Eğitim sorunu
Türkiye’de ortalama yılda birkaç defa ultra abartılı tapınma ritüellerini andıran törenlerle karşılaşırız. Daha birkaç ay evvel bir törende zincire vurulan çarşaflı Türk kadını, çağ dışı ve gerici olarak canlandırılmış ve bir hayli tepki almıştı.
Geçenlerde de yine bir okulda küçücük çocukları Atatürk’ün önünde secde
eder vaziyette bir program düzenlenmiş ve başka bir yerde de bir eğitimci,
başörtü üzerinden çocuklara cumhuriyet değerlerini anlatıyordu.
Peki, bu işin normali bu mudur?
Yani eğitim dediğimiz şey böyle bir faaliyet alanı mıdır? Elbette hayır.
Bazı arkadaşlarımız haklı olarak
bunun evvela Atatürk’e yapılmış büyük bir hakaret olarak yorumladılar. Ben de
bunun evvela ülke çocuklarına yapılmış büyük bir hakaret olarak görüyorum.
Takip edenler bilir, AK Parti’ye
başından beri karşılıksız destek veren yazarlardan biri olarak kimsenin
hakkımda ne dediğine aldırmaksızın yer yer bazı politikalarını eleştiririm.
Ve eğitim sistemi düzelene kadar da bu eleştirilerimi devam edeceğim.
Zira bu ülkenin çocukları böylesi bir eğitim düzeneğini hak etmiyor.
Bizim en temel eksiklerimizden
birisi de eleştiri ve sorgulama kabiliyetini yitirmiş olmamızdır. Oysa AK
Parti’nin eğitim başta olmak üzere ekonomi, sağlık ve kültür politikalarında
yapıcı eleştirilere ihtiyacı var.
Biz siviller olarak yapıcı eleştirilerimizi ve çözüm önerilerimizi
sunacağız ki iktidar da bu doğrultuda yapması gerekeni yapsın. Ancak böyle
kalkınır ve yol alabiliriz.
En ufak eleştiri ihanetle özdeş
tutulur ve Erdoğan düşmanlığı olarak görülürse bir arpa boyu yol alamayız. Unutmayınız,
makam mevkiler gidici bu ülkenin çocukları kalıcıdır.
Peki, eğitim konusunda hiç mi
adım atılmadı? Elbette atıldı. Örneğin, 28 Şubat döneminde milyonlarca çocuğu
mağdur eden katsayı zulmü kaldırıldı. Aleviliğin müfredata girmesi, Kürtçe
seçmeli derslerin konulması, subayların girdiği Milli Güvenlik ders
kitaplarının kaldırılması gibi bazı önemli gelişmeler oldu.
Ne var ki eğitim meselemiz hala ciddi bir sorun olarak karşımızda
durmaktadır. Ve bu sorun medyası ve sivil toplum örgütleri dahil maalesef
kimsenin ilgi alanına girememektedir.
Malum görüntülere bile verilen
tepkiler cılız ve özenle seçilmiş cümlelerden oluşmaktadır.
Bakınız, Türkiye’de eğitim
hayatını tanzim eden kanunlar darbe dönemlerinde generaller marifetiyle hayata
sokulmuştur.
Örneğin 222 sayılı İlköğretim Kanunu’nun kabul tarihi 1961, 1739 sayılı
Eğitimin Temel Kanunun kabul tarihi ise 1973’tür. 1982 darbe anayasasındaki
eğitim kanunu da bugün hala geçerliliğini sürdürmektedir. Keza 28 Şubat MGK
Kararlarından biri de eğitim üzerine idi.
Demem o ki, Türkiye’de eğitim
yapı ve anlayış olarak bugüne kadar hiçbir değişikliğe maruz kalmamıştır.
Anlayacağınız bugüne kadar hiçbir güç eğitim sistemini değiştiremedi.
Ülkeyi Gladyo’nun talimatlarıyla her darbe döneminde hizaya sokan,
sosyal, siyasi ve ekonomi alanlarında gerileten, tırpanlayan hem içeride hem de
dışarıda elini kolunu bağlayan cuntacılar eğitim alanı da boş bırakmadılar.
Oysa eğitim bir ülkenin kendisi
demek. Bir ülkenin eğitimi ne kadar yaralıysa demokrasisi de o kadar yaralıdır.
Bilindiği gibi aydınlanmacı,
bilimci, akılcı ve rasyonalist aydınlar kendilerini doğuştan haklı ve yanılmaz,
kendisi gibi olmayanları ise gerici, hastalıklı, cahil ve işe yaramaz yığınlar
olarak görürler.
Bu zihniyeti pandemi sürecinde- ilginçtir kendi insanlarımızdan da-
gördük. Bu hastalıklı zihniyet hiç kuşku yok ki eğitim aracılığıyla enjekte edilmektedir.
Çünkü eğitim ideolojik olarak böyle kodlanmıştır.
Böyle bir sistemden ve düşünce
dünyasından Erdoğan’ın idealize ettiği dindar nesil yetişir mi?
Türkiye’de eğitimin tek bir hedefi vardır. O da ülke insanında
medeniyet bilincinin gelişmesini engellemektir. Eğitimle yeni bir ilim dilinin inşa
edilmesinin ve siyasi bir ufkun gelişmesinin hemen tüm yolları tıkanmıştır.
Kısacası ülke çocuklarının zihni
melekeleri dumura uğratılmış, medeniyet tasavvurundan yoksun bırakılmışlardır.
Ve ben şu sorunun cevabını on yıldır alamadım;
Eğitim bu ülkenin hemen her
alanda kalkınmasında, özgürleşmesinde, düşünce, kültür ve sanat alanında zenginleşmesinde
bir katkı sunamıyorsa neden bu sistemi değiştirmiyoruz?