Eğitim sistemleri ve itaat kültürü
Platon, çocukların yaşça büyüseler de zihinsel anlamda çocuk
olmaya devam edeceklerini çok iyi biliyordu. Öyle ki “Devlet” adlı eserinde
şöyle bir sohbet geçer:
“Çocuklarımızın
oyunlarını daha başlangıçta sıkı bir düzene sokmalıyız. Çünkü çocuklar
oyunlarında kuralların dışına çıkarsa büyüyüp adam oldukları vakit kanunlara
saygı göstermezler.”
Örneğin bugün video oyunları ile çocuklar, ancak oyun
geliştiricisinin koyduğu kurallara uyarsa başarılı olabileceğini öğrenir değil
mi?
Bu şekilde, genç
nesiller, başarılı olmak veya hayatta kalabilmek için tüm talimat ve kuralları
eleştirmeden takip etmek üzere eğitilirler. Bu noktada okul kurallarına
bakmanız kâfi.
Kariyer söz konusu olduğunda örneğin ancak uyum sağlayarak,
sisteme uygun davranarak ilerleyebilirsin. Dolaysıyla burada "eleştirel düşünen" herkes
ayıklanacaktır.
Çocuklar, 204 yıl
önce Prusya’da, ulusu inşa edecek kurbanlar olarak seçildiler ve okullara
kapatıldılar diyerek asıl konumuza giriş yapalım.
Grace Llewellyn
bir makalesinde, “bütün gün okuldaysanız
bir diktatörlük altında nasıl yaşanacağını iyi öğrenirsiniz” diyor. Yani, okul
zili çaldığında defterinizi kapatırsınız, izin almadan konuşamazsınız, “günaydın” denildiğinde hazır ola geçip gür
bir sesle “sağ ol” dersiniz. Kısacası size günün yedi saati boyunca ne
yapacağınız, ne söyleyeceğiniz, ne düşüneceğiniz dikte edilir.
Hal böyle olunca da olgunluk, neredeyse hayatın her
alanından sökülüp çıkarıldı. John Taylor
Gatto’nun ifadesiyle; Yargılarımızı
ve irademizi, normal şartlarda bir yetişkinin kendisine edilmiş bir hakaret
olarak göreceği siyasi vaazların ve ticari kandırmacaların eline teslim eden
çocuk bir millet olup çıktık.
Sonra hikâyemiz farklı bir boyutta ilerledi. Önce televizyonu
satın aldık sonra televizyonda izlediğimiz şeyleri "satın alır"
olduk. Sonra da ihtiyaç duysak da duymasak da önümüze gelen her şeyi satın
almaya başladık.
Anlayacağınız okullar
artık kapitalizme tüketici yetiştirmeye başladı. Bu zihinleri iğdiş edilmiş
tüketici sürüsü en çok Rockefeller gibi baronlara yaradı. O yüzdendir ki daha
yolun en başında kamusal eğitime en çok bu baronlar destek verdi.
Zira zorunlu eğitim
sistemi çocukları doğrudan düşünmemeye teşvik ediyordu. Böylece çocuklar,
modern çağların bir başka büyük buluşu olan "pazarlama" için
kaderlerini bekleyen birer koyuna dönüştürüldü.
Gatto, “Eğitim: Bir
Kitle İmha Silahı” adlı kitabında bunu uzun uzun anlatır.
Örneğin 1928 yılında
eğitim sosyolojisi ve eğitim psikolojisi gibi kitaplar Rockefeller destekli
vakıflarda yazıldı ve yaygınlaştırıldı.
O yüzden Gatto benim gibi kafayı eğitime takmış bir yazardı.
Ona göre okul, genç zihinlerin denek
olduğu bir laboratuvardır. Devletlerin ihtiyaç duyduğu alışkanlıkların ve
davranış kalıplarının üretildiği bir imalathanedir.
Burada asıl amaç mümkün olduğunca fazla sayıda bireyi,
tehdit oluşturmayacak bir düzeyde tutmak, standartlaşmış bir vatandaşlık
öğretisini yaymak, eleştirel düşünceyi ve özgünlüğü köreltmektir.
Yakın bir zamanda Elon Musk, 2008 yılında WEF’in patronunun
“…aynı zamanda öğretmenleri yeniden
eğitmek ve yeni bir müfredat sunmak için de çalışıyoruz…” şeklindeki
konuşmasını alıntılayarak şöyle demişti:
“WEF şimdi de
eğitimden/müfredattan mı sorumlu? Genç neslimizin çıldırmış olmasına şaşmamalı.
Bize öğretmenlerimizi geri verin ve çocukları rahat bırakın!”
O yüzden diyorum, dünyadaki eğitim sistemleri
kurgulanmıştır.
Şimdi, yapacağımız iş şu:
Okullar çocuklara
düşünsel olarak itaat etmeyi öğretiyorsa biz kendi çocuklarımıza eleştirel ve
bağımsız düşünmeyi öğreteceğiz.
Çocuklarımıza kendi tarihimiz
başta olmak üzere, edebiyat, felsefe, ekonomi ve inanç gibi okulda
verilmeyen birçok konuda onları dışarıdan sağlam ve güvenilir kaynaklarla
besleyeceğiz.
Yani kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz…