Eğitim: Bilgi mi enformasyon mu?
Marx’ın dine dair “afyon” tanımlamasının önünde bir başka ifade daha vardır: “Din kalpsiz bir dünyanın kalbi, vicdansız bir dünyanın vicdanıdır.” Burada dinin gerçekliği görünür kılacak bir işlev görmesine atıfta bulunulmaktadır. Dolayısıyla dinin ideal anlamda görmesi gereken fonksiyon budur. Sözleri bir bütün olarak alırsak, Marx’ın dinin ikili rolünden bahsettiğini söyleyebiliriz.
Aslında eğitimin temel işlevinin de “bilgi”ye verilen anlamdan yola çıkılarak gerçekliğin ve ilişkilerin farkedilmesinin bir aracı demeliyiz; tabii ki ideal anlamda. İnsan kendisinin dışında sayısız nesne ve total olarak dünya ile muhataptır. Bilgi dış dünyadaki bu eşyaların süje tarafından bilinebilir ve anlaşılabilir kılınması için üzerlerindeki örtülerin tek tek kaldırılmasıdır. Dolayısıyla insan “bilme”den önceki durumunda bu örtülerden dolayı farkındalık sağlayamamaktadır.
Modern zamanlar ilk başta eşyanın gerçekliğinin uygun yöntemlerle araştırılması durumunda insan tarafından kesin olarak bilinebileceği iddiasıyla öne çıktı. Bu anlamda insanla eşya arasında herhangi bir temsil krizi yoktu. Fakat bu kesinlik iddiaları zamanla insanın bilebileceği alanlar açısından daha mütevazi sınırlarına çekildi.
Bakıldığında insanlar bugün çoğunlukla diplomaları, insanın bilgilenme yani eşyanın gerçekliğini çözebilme gibi bir durumla eşitlemiş görünmektedirler. Bunun için de sıklıkla “eğitimli insan bunları yapar mı?” türünden sorular sorup serzenişte bulunuyorlar. Kimileri de gafletle cehalete güzellemede bulunarak, onların insanlığın ilk saf formunu koruduklarını iddia ediyorlar. Halbuki bugün tüm dünyada eğitim bir enforme etme ve sosyal mobilizasyonda imkanlar sağlama işlevini görmektedir.
Dikkat edilirse burada “bilgi”lenme ile “enforme etme”yi birbirinden operasyonel olarak ayırmaktayız. Enforme etmek, ideolojik ve metafizik açıdan dolayımlanmış ve böylece çıktı haline getirilmiş bilgilerin insanlara empoze edilme durumudur. Buradaki metafiziği, bütün rasyonellik iddialarına rağmen egemen dünya görüşünün bir inanç alanı oluşturması şeklinde açımlayabiliriz. Meselâ; bugün tüketim küreselleşmenin oluşturduğu bir inanç alanıdır ve tüketim tüm dünyada bir metafizik üzerinden işlemektedir. Bu durumu anlatan bir başka yazımın başlığı şu idi: “Rasyonel gösterip metafizik vurmak.”
Pre-modern dönemde eğitim ve öğretimin bütün zafiyetlerine rağmen sivil niteliği daha baskın idi. Modern devlet, insanın değdiği tüm toplumsallıkları temellük ettiği gibi eğitimi de kendi uhdesine aldı. İnsan kominitedeki (Community) tüm bağlarından azade olarak “birey”leşirken diğer yandan bir vatandaş olarak kayda geçti. Dolayısıyla yeni durumda eğitimin işlevi de “iyi bir vatandaş yetiştirmek” üzerine kuruludur. Bu zamana kadar eğitimdeki tartışma bu vatandaşın yeşil mi kırmızı mı yoksa gri renk mi olacağı dolayımlı olarak periferiktir.
İçinde yaşadığımız dönemde ülke sınırlarının geçirgenlikleri artmakta ve birçok kavramın konumu ve fonksiyonları yeniden tartışılmaktadır. Egemen dünya düzeni postmodern tarzda “tüketim” merkezli olarak kurduğu ekonomi politiği kendi metafiziği ve ideolojisi dolayımından geçirdikten sonra “epistemolojik” çıktıları tüm dünyaya empoze etmektedir. Bu anlamda küresel sistem, tüketim ve toplum arasındaki varolan boşlukları doldurmak üzere epistemolojik düzleştirmeler rolü de eğitime verilmiştir. Bugün tüm dünya, araç çeşitliliğine rağmen aynı epistemolojik kaynaktan beslenmektedir.
Dolayısıyla “kim enforme etsin?” şeklinde özetlenebilecek periferik tartışmaları bırakarak, “bilgi”lenmenin önü açılmalıdır. Bugün dünya ölçeğinde ciddi bir “bilgi”ye ulaşma sorunu vardır. Şayet düşüncenize güveniyorsanız, enformasyon dikte etmenize gerek yok; insanlar “bilgi”lendikçe sizin adrese gelirler.