Eğitim sendikalarının iflası
Türkiye'de eğitim alanında ilk örgütlenme 1908 yılında kurulan Encümeni Muallim Cemiyetidir. Sonra Muhafaza-yı Hukuk-ı Muallimin Cemiyeti kuruldu. Daha sonra da bu iki dernek birleşerek "Cemiyet-i Muallim" adını aldı. 1911 yılında Mahvel-i Muallimin Cemiyeti kuruldu. 1913 yılında ise Muallimler Yurdu, 1916 yılında Millu00ee Talim ve Terbiye Cemiyeti, I. Dünya Savaşı'nın sonuna doğru da Darulmuallimu00een Mezunları Cemiyeti kuruldu.
1920 yılında kurulan Türkiye Muallimler Birliği'nin hamisi ise M. Kemal Paşa, fahri başkanı İsmet İnönü, Merkez Heyet Başkanı ise 1925u20131929 yılları arasında Maarif Vekilliği de yapan İzmir mebusu Mustafa Necati oldu. O dönem malum inkılapların toplumsal yaşama aktarılmasında öğretmenleri önemli bir faktör olarak gören kurucu kadro, öğretmenleri harekete geçirmek ve öncülük misyonuna hazırlamak için böyle bir birlik kurmayı uygun gördü.
Bugün bunu devam ettirmeye çalışan ve bunu yaparken de terör örgütüne olan desteğini esirgemeyen KESK adlı bir sendikadır.
Son elli yıllık sendikalaşma serüvenine girmeden bugünkü sendikalar aleminde olan biteni yazmak istiyorum. Bugün yaklaşık irili ufaklı 23 öğretmen sendikası bulunmaktadır.
Doç. Dr. Levent Eraslan'a göre bu sendikalardan bazıları ideolojik felsefelerden hareket ederek örgütlenme yoluna gitmişken, bazı sendikalar da bağımsız ve depolitik olmayı vurgulayarak örgütlenmişlerdir. Yirmi üç sendikanın çoğunluğu da kendi içlerinde çeşitli siyasi partilere yakınlıklarıyla bilinmektedir. Bu ideolojik durum sendikalar arasında zaman zaman sürtüşmeler yaşanmasına neden olmakta ve nihayetinde sendikalar arasında güçlü bir iş birliği sürecinin oluşmamasına yol açmaktadır.
Dolayısıyla güçlü bir eğitim sendikaları olgusu yerine parçalı ve birbirlerine hasmane tutumlar üreten bir yapı görüntüsü ortaya çıkmaktadır. Bilindiği gibi bugün hemen her partinin bir sendikası bulunmaktadır. Bu sendikalar bağlı oldukları partilerin iktidara gelmesi durumunda maalesef eğitim kalitesini arttırmak yerine ilgili bakanlığın atama birimi gibi faaliyet yürütmeyi tercih etmektedirler. Bu tuhaf ilişki maalesef kanıksanmış durumdadır.
Bu da gayet adaletsiz bir ortamın doğmasına neden olmaktadır. Üstelik aidat ücretlerini de devlete ödetmektedirler.
Parti-sendika ilişkisinin sendikalara sağladığı imkandan alabildiğine yararlanarak tayin, terfi, psikolojik rahatlık, iktidara yakın olma gibi avantajlarını üyelerine sunabilmekte ve ayrıca yeni üyeler kazanabilmektedirler.
Örneğin, 2007 yılında 95.949 üyesi olan ve %12.38'lik bir oranda eğitim sendikaları arasında üçüncü sırada olan ve AK parti iktidarına yakınlığı ile bilinen MEMUR-SEN'e bağlı Eğitim-Bir u2013Sen geçen dört yıllık süreçte üye sayısını 195.695'e çıkararak %21,52'lik bir oranla en yüksek üyeye sahip yetkili sendika olmuştu. Bugün toplam üye sayısı 426 bin 647 oldu.
2002-2005 yılları arasında 5 olan sendika sayısı 2006 yılında %110 artarak 11'e yükseldi.. Bu artış oranına benzer bir sıçrama 2010 yılında da gerçekleşti. 15 olan eğitim sendikası sayısı 23'e yükselmişti.
Bu nicel artış olumlu görülebilir ancak nitelik problemini de beraberinde getirdi. Eğitimin temel sorunlarına yönelik alternatif çözüm önerileri sunmak yerine iktidarın sağladığı imkanlardan alabildiğine faydalanma yolunu tercih ettiler. Öyle ki geçen yılın başında ders kitaplarında yer alan FETÖ propagandalarını ya da çocukların okuduğu ağır şiddet ve cinsel içerikli masal kitaplarını bile gözleri görmeyecek kadar kendilerini tayin, terfi işlerine kaptırdılar.
KESK deseniz artık bölücü terör örgütü ile anılan bir sendika durumunda.
Kısacası yeni dönemde iktidar- sendika arasındaki bağ yöneten-yönetilen ilişkisi dışına çıkarılarak daha ilkeli bir düzeye çıkarılmalı, buna dönük yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Fransa'da olduğu gibi öğretmenler dışındaki kamu eğitimi personeli ve hizmetlileri hatta öğrenci ve velilerin de sendikalara üye olma yolu açılmalı. Sendikaların faaliyetlerinde aktif rol alabilmeliler.
Devlet, topladığı vergilerden tahsil ettiği sendika aidatlarını artık ödemeyi kesmelidir. Üye olan memur aidatını kendi cebinden ödemelidir. Varlıklarını yılda bir kez hatırladığımız, eğitim meselesinden uzak, ders kitaplarındaki vahameti göremeyecek kadar kör, üyeleri namına ciddi kazanımlar elde edemeyen, dar, içe kapalı, eski usullerle ve anlayışla faaliyet yürüten eğitim sendikaları artık iflas etmiştir.
Doç. Dr. Levent Eraslan'ın "Türkiye'de Eğitim Sendikacılığının Tarihsel Perspektifi" adlı çalışmasını tavsiye ederim.