Eğitimde aşil tendonu
Konuşması sırasında öğretmen atamaları, eğitimin sorunları başta olmak üzere genel bir değerlendirme yapan Bakan Selçuk, okul müdürleri ile ilgili şu ifadelere yer verdi: “Bir okul, müdürü kadar okuldur. Bütün okul müdürlerinin sınavla alınması ve sınav sonucunda hizmetiçi eğitime alınması sağlanacak. Şubat ayında düzenlemeler yürürlüğe girecek. Sınavı kazanarak okul müdürlüğüne hak kazananlar, üniversitelerle işbirliği halinde Haziran ayından sonra hizmetiçi eğitime alınacaklar”
Sayın Bakanın bu açıklamalarının ertesi günü Eğitim-Bir-Sen İstanbul 3 No’lu Şube Başkanı Erol Ermiş, bütün okul müdürlerinin günah keçisi seçildiğini ve bütün müdürlerin havuza alınarak sıfırdan başlatılmasını aşil tendonu olduğunu ifade etti. Akabinde kamuoyunda, özellikle de sosyal medyada bir aşil tendonu tartışması başladı. Bu tartışmaya akademisyenler, bilim insanları, yazarlar ve eğitimciler katıldı.
Eğitimin sisteminin en kritik öğesinin, en önemli paydaşının okul müdürü olduğu konusunda toplum olarak hemfikirizdir. Bir okul gelişiyor, değişiyor, yeni nesil teknolojiyle donatılıyor, yeni nesil müfredata uyumlu hale getiriliyorsa kuşkusuz okul müdürünün liderliğinde yapılıyor demektir. Bir okulun vizyonu, müdürün vizyonunu geçemez. Müdür ne ise, okul da odur; müdürün bakış açısı, entelektüel derinliği, birikimi, gayreti, çabası ile eşdeğerdir. Sıradan bir birey bir nesnenin neden işe yaramayacağını düşünürken, etkili ve vizyonel bir müdür ise o nesnenin nasıl işe yarayacağına dair kafa yorar ve o nesneyi işlevsel, fonksiyonel hale getirip okulun bir faaliyetinde kullanma maharetini gösterir. Okulları öğrenme yeri olmaktan çıkartıp adeta laboratuar haline getirmek için çalışıp uğraşır. Bir müdür, kendi okulunu uluslar arası arenada yarışacak çocuklar yetiştirme gayreti ile büyütmek derdinde değilse, uykuları bölünmüyorsa, hayalleri yoksa, günü kurtarma, mevcudu muhafaza etme derdindeyse o müdür, elbette ki müdür değildir, derhal istifa etmelidir.
2023 Eğitim Vizyonu İstanbul Buluşması’nda öğretmen ve idarecilerle bir araya gelen Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un “Bir okul müdürü odasında yarım saatten fazla oturuyorsa gitsin evde otursun” sözü sonuna kadar desteklenmesi gerekiyor. Bir okul müdürü odasında oturup televizyonunu seyredip çayını kahvesini yudumluyorsa, böyle bir vizyona sahipse, değil müdürlük öğretmenlik bile yapmamalı, derhal istifa edip evinde oturmalı.
Evinde oturmayı hak eden, okulunun gelişimi ve dönüşümüne hiçbir katkısı olmayan okul müdürleri olduğu gibi okulunu büyütmeye, uluslar arası arenada rekabet edecek düzeye getirme gayreti içerisinde olan okul müdürleri de var. Sınav liyakati ölçer mi ayrı bir tartışma konusu ama okul müdürlerinin liyakatli olması konusunda kesinlikle toplumsal bir mutabakat söz konusu. Gezdiğim, gördüğüm, duyduğum, görüştüğüm kadarıyla okullarda liyakatli müdürler ağırlıkta, yalnız bir bakkalı bile teslim ettiğinizde yönetemeyecek düzeyde olup okulları teslim ettiğimiz müdürler de var. Bu açıdan kesinlikle mevcut müdürler de dahil, tüm müdürler bir sınava alınmalı ve hak eden kişiler belli bir hizmetiçi eğitim faaliyeti ile yetiştirilip okulları bu kişilere emanet edilmeli. Aksi takdirde bir bakkalı bile yönetemeyen müdürlere okulları emanet ettiğiniz vakit işte o zaman eğitimde aşil tendonu yaşanmış olur. Bu nedenle sınav ve hizmetiçi eğitim merkezli bir uygulama mevcut müdürler için de hayati derecede önemli ve gereklidir.
Bir düzenleme yapılacaksa okul müdürlerinin yetkileri de arttırılmalı, elleri güçlendirilmelidir. Okulları yönetmenin bir ekip işi olduğu su götürmez bir gerçeklik. Bu nedenle okul yönetiminin şekillenmesinde okul müdürlerine de bir insiyatif tanınmalıdır. Beraber çalışacağı kişilerin oluşumunda yani müdür yardımcılarının belirlenmesinde insiyatif okul müdürüne bırakılmalıdır. Kendi belirleyeceği kişilerle ekip halinde çalışacağı bir sistem inanıyorum ki daha işlevsel, daha fonksiyonel olur.