Edebiyatta ütopya ve distopyalar
Yazar toplumun sözcüsüdür. Bu sözcülüğünü içinde yaşadığı dünyayı sıra dışı algılamasına borçludur. O ayrıntı avcısıdır. Hakikat ayrıntıda gizli olduğu için yazarın gözünden hiçbir şey kaçmaz. Gelecek; ayrıntının müphemliğinden saçaklandığı, kendine görünmezlik zırhı verdiği için yazar ile gelecek arasında da sıkı bir ilişki vardır. Yazar aynı zamanda İlahi bir bellek üzerinden dolaylı yahut doğrudan geçmişe de nüfuz eder. Çocukluğundan kopmadığı için tarihi bizzat yaşar. Böylece o içinde yaşadığı toplumun genel karakteristiğinden farklı olarak şimdiye oturmuş, geçmişi ve geleceği görüş alanında tutan bir bilgeye dönüşür. Sorumluluk sahibi bir yazar gerek içgüdüsel gerekse birikim itibariyle dünyanın nereden geldiğini ve nereye gitmekte olduğunu bilir, bunu eserlerine yansıtır. Elbette bu yansıtma da karmaşık olanın basitleştirilmesi, görünmez olanın görünürleşmesi, tanımlanmaz gibi görünenin tanımlama alanına çekilmesi biçiminde gerçekleşir.
Kötü yazar mı
insanlara daha çok zarar verir, kötü niyetli yazar mı? Bu ikincisi
birincisinden daha tehlikelidir elbette. Kötü yazar, adı üstünde zaten kötü
yazdığı için kötülüğü sadece kendisine zarar verir. Okuyucu tarafından okunmaz,
emek verdiği ürünler kendiyle birlikte belirsiz bir uzama taşınır, silinir
gider. Ama kötü niyetli yazar böyle değildir. Çünkü kötü niyetli yazar iyi yazabilir.
Yazarlık doğrudan doğruya biçimi dönüştürme ustalığına tekabül ettiği için kötü
niyetli bir yazar size sütü kara, karanlığı sütliman gösterebilir. Mükemmellik
ise iyi yazar ile iyi niyetin birleşiminden ortaya çıkar. İyi yazar harika bir
biçimin içine olağanüstü bir içerik yerleştirmekle kalmaz hakikatin elçiliğine
de soyunur. Böylece kendisinden başlayarak insanlık menfaatine ne varsa onları
davet eder masasına ve kötülüğün amansız düşmanına dönüşür. Dünya kötüye
gittiği, nesne insanın hakimi olduğu, kötülük iyiliği susturduğu, para
merhameti linç ettiği için iyi ve iyi niyetli yazar muhaliftir. Zulmün egemen
olduğu süreçlerde hayatı sütliman gösterenler insanlıktan nasibini almamıştır
ve yazarlar buna dahil. Gerçek yazar; çağının içinden geçtiği sürecin bütün
mekanizmalarını çözer, otorite kabul etmeksizin eksiklikleri, aksaklıkları,
hataları muktedirlerin yüzüne vurur. Durun, der, burada bir hata var. Hayır,
der, böyle olmaz. Görün, der, sadece bakmayın. Yeter, der, söz hakikatindir.
Kendini yırtar, parçalar kitlelerin gözlerini açmak, onların üzerindeki
uyuşukluğu atmak için tepinir durur. İyi niyetli iyi yazarların yaşadıkları
çağda cezalandırılması, hapse atılması, sürgün edilmesi ve hayatın kendilerine
zehir edilmesinin sebebi tam olarak budur. Hakikati göstermenin cezası yalanın
hışmına uğramaktır.
İyi ve iyi
niyetli yazarlar tarih boyunca hep çile çekmişlerdir. İki sebepten: Ya içinde
yaşadıkları toplum düzeneğindeki haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik,
liyakatsizlik ve sefalete gönülleri razı olmayarak ütopyalar yazmak suretiyle
veya yine aynı kötülüklerin gelmekte olduğunu haber vererek distopyalar yazmak
suretiyle insanlığın hem vicdanına hem de sağduyusuna dokunmuşlardır.
Eflatun’dan başlayarak Thomas More’a kadar ütopya ve distopya yazarlarının
hemen hepsi bir şekilde yaşadıkları dönemde anlaşılmamışlar, uyarıları dikkate
alınmamış ama kötülüğü gözünden tanıyan devlet otoriteleri tarafından anında
fark edilerek cezaya mahkum edilmişlerdir. Düşünsenize insanlara hayal vaat
etmek de saplanmamaları için onları bataklık konusunda uyarmak da suç olmuş ve
hala da öyle… Tarih biraz da iyiliğin elçilerinin kötülüğün cellatları
tarafından katledilmesinin hikayesi değil mi?
Ütopyalar ve
distopyalar insanlığın ufuk çizgileridir. Birinciler gün doğumunu haber verir
veya hatırlatır, ikinciler günbatımından haberdar ederler. Her iki durumda da
hem toplumun genelinin hem de özellikle içinden doğdukları edebiyat çevresinin
ufuk çizgisinde durur; çağın ruhundan, zamanın nereye doğru akmakta olduğundan,
atmosferin bizi nereye taşıyacağından, bizi nelerin beklediğinden dem vururlar.
Bu sebeptendir ki edebiyat türleri içinde ütopyalar hayatın bütününü karşılama
kabiliyeti bulunan ve sadece içinde bulunulan durumun realizasyonu açısından
değil muhteşem bir sezgi kudretiyle geleceğin nereye doğru evrildiğine yönelik
de bize harika bakış açıları sunarlar.
Ihlamur Kitap,
İdeal Kültür Yayıncılık ütopyalar ve distopyaların insanlık üzerindeki bu
gücünü fark etmiş olmalı ki geçen günlerde Türk ve dünya edebiyatına önemli bir
eser hediye etti: Edebiyatta Ütopya ve Distopya… Editörlüğünü Dr. Gürhan
Çopur’un yaptığı, Hakan Sarı ile Yusuf Koşar’ın yayına hazırladığı bu donanımlı
kitap otuza yakın akademisyenin ütopya ve distopyalara dair görüşlerini,
birikimlerini yansıtıyor. Kapak tasarımı, cildi, kullanılan kağıt kalitesi ve
tekmil görsel sunumuyla gerçekten ruhu okşayan bir yüzey yapısı var eserin.
İçeriği de öyle: Takdim ve Sunuş dışında
iki bölümden oluşan eserin birinci bölümünde ütopya ve distopyaların ontolojisi
ile gramatolojisine, ikinci bölümde ise metodolojik bir bakış ile pratik
zeminine dokunuluyor, dokunulmakla kalınmıyor, konuya dair geniş bir atlas
sunuluyor.
Kitabın nefes
almakta zorlandığı, kağıt kıtlığının yaşandığı böylesi zor bir süreçte bu
derecede güzel bir çalışmaya imza atan Ihlamur Kitap, İdeal Kültür Yayıncılığı
kutluyorum. Pek umudum yok ama böylesi güzel ve kalıcı çalışmalar yapan
yayınevlerinin sayısının artmasını temenni ediyorum. Eğer insanlık
distopyalardan yol bulup bir gün ütopyalara ulaşacaksa bu biraz da onların
sesini duyuran özverili yayınevleri sayesinde olacak.