Eğitim ve hazırcılık
Eğitim aslında hayatın her safhasında insanda istenilen davranışları oluşturmak üzere yapılan tüm çaba ve stratejileri içermektedir şeklinde tanımlanmaktadır. Bu tanımın çağrıştırabileceği bazı yanlış anlamaları önce dışarıda bırakalım.
Birincisi, özellikle eğitimin çocuk yaşlarından itibaren sadece gençler için öngörülmesi ya da zihinlere bu şekilde kodlanması, eğitimin insan hayatının tüm safhalarına aitliğini dışarıda bırakmaktadır. Diğer yandan eğitimi de sadece resmi kurumsal aracılar olan okullarla özdeşleştirmektedir. Halbuki eğitimin en önemli etkileri bakımından ailedir. Eğitim açısından ailenin yerini hiçbir şey tutmaz. Fakat bugün iletişim araçları ve sosyal medya etkileri açısından reel olarak bugün en önde gelmektedir. Bu durum eğitimde, aile ve okulun etkilerini gittikçe zayıflatmıştır.
İkincisi de, “istenilen davranışlar” ile kastedilen “olumlu hareket tarzları” ise doğrudur. Ancak bugün medyanın bütünüyle bir propaganda aracına dönüştüğü düşünüldüğünde, “istenilen davranışlar” ifadesi, sözgelimi bir tüketici profili oluşturmak şeklinde tasarlanıyor olabilir küresel aktörler tarafından.
Bunların dışında eğitimin bir yandan kişideki yetileri açığa çıkarması, diğer yandan kişide çok geniş ufuklar oluşturması beklenir. Fakat son birkaç yüzyıldır eğitim dünya ölçeğinde devlet ideolojileri çerçevesinde istenilen “profiller”i oluşturmak üzere seferber edilmiştir.
Pandemiyi yaşadığımız bu dönemde bilhassa eğitim alanında görünen zafiyetlerden birisi de hazırcılık olarak dikkat çekmektedir. Bu, öğrencinin birçok şeyi kendisinin araştırmasına, arayıp bulmasına imkan tanımadan tüm ders materyalleri ve bilgilerin hazır olarak sunulmasını ifade etmektedir.
Bilhassa uzaktan eğitimde bazı örnekler üzerinden meseleyi anlatmaya çalışalım. Burada dersin hocasının yapması gereken şey, bir dönem boyunca anlatacağı dersin müfredatını ve yararlanması gerekilen kitap ve kaynakların ismini sunmak şeklinde olmalıdır. Ancak öğrenciler bu kaynakları arayıp bulmaya zahmet etmeden hazır olarak bulabilmekte, bulamazsa istemektedirler. Hatta birçok kaynağı almak yerine, bilgileri hocadan hazır olarak istemektedir. İşin ilginç tarafı hazırcılık hazırcılığı beslemekte ve giderek yoğunlaştırmaktadır.
Halbuki öğrenmenin en temel diri kalması gereken unsuru tecessüs ve araştırma duygusunun sürekliliğidir. Sınıf geçme kaygısı vb. dışsal zorunluluklardan ziyade en baştan itibaren öğrencilerde tecessüs ve araştırma merakının içsel bir motivasyon olarak sağlanması gerekmektedir.
Özellikle velilerden bir kısmı kendileri eğitim alma imkanı bulamadıkları bir kısmı da kendi öğrenciliklerinde yeterli şartlara sahip olamadıklarından olsa gerek, çocuklarına bir çok şeyi hazır vermeyi tercih etmektedirler. Gözlemlediğim kadarıyla ilkokuldan itibaren veliler öğrencilerin tüm çanta ve eşyalarını okula gidip gelirken taşımaktadırlar. Halbuki buradan başlayarak öğrencinin sorumluluk almasının sağlanması gerekmektedir. Öğrencinin taşıdığı çanta ve eşyalara ağır olmalarından ötürü yardım edilebilir ancak öğrenci burada tamamen azade olduğunu hissetmemelidir.
Diğer yandan aileler çocukları için “yeter ki okusunlar” düşüncesiyle evde hiçbir sorumluluk yüklememektedirler. Söz gelimi; çocukların uygun bir şekilde anne ve babalarına ev işlerinde yardım etmeleri, hatta sabit bazı sorumluluklar üstlenmeleri önemlidir. Peki aksi uygulandığında bu çocuklar geleceğe nasıl hazırlanacak?
Okulda verilen teorik bilgiler ile gündelik hayatın pratikleri arasında önemli bir mesafe var. Teoride sunulan tabloyu her zaman pratikler desteklemeyebilir. Daha da önemlisi, insanları ve hayatı anlamanın yolu bir şekilde hayatı bu tür sorumluluklarla deneyimlemek ve reel gerçekleri görmektir. Bu yakıcı gerçeklerden birisi de, hiç kimseden yardım gelmeyecek şekilde düşünerek hayatını yönetebilmektir. Çünkü acıktığınız zaman, “bıldırcın eti ile kudret helvası” üç öğün gelmiyor.