Eğitim sistemi topyekûn yenilenmeli
Bugün herkes “yeni” eğitim- öğretim yılından bahsediyor. Eğitim yasaları eski, anlayışı eski, müfredatı eski ve dayandığı bir felsefesi bile yok. Böyle bir eğitim yılı nasıl yeni olabilir ki?
Bugün bir ilim dili
inşa edemiyorsak ve yeni bir sistem geliştiremiyorsak, özgürlükçü, kaliteli
bireyler yetiştiremiyorsak, bunun yegâne nedeni; statükocu, tekçi, ideolojik
bir eğitim sisteminin en iyi, en sorunsuz, en mükemmel bir eğitim sistemi
olduğu yönünde oluşturulan sarsılmaz kanaat yüzündendir.
O yüzdendir ki bizim ülkede “eğitim şart” denilir başka da bir şey denmez. Nedense kimse çıkıp
da “nasıl bir eğitimle” sorusunu
sormaz, sorgulamaz.
Bu nedenle her yıl eğitim meselesi söz konusu edildiğinde
okul araç gereçleri, dersliklerin durumu, ücretler, öğretmenlerin ve
öğrencilerin nasıl giyinmesi gerektiğine dair bir yığın yapay konular
konuşulur.
Maalesef bu yıl da değişen bir şey olmadı.
Türkiye Yüzyılı vizyonu kapsamında kimse bu eski usul eğitim
ve öğretmen anlayışının değişmesi gerektiğini konuşamıyor.
Okul idarecilerinin durumu ise daha vahim. Bu arkadaşlar
kendi uzmanlık alanlarında eğitim görmüş ve meslekleri öğretmen olan insanlar.
Okul yöneticiliği
alanında herhangi bir eğitim almamış branşları sözgelimi Bilgisayar, Türkçe,
Matematik, Sınıf öğretmeni olan bu idarecilerin yaptıkları işe ne yazık ki bir
meslek olarak göremiyoruz
Bugün nöbet çizelgesi hazırlama, öğrenci ve personel işleri
ya da bir takım resmi yazışmalar gibi alanlarda eğitilen sıradan bir insanın
bile yapabileceği türden işleri yapmaktadırlar.
Hâlbuki yönetim ve idarecilik profesyonellik isteyen bir
alandır. Bu kadar eğitim alanında
uzmanlaşmış kadrolu öğretmenin idarecilik yaptığı, eğitim-öğretimin dışına
çıkarıldığı bir ülkede okul idareciliği başlı başına tartışılmayı hak ediyor.
Zira bu arkadaşlar bir taraftan kendi alanlarında körelmeye
başlıyorlar diğer taraftan da yöneticilik gibi gerçekten uzmanlık gerektiren bu
işte başarısız oluyorlar.
Ben okul
yöneticilerinin alanında uzman, profesyonel insanlardan oluşması gerektiğini
düşünenlerdenim. Bunu İngiltere fevkalade iyi yapıyor.
Diğer taraftan eğitimciler ve bilhassa okul idarecileri
insan hakları, bireysel özgürlükler, demokratik okul kültürü alanlarında sıkı
bir eğitimden geçirilmelidirler.
Düşünün bu ülkede
eğitim sendikaları da dahil olmak üzere eğitimcisinden bakanlık teşkilatına
varana kadar koskoca eğitim camiası küçücük çocukların okullarda asker gibi
nöbet tutmasından hiç rahatsız olmuyorsa orada bir sorun var demektir.
Öğretmenlerin de para karşılığında nöbet tutturulduğu bir
ülkede herkes meseleye güvenlik ve disiplin açısından bakıyor ancak kimse
meseleye eğitim açısından bakamıyor.
Anlayacağınız nöbet
tutmayı neredeyse kutsal bir vazife gibi gören eğitim dünyasında zihin başka
türlü çalışıyor. Oysa sadece bu nöbetçi öğretmen ve öğrenci meselesini çözsek
eğitim adına büyük bir ilerleme kaydedeceğiz.
Bir öğrenci teneffüs arasında ne yapması gerektiğini
bilemiyorsa o okulda eğitim adına en ufak bir ilerleme kaydedilmemiştir.
Kısacası öğretmenlerin
özgür olmadığı, öğrencilerin ise katı disipline, yoğun ideolojik endokrinasyona
maruz bırakıldığı bu tekçi eğitimden kimsenin rahatsızlık duyduğu yok gibi.
Oysa olmalı.
Bakınız yıllar öncesinden İbn Rüşd, eğitimde hür düşünceyi savunarak, serbest iradesi ile hareket eden ve hür davranan nesiller
yetiştirilmesi gerektiğini savunur. Bizden daha ileride ve zihni açık
olduğu aşikâr.
İnsana bahşedilen en
büyük lütuflardan biri kuşkusuz düşünme melekesine sahip olmaktır. İnsan
düşündükçe, var oldukça, özgürleştikçe, kendini bilir, insanlaşır ve ilahi
nizamın en temel unsurlarından biri haline gelir.
Yani kendini bilen, Rabb’ini bilir, ölçüyü bilir, ölçülü
olur, özgürleşir ve insan olur. Okul bunu elimizden almamalıdır. En azından eğitim
meselesine bu zaviyen bakabilmeliyiz.