Eğitim şurasına doğru
100 yıllık
Cumhuriyet döneminde eğitim sistemimizin asıl sorunu, “rejim otomatiği” idi.
Bu, sadece bir iddia değil, ülkemizdeki asırlık uygulamaya bakınca ne demek
istediğim daha iyi anlaşılabilir.
Cumhuriyet
ile birlikte ilkokuldan üniversiteye kadar eğitimin her aşamasında SORGULANAMAZ
“ideolojik gerçeklikler” esas alındı. Kültürel Batılılaşma genç
cumhuriyetin amentüsü olarak dayatılmıştı. Bunun neticesinde derslerin
niteliğinden çok, müfredatta öğrencilere resmi ideolojinin ne kadar
sindirtileceğinin hesabı yapılıyor. Geçmiş zaman kipi kullanmadığımın altını
çizmem gerekiyor mu bilmem lakin el an da eğitim sistemimize nüfuz eden bu “İdeolojik
gerçeklikler” adeta bir “yazılım hatası” gibi eğitim sistemimizi
işlevsiz kılmaya devam ediyor.
Yoksa ATATÜRK
VE MATEMATİK, ATATÜRK’ÜN MATEMATİK DERSİNE KATKILARI, ATATÜRK’ÇÜLÜK VE BİYOLOJİ…
gibi b/ilimle hiçbir alakası olmayan temaların gerçeklikle ilişkisi varmış gibi
işlenmesinin bir açıklaması olamaz. Bu, olsa olsa, “rejim otomatiği” ile
alakalıdır.
Türkiye, ideolojik
kaygılar yüzünden pozitivist bilim temelli eğitim politikalarını tercih etmiş
ise de bunu “rejim otomatiği”ne
fikslediği için bir asırlık kayba uğradı. Bu kayıp, eğitim gibi birey ve
toplumsal her alanı ilgilendiren bir sistem üzerinden yaşandığı için tüzel ve
özel bütün alanları etkiledi. Bu paradigma bizi “Batılılaştırsın” diye
değil, “Batıcılaştırsın” saikleriyle tercih edilince niteliksel bir amaç
taşımaktan uzak kalmıştır. Halbuki niteliksel amaç, aynı zamanda birey ve
toplumu ilgilendiren her alandaki fonksiyonların en verimli ve en doğru
yöntemlerle uygulama imkânına sahip olması demekti. “Müesses nizamı”
sürdürme politiğinin kıskacına alınan eğitim sistemi kendi çarkının dişlerini
kırma dışında bir işlev görmedi.
Önce İttihad
ve Terakki’ye, akabinde Avrupalılara ve 20. yüzyılın son çeyreğinde de
Amerikalılara teslim ettiğimiz eğitim sistemimiz, her iktidar döneminde Batıcı
sistemin etkisinde kalarak dönüşümünü gerçekleştirecek “akıl”dan mahrum
kaldı. Bunun önüne geçilmediği için eğitim sistemimizi ilgilendiren ve ülkenin
siyasi geleceğine, kalkınmasına, gelecek nesillerin ihtiyacını karşılamasına
yönelik bütüncül bir projemiz olmadı. Bu yoksunluk sebebiyle kapitalist
tüketici etki hücrelerimize nüfuz ederek bize, bilim ve teknoloji alanında
“tüketici rolü”nü kabullenmek ve bu aşağılayıcı rolü kutsamak
düştü.
Bize ait
olmadığı gibi, bünyemizin reddettiği “yabancı eğitim sistemi”nin
tetiklediği “ötekileştirme” milletlerin can damarı olan okullarda başlayınca,
ülkeyi ideolojik kamplara bölmek kolaylaştı. Eğitim kurumlarında işçiyi
işverenle, Türk’ü Kürtle, Aleyvi’yi Sünni’yle, dindarları laikçi kesimle “imtihan
etme” projesi acımasızca ve maalesef başarıyla uygulandı. Okullarımız terör
kamplarına dönerken, öğrencilerimiz milli ve dini değerleri reddeden, ülkemizde
darbe ve anarşi tertipleyen güçlerin piyonu haline geldi.
Batı’nın
indirgemeci, profan eğitim sisteminden medet umduğumuz için nesillerin kaybı
ile 2 asır geçti. Dışarıya gidenler ise başka sıkıntılarla döndüler. Rahmetli Nurettin Topçu’nun dediği gibi, Batı
ülkelerine mesela Amerika’ya gönderdiğimiz öğrencilerin kahir ekseriyeti kendi
medeniyetlerine, milletine faydalı olmayı düşünmeyecek kadar bu topraklara yabancılaştılar.
Ders çıkarmayan
bizdik, çünkü bu eğitim sistemi ile yetişen Avrupa, 30 yıl içinde yaptığı 2
dünya savaşında, Cornell Üniversitesi'nde Milton Leitenberg'in (2006) yapmış
olduğu, “20. Yüzyıldaki Çatışma ve Savaşlarda Ölüm” isimli
çalışmasında belirttiği gibi 140 milyon insanın katledilmesine ortam
hazırlamıştı.
Kaldı ki
Batı’da ilerleme ve başarı getiren bir dinamiğin, bir sistemin çok farklı bir
medeniyetin sürdüğü dünyada da başarı getireceğinin hiçbir garantisi yoktur.
150 yıldır
bizi birbirimizle kavgalı kılmak suretiyle güçsüz, vizyonsuz ve kendisini
yönetemez hale getirmek isteyen emperyalist güçlere karşı bireyleri akl-ı
sarih, kalb-i selim sahibi eyleyecek, beraberliği sağlayacak bir eğitim
sistemine ihtiyaç varken; mukallid ve tüketici bir ruha sahip nesiller
yetiştirmemiz Osmanlı bakiyesi Türkiye için kabul edilebilir bir durum
değildir.
Çarpık eğitim
sistemimiz sayesinde ilk ve ortaokul çağlarında çocuk entelektüel olarak değil,
ahlaklı olarak yetiştirilmeli iken, bizde maalesef tek tipçi, şiddete meyyal,
kitabına uydurmayı öğrenen nesiller yetiştirildi.
İlerde konuya
bir başka açıdan devam edeceğiz.