Dolar (USD)
32.34
Euro (EUR)
34.92
Gram Altın
2302.33
BIST 100
9079.97
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

05 Kasım 2020

Eğitim reformu söyleminde neye yanalım?

Eğitimde kapsamlı bir reform ihtiyacımız olduğu tespitinden hareketle eğitimi konuşmaya devam edelim.

Eğitimdeki durum, eğitim-öğretimin başındakiler dâhil kimseyi memnun etmediğine göre reforma ihtiyaç duymamız sürpriz değil. O halde karşımızda cevabı verilmesi gereken “eğitime niçin ihtiyaç duyuyoruz” sorusu var. Şüphesiz mevcudu beğenmememizin “başarısızız” gibi bir cevabı var. Ancak bu cevap, “sistem niçin başarısız”a ilişkin anlamlı/açıklayıcı bir şey söylemiyor. Sistemin işleyişini/ürününü değerlendiren bir hüküm ifadesi “başarısızız”. Bize niçin başarısız olduğumuza ilişkin cevaplar gerekiyor. Bu cevapların olması için de mevcuda yönelik sorularımızın olması icap ediyor. Gerçek soruları sorup o soruların yol verdiği çetin bir mücadeleye mi girişeceğiz yoksa kendi varlığına ve niteliğine kasteden sorumluluk kaçkınları gibi işin kolayına kaçıp cevabını bildiğimiz sorularla mı yetineceğiz? Bu alandaki hayati nokta burası.

Eğitim tarihimiz maalesef bir tür “kendini kandırma” sistematiği oluşturduğu için bilinçli-bilinçsiz neredeyse hepimiz gösterilen güzergâhta yol almakta bir sorun görmüyoruz. Çünkü alana ilişkin egemen yaklaşımı içselleştirmiş durumdayız. Çünkü sınırları özenle belirlenmiş bir zeminde tutulduğumuzun farkında değiliz. Çünkü daha önce uyguladığımız ve sonuçlarını büyük bir bedel karşılığında gördüğümüz uygulamaları sorgulamak yerine hep bizi, inanmışlığımızı, adanmışlığımızı sorun etmeyi salık veren kapanın ayırdına var(a)mıyoruz. Ehlileştirilmiş, verili sistemin varlığına kan-can veren sorular yerine sahte sınırları, yerleşik kanıları hesap dışı bırakan sorulara ihtiyacımız var. Güzel cevaplar değil zor sorulara ihtiyacımız var. Ne demişti Aliya: “Güzel yalanlara değil acı, gerçeklerle yüzleşmeye ihtiyacımız var.”

Peki, nedir acı gerçekler? Öncelikle yapageldiğimiz üzere uyguladığımız reçeteyi sorunsallaştırmak yerine uygulayıcıların niteliğini, motivasyonunu sorun eden ve baştan başa operasyonel olan tarza çekince koymamız gerekiyor. Sistemi sorgulamaktan bizi alıkoyup sisteme adanmışlığımızı sorun eden bu tarz, doğrudan varlığımızı hedef alan niteliğiyle sorunludur, şaibelidir. Buradan hareketle acı gerçeklerle yüzleşme hamlemizin çok önemli bir ayağı da mevcut zorunlu, kitlesel, devlet tekelindeki eğitimi sorgulamaktır. Zorunlu, kitlesel, devlet tekelindeki eğitimi sorgulamak eğitim temalı bir gevezelikten ziyade anlamı/iddiası olan bir varlık, bir varoluş atılımıdır. Bu atılımın yürürlükteki sistemin tarihsel-toplumsal temellerini, devlet ile olan karmaşık/karanlık ilişkisini, teknolojik gelişmeleri, yaslandığı ideolojik/felsefi düşünceyi vs. bir eleştirellikle ele almayı icbar ettiği açıktır. Sistemin varoluş koşullarını hesap etmek yetmez. Aynı zamanda günümüz dünyasında siyasetten ekonomiye, düşünceden teknolojiye ne tür bir dönüşüm geçirdiğimizin de hesabını görmelidir bu atılım.

Nedenleri soruşturulmayan bir “başarısızlık” söyleminin “havalar da çok bunaltıyor” şikâyetinden farkı yoktur. Bu tespitlerin/yakınmaların bir farkının olabilmesi ancak neyi, nerede, ne ile aradığınızın bilincinde olmanızla mümkün olduğu ortadadır. Türkiye eğitim-öğretim alanında şüphe yok ki başarısızdır. İkincisi yine şüphe yok ki bu başarısızlık sürpriz değildir. Üçüncüsü bu şekilde devam ettikçe başarısız olması da mukadderdir. Zamanı, zemini, potansiyeli belli bir formu ve ilişki biçimini bir tabiat kanunu gibi layusel görüp sorunları, sıkıntıları bizden kaynaklı eksiklikler, yanlışlıklar, ihmaller olarak sunmak mevzuyu kavrayamamak ve daha da önemlisi anlamlı bir çözümden, çözüm arayışından kendimizi mahrum bırakmaktır.

Tekrar soralım? Bu sistemle biz niye başarılı olalım? Nasıl başarılı olalım? Bu sistemin ne olduğunu, nasıl ortaya çıktığını, yaygınlaştığı koşulları ve motivasyonu, işleyiş tarzını, yerleşik ilişki biçimini, yasal dayanaklarını biliyor muyuz? Devam edelim. Modern devleti, modern devletin toplumla ilişkisini, “birey”le ilişkisini ve çok daha önemlisi “çocukla” ilişkisini biliyor muyuz? Biliyor muyuz gerçekten? Eğitim tekelini biliyor muyuz? Masal dinlemeye alıştığımız, masallarla hayatımızı tanzim etmeye alıştığımız için her şeyin bize anlatılan masallarda gerçekleştiği gibi gerçekleşeceğini zannediyoruz. Kim bu masal anlatıcılar? Kimin masalı bu? Masallarla iş görmemize mi yanalım yoksa miskin miskin dinlediğimiz masalların gerçekleşmemesi karşısında yaşadığımız üzüntüye mi yanalım?

 
ABONE OL
Deniz feneri detay
Deniz feneri detay
Kızılay 160x600
TDV ramazan