Eğitim müfredatı/programı ve zekâ
Ortaokul, lise ve üniversite eğitimi, akıl ve erdem üzerine bina edilmelidir. Gaye ve amacın öncelikle belirtilmesi ve tespit edilmesi hayatî derecede önemlidir. Öğrencinin ve ülkenin geleceği, bu gaye ve hedefle belirlenmektedir. Verilen dersler; sevgi, merak ve bilgiyle şekillenmelidir.
Buradan hareketle Nurettin Topçu verilen derslerden beklentisini somutlaştırarak tespit etmektedir. Ona göre, matematik dersi, formüllerin ezberlendiği bir ders olarak zekâları ezip harap etmemeli, onun yerine zihnin hayalsiz olarak işleyişini temin etmeli ve bu yolda kabiliyet kazandırmalıdır. Aynı handikap fizik dersi için de geçerlidir. Dünyanın yasalarını tanıtmak gayesiyle verilen fizik dersi, zekâları harap eden bir ‘bomba’ya dönüşmemelidir.
Fiziğin bir alt bölümü olarak kimya, formüllerin ezberletildiği bir ders olmak yerine, zekânın olgunlaşmasına katkıda bulunmalıdır. Jeoloji, taş isimlerinin ezberletildiği zekâları donduran ve taşlaştıran bir ders olmaktan çıkarılmalıdır. Biyoloji, canlı varlıkların organlarının isimlerinin ezberletildiği bir alan olmaktan çıkarılıp, bize canlıları yakından izleyerek ve inceleyerek hayatın kanunlarını öğreterek zekayı yükselten bir ders olarak okutulmalıdır.
Edebiyat, edebî kültür ve zevkinin teşekkülüne yardımcı olmalıdır. Kültür ve sanat zevki veren bir edebiyat dersi, amacına ulaşmış demektir. Coğrafya, şehir ve dağ isimleri, milletlerin mahsulleri ve insan sayılarını veren bir ders olmaktan çıkarılıp, belli bir gaye ve amacı gerçekleştirecek bir seviyeye taşınmalıdır.
Medeniyet tarihi dersleri, Topçu’nun teklifinde, mutlaka okutulması gereken bir derstir. Felsefe derslerini ise, felsefe kültürüne sahip insanlar okutmalıdır.
Düşünürümüz, lisenin son sınıfının, ilimlere ve sanatlara hazırlık olarak programlanmasını önermektedir. Zira lise, ihtisasa gidilmesi gereken bir eğitim evresidir. Ortaöğretim ise, genel kültür vermek, her ilimden bir çeşni tattırmak dönemidir. ‘Lise sınıflarında, ilimlerin hepsinden birer parça tadarak kendi kabiliyetini sezip keşfetmek ve ona ait ufak bir hazırlıkta bulunmak lazımdır.’ Orta öğretimin gayesi, ihtisas eğitimine hazırlanmaktır. Bu kapsamda ruhun melekelerini inkişaf ettirmektir.
Eğitim sistemindeki sorunlara ise, Nurettin Topçu, programların kavranamayacak kadar yüklü olduğu tespitiyle başlatmaktadır. Derslerin sayısının çokluğu, dolayısıyla bu kadar ağır yükün talebe zekâsına getireceği handikaba işaret etmektedir. Ona göre, zekânın büyük bir ambar olmaktan ziyade, ince ve keskin bir kılıç haline gelmesi orta öğretimin asıl işidir.
Gençlere fikir hamallığı getiren husus, Topçu’nun çözümüyle, derslerin müfredatının azaltılmasıyla mümkündür. Ona göre, birçok kollara ayrılan bir lise programı yapılmalıdır. Öncelikle edebiyat ve fen kollarına ayrılan lise programı, daha sonra alt programlara bölünmelidir. Mesela, edebiyat kollarında, felsefe ve tarih dersleri ağırlıklı yer tutmalıdır. Edebiyatın ikinci kolunda ise, dil, edebiyat ve yabancı dil dersleri hâkim olmalıdır. Fen kollarında ise, fizik, kimya, biyoloji varken, diğer kolunda matematik dersi ağırlıklı olarak bulunmalıdır.
Ruhun en gürbüz ve en ateşli çağlarını gençlik yılları olarak gören Nurettin Topçu, bu dönemin kayıp seneler olmaması için, zekânın ve bütün ruh melekelerinin inkişafına bir istikamet ve mana getirmeyi öğütlemektedir. Ona göre, bütün sınıflarda lüzumsuz yere tekrar edilen derslerin müfredatta yer alması, gereksiz bir zaman kaybından başkasına hizmet etmez. Bu halin öğrenciyi ezberciliğe sürüklediğini düşünen Nurettin Topçu, ihtisasla birlikte bu handikabın aşılabileceğine inanır. Devamında ise, filozofumuz şunları ifade etmektedir:
‘Zekâ, boşuna tekrar içinde körleşir, onun yerini ekseriye ahmakların zihnî sermayeleri olan hâfıza tutar. Zekânın olduğu gibi, duygularla iradenin de genç kafalarda hız almak isteyişi, gencin hoşlanmadığı bir sürü dersleri kendisine belletmek zorluğu içinde kösteklenirse, felce uğratılabilir. Hiç olmazsa, bu kabiliyetlerin inkişafı için genç ruhların en elverişli çağları boşuna geçirtilmek suretiyle öldürülmüş olur.’ (TMD, 116-120)
Çok okumak ve okuduklarını anlayıp benimseyebilmek gibi kuvvetli bir şahsiyet oluşturulmalıdır. Okuduklarının etkisi altında meslek değiştiren fikir adamlarının çektiği ıstıraplardan kurtulmak bir gaye olmalıdır.
Genç ruhları inşa edecek muallimlere ihtiyaç olduğunu hatırlatan Nurettin Topçu, öğretmenliği bir sanat olarak kabul etmektedir. Onun sorduğu şu soru gerçekten bizim maarif hikayemizin halini tasvir etmektedir: ‘Bu yolda hiçbir fedakârlıktan çekinmeyen, istikbâl için çok mektep usulünü hasretle düşünmek, acaba aynı zamanda Eflatun’un akademisiyle, Gazâlî’nin ders vermiş olduğu Bağdat medreselerinde okuyamamış olmanın ıstırabı mıdır?” (TDM, 121)