Eğitimde bedava hizmet problemi
Türkiye ekonomisinin 2015 bütçesinden üniversiteler de dahil olmak üzere toplamda eğitime ayrılan kaynak 87 milyar TL oldu. Bilindiği gibi Türkiye'de son 10 yılda eğitime ayrılan miktar katlanarak artıyor. Ne yazık ki eğitim kalitesi için aynı şeyi söyleyemiyoruz. Elbette bunun önemli nedenleri var. Ancak isterseniz mevcut finansman yöntemi hakkında kısaca bilgi verelim. Bilindiği gibi Türkiye'de eğitim hizmetlerinin devlet tekeline alınmasını öngören Tevhid-i Tedrisat'la birlikte eğitimin merkeziyetçi, mecburi ve ücretsiz olması sağlandı. Bu bakımdan Türkiye'de hükümetler anayasaya göre(madde 42) her yıl genel bütçeden eğitime kaynak aktarımı yapmak durumundadır. Bu, birçoğumuzun zannettiği gibi eğitimin bedava sunulduğu anlamına gelmiyor. Yani eğitim bedava olmayıp bütünüyle vergi mükellefleri tarafından finanse edilmektedir. Ne var ki devlet genel bütçeden yani vergi mükelleflerinden eğitimin finansmanını temin yoluna giderken bunu vatandaşların gelir düzeylerini, görüşlerini, inançlarını vs dikkate almadan yapmaktadır. Ailelerin gelir düzeyleri ve çocukları okulda olup olmadıkları dikkate alınmadan temin edilen bu tür bir finansman yöntemi bana adaletsiz bir uygulama gibi geliyor.
Bakınız genel bütçeden ayrılan bu devasa miktarın büyük bir kısmı eşit miktarlarda personel giderlerine ayrılmaktadır. Yani personeller az da çalışsa çok da çalışsa aldığı miktar değişmiyor. Bu yüzdendir ki Türkiye'deki kamu kurumlarında bir türlü arzu edilen hizmet kalitesine erişilmez. Devam edelim. Geriye kalan az miktardaki paralarla da yaklaşık 650 bin derslikte eğitim gören 26 Milyon öğrencinin ihtiyaçları giderilmeye çalışılır. Peki, gerçekten giderilebiliyor mu? Soruyu şöyle de sorabiliriz. Devlet eğitim parasızdır diyorsa bunun gereğini tam olara yerine getirebiliyor mu? Yani bedava kitap dağıtımının yanı sıra öğrencilerin yemek, servis ve kırtasiye giderlerini de karşılayabiliyor mu? Ya da okullara hizmetli, marangoz, güvenlik ve sağlık memuru vs atayabiliyor mu? Bunu test etmek için en yakın bir devlet okuluna gitmeniz kafi. Ben vergi mükellefleri tarafından temin edilen servetin devlet tarafından alınıp dağıtılmasını öngören bu eski usul yöntemin hem adil olmadığını hem de hiçbir yaraya merhem olmadığını düşünüyorum. AK Parti'nin parti programında "Devletin ilke olarak her türlü ekonomik faaliyetin dışında olması gerektiğini benimser. Özelleştirmeyi daha rasyonel bir ekonomik yapının oluşması için önemli bir araç olarak görür. Tekelleşmeye izin vermez" gibi temel ekonomik ilkeler yer almaktadır. Ama nedense eğitim söz konusu olduğunda ülkemiz eski usul sosyalist bir yaklaşımla "alıp dağıtma" yöntemini benimsemektedir.
Tamam, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 26. maddesi "Herkesin eğitim hakkına sahip olduğu, ilk ve temel eğitim aşamasında eğitimin zorunlu ve parasız" der. Ancak ben burada da bir sıkıntı olduğunu düşünüyorum. Çünkü bakıldığında eğitimin bugün ekonomik boyutuyla başkalarının sırtına ilave bir yük bindirdiğini artık iktisatçılarda ifade etmektedir. Ayrıca Atilla Yayla "Liberal Bakışlar" adlı kitabında ekonomik ve sosyal haklar adı altında verilen şeylerin aslında haklar değil bunların birer "ideal" olduğunun altını çizmektedir. Yayla haklarla idealler arasında temel niteliksel ayrılıklar olduğunu, hakların gerçek mahiyetinin anlaşılabilmesi için ideallerle karıştırılmamaları gerektiğini ifade etmektedir. Buna göre herkesin iyi bir işe, ücretsiz eğitim ve sağlık hizmetlerine dahası ücretli tatil iznine sahip olması gibi imkanların belki bir ideal olarak gerçekleşmesinin yolları aranmalı ne var ki bu idealleri birer hakmış gibi düşünmek Atilla hocaya göre binbir güçlükle kazanılmış klasik hakların zayıflatılmasına hatta yok edilmesine yol açmaktadır.
Diğer taraftan eğitimin tek merkezden yönlendirildiği ve tek söz hakkının devlet olduğu bir ortamda bireye tek tip bir ideoloji enjekte edilmesinin de yolu açılmaktadır. Dolayısıyla resmi ideolojisini eğitim kurumları aracılığıyla sistemli bir şekilde enjekte eden devlete "eğitim hakkı" adı altında destek olmaya çağırmak klasik haklar açısından bakıldığında anlamsızdır.
J.Stuart Mill'in ifade ettiği gibi, eğitimin finansmanı vergi mükelleflerinin değil en başta ebeveynlerin mesuliyetinde olmalıdır. Devlet, ihtiyaç sahibi yoksul ailelerin eğitim masraflarını karşılamakla sınırlı tutulmalıdır. Yani devlet okul işletmeciliğinden artık çekilmelidir. Çünkü Mill'e göre okulların devlet tarafından işletilmemesinin başlıca sebebi bu okulların, çocuklara ne öğretilmesi gerektiğine karar vermede, bu suretle kamuoyunun, kültürün ve inançların şekillendirilmesinde hükümetlere muazzam bir güç (rol) vermesidir. Ben Türkiye'de eğitimin ülke çapında rekabet ortamına açılmasını öneriyorum. Eğitimde özel sektör teşvikinin çerçevesi artık oluşturulmalıdır. Dileyen okulların velilerin önüne çok çeşitli cazip eğitim paketleri sunabilecekleri yeni bir eğitim perspektifi geliştirilmemelidir.Eser Karakaş'ın ifade ettiği gibi;Sağlık alanında gerçekleştirilen bu hamle, nedendir bilinmez (aslında pekala bilinir) eğitim alanında gerçekleştirilemiyor. Bu nedenden de ülkemizde ortalama eğitim hizmetinin kalitesi ve miktarı ortalama sağlık hizmetinin kalite ve miktarının çok altına düştü."
Kısacası parasız eğitim yaklaşımı, politikacıların ucuz oy avcılığı için kullandıkları bir mesele olmaktan çıkartılmalı ve ülke ekonomisi göz önünde bulundurularak daha gerçekçi, özgür, demokrat ve liberal çözüm önerileri sunularak meseleye yaklaşılmalıdır. Aslında parasız eğitimin ardında saklı olan gerçek, toplum ve birey üzerinde bürokrasinin egemenliğinin daha fazla pekiştirilmesidir diyerek yazıyı bitirelimu2026