Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
12 Kasım 2014

Eğitim, çözüm sürecinin mütemmim cüzüdür

Eğitim meselelerine fazla kafa yorduğum doğrudur. Bu bakımdan eğitime çok taktığım ve hemen her meseleyi eğitime bağladığıma dair birtakım eleştiriler getirebilirsiniz. Ancak bunun bazı önemli nedenleri var. Ben, Türkiye'de yaşadığımız kadim sorunların kökeninde biraz da farklı dil, inanç ve kültürleri dışlayan, yasaklayan ve onları yok sayan nasyonalist bir zihniyetle kurgulanmış bir eğitim sisteminin de payı olduğunu düşünüyorum. Yıllardır korku, nefret ve tek bir anlayışı nesilden nesile aktarmaktan başka bir işe yaramayan milliyetçi eğitim sisteminin tezgahından geçen insanlara, Türk olmayan herkesin birer tehdit unsuru olduğu bilinci aşılanmıştır. Dolayısıyla sorunlarımızı tartışırken bu sürece eğitimin de dahil edilmesini istememin bir nedeni de budur. Bugün Kürt sorunu bana göre aynı zamanda bir Kürtçe sorunudur. Bir anadil sorunudur. Dolayısıyla bir milli eğitim sorunudur.

Yıllardır devlet okullarında zorunlu eğitime tabi tutulan Kürt çocuklarına "Varlığım Türk Varlığına Armağan Olsun" cümlesi zoraki ezberlettirildi. Ders kitaplarında, onlara dair hiçbir bilgiye yer verilmedi. Törenlerde, bayramlarda okunan şiirlerin hiçbirinde isimleri geçmedi. Her fırsatta dışlandılar, yok sayıldılar ve kendi dillerinde eğitim yapma hakkından mahrum bırakıldılar. Kitabıma okul hatırlarıyla katkı sunan aydınlardan İlhami Işık, "Türkçe öğrenmek için ayaklarımızdan tutup başımızı vuruyorlardı diyordu. Sorunu biraz da buralarda aramamız gerekmiyor mu? Devletin eğitim aracılığıyla farklı kesimleri dışlaması, asimilasyona tabi tutması onları diğerlerinin gözünde nefret edilmesi gereken birer düşmana dönüştürmesi kimseyi ilgilendirmiyor mu? Dönemin okullarının Diyarbakır cezaevinden farklı olmadığı bir Türkiye'de, ürettiği milliyetçi ideolojiyle eğitimin hiç mi payı bulunmamaktadır.76'da sadece Kürdüm dediği için öğretmeninden tam 280 sopa yiyen bir insanın içinde oluşan nefreti düşünebiliyor musunuz? Daha birkaç yıl içinde annesine,"Anne sakın okula beyaz tülbentle gelme, öğretmenle düzgün Türkçe konuş" diyen ya da öğretmenim ben Diyarbakırlıyım ve terörist değilim diye haykıran Kürt çocuklarının iç dünyasında yaşadıkları travmaları anlayabiliyor musunuz? Beni eğitime kafayı taktı diye eleştiren arkadaşlar, asıl devletin eğitim aracılığıyla Kürtleri kafaya taktığını neden görmek istemiyorlar?

Çözüm sürecini, barışı, aşk ve sevgi üzerinden yorumlayabilirsiniz. Meseleyi farklı açılardan bakıp farklı çözüm önerileri sunabilirsiniz.Ancak eğitimin daha en başında milliyetçi, ulus devletçi ve Türk ırkının yüceltilmesi esasına göre kurgulandığı bir ülkede bu alanı boş bırakamazsınız. Bir taraftan savaşa hayır deyip diğer taraftan savaş kışkırtıcılığına göz yumamazsınız. Elbette çok ayaklı bir çözüm sürecinin içerisindeyiz. Ancak ben, bir taraftan da çocukları yarının barış dolu Türkiye'sine hazırlamak gerektiğini düşünüyorum. Belki barışı biz sağlayacağız ancak barışı kalıcı hale getirecek ve bunu devam ettirecek olan çocuklarımızdır. Bu ülkede ne yapıyorsak onlar için yapmıyor muyuz? Huzur ve barış dolu bir ülkede yaşamayı biz beceremedik ancak onlar yaşasın istemiyor muyuz? İşte ben eğitimi bu bakımdan çok önemsiyorum.

Bakınız İngilizlerin Hindistan'ı terk etmesiyle beraber yeni Hindistan'ın inşa sürecinde ortaya atılan bir kavram var; Swaraj. Sanskritçe özün ışığı ve özyönetim anlamlarına geliyor. Bu çok eski kavram, Gandhi ve Rabingdranath Tagore ile tekrar hayat buldu. Matt Hern, Öğrenen Şehir Udaipur projesini de yer verdiği bir çalışmasında Swaraj'ı, bireyin eşsizliğini ve toplumsal çeşitliliği kabul eden yeni bir zihniyet duyarlılığı olarak tarif eder. Aynı zamanda özgürlük, kalkınma ve adalet kavramlarının da beraber tanımlanması sürecidir bu. Ben bunu biraz da bizim barış süreciyle başlayan yeni Türkiye'nin inşa sürecine benzetiyorum. Swaraj, özünde eğitim süreçlerini toplumun tüm katmanlarındaki insanların adına yeniden tanzim edilişini de ifade eder. Kısacası yeni Hindistan'ın inşası, eğitimle eş zamanlı gitmiştir.

Savaş açıkça topluma zarar vermesine rağmen der Krishnamurti, eğitimle gençlerin içinde militan bir ruh geliştiririz. Ayrıca "Milliyetçi olduğumuz için hep savaşa hazır olmak zorundayız ve milliyetçi olduğumuz için şiddet hep yaşam tarzımız olmaya devam edecektir. Dolayısıyla çocuklarımızı kendi hazlarımıza kurban etmeyelim" der. Bu bakımdan tarihinin en önemli en hassas sürecini yaşayan Türkiye'de eğitim aracılığıyla çocuklara artık milliyetçilik değil insan hak ve özgürlükleri, farklılıkların birer zenginlik olduğu bilincinin kazandırılması gerektiğini düşünüyorum. Çok şükür yapılan reformlarla eğitimde gözle görülür ciddi değişiklikler yaşandı. Anadilde eğitimin önü açıldı ve andımız kaldırıldı. Ancak eğitim bir bütün olarak hala tekçi yapısını muhafaza etmektedir. Bilinmelidir ki bu ülkede herkesimden insanla barış ve huzur içinde yaşamak gibi bir umudumuzun olması için işe önce ideolojik eğitim sisteminden, eğitimcilerine varana kadar bütün yapıyı ciddi bir reforma tabi tutmak zorundayız. Kendi korkularımız, hazlarımız ve önyargılarımız üzerinden çocuklarımıza bir yaşam anlayışı dayatmamalıyız. Çözüm süreci aynı zamanda Türkiye'nin iç ve dış politikasını kendisinin belirlemeye başladığı bir süreçtir. Bu bakımdan ciddi engelleme operasyonlarına tabi tutuluyor. Kısacası Türkiye tüm engellemelere rağmen bir taraftan iç barışını tesis ederken diğer taraftan da bu barışı kalıcı hale getirecek ciddi adımlar atmalıdır.

Bu resmi 2011 yılında bir okulun önünden geçerken tesadüfen çekmiştim... Anaokulu öğrencileri yılsonu müsamerelerine hazırlanıyor!

twitter.com/sivildemokrat

[email protected]