Eğitim Şart (!)
Asrın muallimlerinden Mehmet Akif Ersoy "bu kadar cehalet ancak tahsille mümkün olabilir!" demiş. Tahsil hayatımızı Milli Eğitim Bakanlığı eğitim-öğretim olarak belirtmekte. Okullarımızda öğretim verilip verilmediği noktasında çok fazla bilgi sahibi değilim. Ancak eğitim noktasında okullarda çokta başarılı olduğumuzu düşünmüyorum. Ayrıca eğitimin sadece okulda verilmesi gerektiği gibi yaygın ve yanlış bir inanışta ayrı bir yanılgı noktasını oluşturduğu inancındayım. Zira eğitim hayatın her alanında ve sürekli verilmesi gerekmektedir.
Neden eğitim? Zira eğitim çok ciddi bir konu. Olmaz ise olmamız. Eğitimden kastım tek tipçi, belli bir konuya inanmış kişi veya kişileri oluşturmak değil. Asgari yaşam ölçülerinde adabı muaşeret kurallarına uyan, hak, adalet konusunun sadece kitaplarda veya adliye binalarında değil trafikte, oyun alanında, iş yerinde, okul bahçesinde her karşılaştığımız olayda yazılı olmasa bile uyulması gereken kurallar olduğunu bilen, bireylerin yetiştirilmesidir. En azından bunu okul, aile, çevre, vakıf, dernek, cemaat, cemiyet vermeli, verebilmelidir. Verilmez ise ne olur? Adana'da yaşanan hadiseye bu açıdan bakarsak sanırım doğruyu buluruz.
Sayın Adana Valisinin kullandığı kelime kendisine yakışmamıştır. Makamına hiç yakışmamıştır. Bu bir yerlerde sorun olduğunu bize gösteriyor. Zira bu sadece valimizle ilgili bir sorun da değil. Bu genel bir sorun. Kendimden başlayarak hepimizin sorunu. Trafikte aynı üslup, iş alanında aynı üslup, eğlence alanlarında yine aynı üslup. Birbirini hiç tanımayan kişilerde üslup benzerliği bu kadar fazla ise bu ancak tahsille mümkün olur dememiz gerekiyor.
Tahsil derken bunu kesinlikle okul olarak da kabul etmediğimi belirtmek istiyorum. Yaygın eğitim-öğretim kurumlarımız (!) televizyonlar hepimizin öğretmenleri. Haberden, filme, spordan kültür programına (izleyen varsa) dil aynı. Akabinde oluşan tablo Adana'da yaşanandan farklı değil.
İktidarın eğitim noktasında sınıfta kaldığını düşünüyorum. Hem okullar hem de okul dışı kurumlar toplumsal yaşamı şekillendiren, kaliteli bireylerin yetişmesini amaç edinmesi gereken yapılar olması gerekirken ya bu amacı gerçekleştirmemekte ya da gerçekleştirememektedir. İktidarın görevi toplumsal hayatın suhulet içerisinde devamı için gerekli düzenlemeleri yapması, olanakları da oluşturmasıdır. Bu sadece devlet kaynaklı olmayıp sivil hayatta ki yapılarında önünü açması gerekmektedir.
Özellikle belirtmek istediğim husus bu eğitimsizliğin özel bir dalı olan sağlık personelimiz ve doktorlarımıza karşı geliştirilen (!) şiddet. Doktorların bu ülkenin en yüksek puanlarla üniversite sınavlarını kazanmaları bu en zor okulları herkesten 2 yıl fazla okuyarak bitirmeleri ve herkesten daha zor koşullarda çalıştıkları yadsınamaz bir gerçek. Ancak hemen hemen her gün bir sağlık personeline uygulanan şiddet basına yansımakta. Yansımayan onlarca olay ise işin tuzu biberi.
Konuyu daha iyi anlatmak adına doktorları örnek vermek istedim. Zira her insan doğar büyür yaşlanır ve ölür. Bizler insan olarak hastalığında ölümün de bizim için olduğunu biliriz. Ancak yakını ölen kişinin ilk tepkisi doktorların buna sebebiyet vermiş olduğu iddiası ile saldırganlaşması. Amacı hizmet olan bu insanlardan beklentimiz; bizleri yaşatması(!), güler yüzlü hizmet vermesi, mesai mefhumu tanımadan çalışması, hata yapmaması. Bu şartlarla çalışan kaç kişi var. Bu kişiler, çoğu hastalık hastası olan ve kullandığı ilaçların çokluğu ile övünen ya da hiç doktora gitmeyen ve bununla övünen sınırlı sürede kabul edilen sınırların üzerinde hastaya bakmak zorunda olan buna rağmen her fırsatta kendisine saldırılan, garip (başka sıfat yazmak istemedim) kişilere hizmet etmekteler. Karşılığı ise bizi yaşatamadıklarında, beklettiklerinde en basit şekli ile aşağılanmaları "aptal, salak vs." gibi ifadelerle karşılaşmaları. Bunu söyleyen kişilerin zeka seviyesi ve yaptıkları işler ile karşılarındaki kişilerin pozisyonlarını karşılaştırdığımızda bu eziklik psikolojisi ile yetişen bu kişilere bu eğitimin nerede verildiğinin araştırılması gerektiği bir mecburiyettir.
Ancak hastanelerden sorumlu Kaymakam-Vali pozisyonundaki idarecilerin, Sağlık Bakanlığı tarafından doktorları denetlemek üzere atanan idari memurların doktorlar ve sağlık personeli üzerinde kurmaya çalıştıkları dil/tavır toplumdaki diğer kişilere de bir virüs gibi sirayet etmiş bulunmakta. Her gittiği yerde memur/müdür azarlayan bir zihniyet ve karşısında ona hizmet vermeye çalışan kişiye hakaretler yağdıran mahalledeki bakkal, ev hanımı, iş adamı vs. yani hepimiz. Marmarayı hayata geçiren iktidardan beklentimiz adabı muaşeret kurallarını bilen karşısındakinden görmek istediği saygıyı göstermesi gerektiğini bilebilecek bireylerin yetişmesi için gerekli zihni çabayı ve gerekli çalışmaları bir an evvel yapması ve hayata geçirmesi aksi takdirde gelecek yüzyılın bizim olması imkansız. @CavitTatli