Dolar (USD)
35.22
Euro (EUR)
36.72
Gram Altın
2963.98
BIST 100
9668.61
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
21 Kasım 2022

Eğitim neden yaramıza merhem olmuyor?

Okullar sadece doktor, mühendis, öğretmen yetiştiren kurumlar değildir. Aynı zamanda soylu duyguların, büyük ideallerin aşılandığı mekânlardır. Ortak aklın tesis edildiği bilgi hikmet yuvalarıdır. Yani öyle olması gerekir.

Bugün okullar büyük Türkiye ideli aşılamıyor ve öğrencilerimizde bir dünya tasavvuru geliştiremiyorsa, okullarımızdan ülkenin seyrini değiştirebilecek çapta büyük düşünce adamları çıkmıyorsa burada ciddi bir sorun var demektir.

Bu yüzdendir ki bugün Türkiye’nin en büyük sorunu; kendine münhasır, kendi tarihine, ilim, irfan, kültür birikimine yaslanan özgün ve özgür bir okul sisteminin olmayışıdır.

Bakınız, bu topraklar Yunus Emreler, Hac-ı Bektaşi Veliler, Pir Sultan Abdallar, Farabiler, İbn Sinalar gibi nice kıymetli insanlar yetiştirdi. Öyle ki bu büyük dehalar hem bize hem de insanlığa muazzam bir birikim bıraktılar.

Böyle zengin bir mirası devralan bizlere ne oldu ki Batı’dan ısmarlama kavramlara, fikirlere ve eğitim müfredatlarına bel bağladık?

Üstelik bunun başımıza ne çoraplar ördüğünü elli yıldır tecrübe eden bir ülkeyiz biz.

FETÖ, bundan elli yıl kadar evvel bu ülkenin okullarını karargâh gibi kullanarak buradan üzerimize bomba yağdıracak, tank sürecek ve kurşun sıkacak kadar gözü kara militanlar yetiştirmedi mi?

İşte meselenin bu tarafını iyi tahlil edemedik.

Bugün eğitim kurumlarının öğrettiği gibi seven, inanan, düşünen bir birey, içinde yaşadığı toplumun gerçeklerine bir türlü nüfuz edemeyecek ve ona zamanla yabancılaşacaktır. Her karşılaştığı yeni bir toplumsal sorun karşısında da bocalayacaktır.

Bocalaması bir tarafa kendi ülkesinden yana taraf olmayacaktır. Nitekim bunu her defasında deneyimliyoruz. Örneğin bir terör saldırında ya da bir doğal afet sonrasında toplumsal birlikteliğe değil de ayrıştırmaya ve ülkesini daha da batırmaya yönelik ortaya konulan bu tavrı neye borçluyuz?

Yüzde yüz dana eti diyerek insanlara at, eşek ve domuz eti satan, kiremit tozunu renk biberi diye yutturan, zeytine ayakkabı boyası, şekere de tekstil boyası karıştıran, depremden sonra kira fiyatlarını, lodostan sonra da çatı malzemelerinin fiyatlarını arttıran kısacası insanlara zerre saygı duymayan bu ahlaksızlığa nasıl ulaştık?

Oysa kendimizi düzeltmedikçe, ahlak, vicdan sahibi, sorumlu bir insan olmadıkça ne partimizi ileri taşıyabiliriz ne derneğimizi ne memleketimizi ne de kendimizi.

Peki, kaliteli, ahlak, vicdan ve erdem sahibi sorumlu, şahsiyetli birer insan olmayı nasıl öğreneceğiz? Nerede yanlış yapıyoruz?

Ailelerin televizyonla, çocukların okulla ve sosyal medya ile terbiye edildiği bir ülkede bu çürümenin önünü nasıl alacağız?

Neden eğitim seviyesi yükseldikçe kendinden uzaklaşan, ülkesine yabancı, değerlerine düşman insan sayısı artmaktadır? Hiç düşündünüz mü neden böyle oluyor?

Ve neden bizim kendimize ait küresel bir projemiz yok? Neden Batı’dan gelen her türlü projenin yılmaz savunucusu konumunda oluyoruz?

Örneğin Batı, karbondioksit gibi yaşamın temel kaynağı olan bir gazı hedefe koyarken neden biz de onların arkasından gidiyoruz?

Soru sorma, sorgulama, akıl yürütme melekelerimize ne oldu? Rant için, menfaat için bu kadar omurgasızlaşabilen bir insan malzemesine nasıl sahip olduk?

Sorulması gereken o kadar çok soru var ki? İstisnasız on beş yıldır bu tür soruları sorar ve eğitim sistemini işaret ederim.

Yaşadığımız büyük buhranın tek sebebi eğitimdir demiyorum ancak bize ait olmayan, insanın değerlerine, ruhuna dokunmayan bir eğitim sisteminin ve içi boşaltılmış okulların bu yozlaşmayı ve çaresizliği tetiklediğini ifade etmeye çalışıyorum.

Bu alanda hiçbir sorun yokmuş gibi davranamayız. Varlığını Batı değerlerine borçlu olan bir eğitim sisteminin nelere mal olduğunu nasıl görmezden gelebilirsiniz?

Tüm mesele yaşlı başlı öğretmenleri uzmanlık sınavına sokmak mıdır? Ne yani buradan mı başlayacağız işe?