat yaşayan birisiyim. Temel eğitim de fiziksel hareketliliğimden dolayı üzerinde yoğunlaşamadığım dersleri, temel eğitimden yıllar sonra çoktan seçmeli sınavları kazanabilmek için tek başıma öğrenerek başarı sağladım. Öğrencilerin, yoğun akademik eğitim yerine kendi ilgi ve yetenekleri doğrultusunda yetiştirilmelerinin ülkemizin geleceği için daha iyi olacağı kanaatindeyim. Bu düşüncem, zihinsel faaliyetlerimin başladığı ilkokul dönemimde de böyleydi, bugün de böyledir. Nitelikli bir öğrenme için en fazla 25 dakika ders süresinin öğrencinin fiziksel ihtiyaçları karşılandıktan sonra yeterli olacağını düşünüyorum. Eğitim sistemimizde yıllardır yaptığımız hata da buradan kaynaklanıyor. Öğrencilere zorla öğretebilme çabasına giriyoruz. Bunda da bir türlü başarılı olamıyoruz. Eğitim sistemini yeniden kurgulamamız ülkenin geleceği için son derece gerekli ve önemlidir.”
Öğrencilere baskılı bir şekilde vermeye çalıştığımız akademik eğitimin, ders başarısı düşük olması sebebiyle sistem dışına atmaya çalıştığı insanlarımızdan yalnızca bir tanesi. Belki de sisteme direnmesinin ödülü olarak bugün bir yerlere gelme şansı olmuştur. Bu öğrencimiz gibi binlerce öğrenci, akademik başarı baskısından dolayı başarılı olacakları alanda değil de başka alanlar da çalışmaktadır.
Eğitim sisteminin tekrardan kurgulanarak yoğunluklu olarak 40 dakika verilen derslerin, özellikle ilkokul ve ortaokul seviyesinde ders süresi ve bilgi yoğunluğu azaltılmalıdır. Her öğrenciye gerekli gereksiz aynı eğitimi vermenin hiçbir anlamı yoktur. Öğrenciyi yoğun kitap bilgisi yükünden kurtararak, gerçek hayatla ilgili faaliyetlerin, öğrenciye yoğun olarak yaptırılması gerekmektedir.
Yazı dizimize spor eğitimiyle devam edeceğiz.