‘Edebiyat’ın ‘Güzel Adam’ın Veda
Nuri Pakdil, bu ülkenin ve ümmetin değerleri için bir ömür yaşadı ve Rabbine kavuştu. Dün Ankara ‘da sevenleri tarafından ebedî âleme yolcu edildi.
Türkiye’nin son devirde yetiştirdiği büyük fikir, iman ve edebiyat adamlarından biri olan Nuri Pakdil, bu ülkenin ve ümmetin değerleri için bir ömür yaşadı ve Rabbine kavuştu. Dün Ankara ‘da sevenleri tarafından ebedî âleme yolcu edildi. Çırpınan bir yürek, zonklayan bir beyin, inanan bir kalp, hassas bir vicdan ve düşünen bir kafaya sahipti. Gençlerin ona olan ilgisini gördükçe Rabbime hamd ediyordum. Bir ara İstanbul’a kitap fuarına gelmişti. Arkadaşlarımla ziyaret edip kitap imzalatmaya çalıştığımız üstadın etrafı gençler tarafından âdeta kuşatılmıştı. Eserlerini almak istemiştim ama tükenmişti. Başka bir fuarda bu nasip oldu.
Türkiye’de çok güzel şeyler oluyor
Bazıları görmek istemese de Türkiye’de çok güzel gelişmeler oluyor. Evet kitap okunuyor, kültüre, ilme, irfana büyük bir ilgi var. Fuarlar dopdolu. Yürekli, inançlı ve idealist bir nesil yetişiyor. Kimisi sadece olumsuz örnekler verip karamsarlık tohumu ekse de bu algıya kanmamak gerek. Benim gördüğüm hayal değil biricik hakikat. Yeni nesil, kendi değerlerini anlatan yazarlara yöneliyor. Onları okuyor fikirlerinden istifade ediyor. Bu muştu, bu müjde yeter.
Her kitabın ismi köklü bir mesaj içeriyor
Kütüphanemdeki eserlerine bakıyorum: Batı Notları, Sükût Sûretinde, Korku, Ahid Kulesi, Arap Saati, Klas Duruş, Derviş Hüneri, Yazının Epik Resmi Çekildiği Sırada, Kalem Kalesi, Arap Şiiri Güldeste I-II. Her kitabın ismi köklü bir mesaj içeriyor. Her kitap, kültür savaşında âdeta bir kurşun. Yazarın yayıncısı Necip Evlice, ‘Nuri Pakdil, kitapları konusunda çok titizdir. Tashih kabul etmez. Bir ara bir kitapta tashih çıktı diye bütün nüshalarını düzeltip öyle dağıtıma verdik. Defalarca kontrol ettiği, gözden geçirdiği ve artık yayımlanmasına izin verdiği kitaplar için ‘Bu kitabı da namluya sürün…’ derdi” demişti.
Nuri Pakdil yeri gelir yazar/konuşur, yeri gelir susardı. Sadece kelâm edilmez o âlemde, kalem de şanlı askısına çekilmiştir. Nitekim, kendisiyle Edebiyat dergisinde (Şubat 1984) yapılan röportajın bir yerinde bu konuyu açıklığa kavuşturmuş ve “Hiç kuşkusuz, yoğun suskunlukla da kimi süreçlerde, konuşma denli, kelâm denli sert bir muhalefet şerhi düşülebilir.” demişti. Hani bazı ozanlar “Avaz avaz sustum” der ya! Öyleydi Pakdil’in suskunluğu. Sıradan bir söz orucu değildi, esaslı bir duruştu. Bir bakıma hâl dilini öne çıkarmaktı.
Müslümanların ortak sesiydi
Pakdil bir iç aydınlığıydı. Bir öfkeydi bazen, bazen de merhamet ummanı. Bütün duygular bir tarafa o yeryüzündeki Müslümanların müşterek vicdanı, ortak sesiydi. Pakdil için mukaddes yerler, kutsal emanetler vardı. Bir sohbet esnasında ona Kudüs’ü sormuşlardı. Şöyle cevap vermişti: “Utana utana bakıyorum Kudüs resmine. Evet kalbimizle bakıyoruz hepimiz. Bakışıyoruz bakmasına da, ateş’ten bir yaşam çıkarabilecek miyiz bakalım? Kudüs kalbimin üstünde ince bir tüldü; şimdi alınyazımdır.” O şu mısraları kalbiyle yazarak bize mazlum dünyanın sembolü hâline gelen Kudüslü Müslümanları ve Kudüs muhabbetini emanet etmiş bir üstün hikmet adamıydı: “Gel / Anne ol / Çünkü anne / Bir çocuktan bir Kudüs yapar / Adam baba olunca / İçinde bir Kudüs canlanır / Yürü kardeşim / Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin”
İslam’ın çağdaş meselelerini haykırdı
Üstat Nuri Pakdil’in kullandığı kelimeler ve kavramlar arasında özgürlük, alın teri, emek, Ortadoğu, sömürü, emperyalizm ve mülkiyet de vardır. O, belirli bir kesimin istilası altında tutulan bu kelime ve kavramları, en doğru şekilde, yalın hâliyle kullandı. İslam’ın çağdaş meseleler hakkındaki özgün reçetelerine işaret etti ve kurtuluşun bu yolda olduğunu açıkça haykırdı. Böylelikle masum kelimelerin, farklı, maksatlı ve yanlış alanlarda kullanılmasını engelledi. Yazı ustamız, 15 Ekim 2011 tarihinde Hüseyin Su’ya “Yazdığımız kadar yazdığımız yer de önemli.” derken sağlam duruşun önemine işaret ediyordu aslında. 2010 yılında TRT tarafından yapılan ‘Nuri Pakdil Asla ve Daima’ belgeselini seyretmiştim. Yazarımızı belki de en iyi ifade eden iki kelime. ‘Asla’ yılmamak, bırakmamak ile ‘Daima’ okuma ve yazma, yanı sıra mücadele ve direniş…
Mütefekkir Nuri Pakdil’in selamı ile Fethi Gemuhluoğlu’nun selamı arasında köklü bir ruh akrabalığı vardır. Gemuhluoğlu o meşhur Dostluk Üzerine başlıklı konuşma/kitabına şöyle başlar: “Efendim, Evveli, âhiri, zâhiri, bâtını selâmlarım.” Bağlanma kitabını Gemuhluoğlu’na adayan Pakdil’in bu selama cevabı benzer tonda, ağırlıkta ve üst seviyededir. Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın da katıldığı “Necip Fazıl Ödülleri” gecesinde almıştık bu muhteşem selamı: “Sizi antiemperyalist, antikapitalist, antifaşist ve antifiravunist duygularımla selamlıyorum.” Nesilleri yetiştiren Edebiyat dergisi, hangi amaçla yayınlanmıştı? Pakdil, derginin çıkış manifestosunu şöyle açıklamıştı: “1969’da Mehmet Âkif İnan, Rasim Özdenören, Erdem Bayazıt’la birlikte Edebiyat dergisini çıkarmaya karar verdimizde, bizi bu girişime zorlayan etken aslında tekti: Ülkü olarak Batıcılığı seçmediğimizi yalnızca yerli düşünceye ve bunun tüm değer yargılarına bağlı olduğumuzu söyleme.”
Umut dolu bir dünyaya yelken açtı
Star’dan Bedir Acar’ın sorusuna cevap verirken gerçek aydınlığa ve kurtuluşa işaret etmişti: “Dünya, tüm yeryüzü, eninde sonunda, İslami düşünceye doğru, mutlaka evrilecektir. Başka çaresi kalmamıştır. İslam düşüncesi, hasta dünyayı iyileştirecek tek çaredir. Kapitalist toplum, çürük bir ağaca dönmüştür. Kesinlikle göreceksiniz: Büyük çatırtıyla yıkılacaktır. Gelecek, İslam’ındır. Bizler, yeryüzünün umut meşalesiyiz, umut elçileriyiz. Ve de, bu bilinçle, bu dikkatle, bu heyecanla yaşamaktayız.”
15 Temmuz Destanına büyük destek
Vatanperver Nuri Pakdil, alçak FETÖ’cü teröristlerin Türkiye’yi parçalamaya çalıştığı 15 Temmuz 2016 gecesinden hemen sonra şu açıklamayı cesaretle, mertçe ve mümince yapmıştı: “Meşru Yönetime, dolayısıyla Türkiye’ye karşı yapılmaya çalışılan darbe ve darbecileri lanetliyor, kınıyor, ayıplıyorum. Büyük bir direniş gösteren sivil halkımızın yanındayım ve bu direnişi sonuna kadar destekliyorum.”
Nuri Pakdil gençleri çok severdi
Bir gün kütüphanedeki kitaplarına bakar. Çoğunu okumuştur. Başucu kitaplarını ayırır, geri kalanını Edebiyat dergisinin yazıhanesine yollar. Daha sonra bir ilanla bütün kitaplarını gençlere armağan edeceğini ilan eder. Edebiyat dergisinin önünde uzun bir kuyruk oluşur. Gençler bu anlamlı hediye için sıraya girer, bekler ve düşünürümüzden kitaplarını alırlar.
Üstat Pakdil, uzun bir aradan sonra İstanbul’a daha sık gelmeye başlamıştı. Bir ara Eyüpsultan’daki programa katılmış ve hakkındaki paneli dinlemiştim. Üstadın özlü konuşması muhteşemdi. Sohbetin ardından eserlerini imzalattım. “Adaş” diye hitap etti, tebessümü hiç eksik olmadı. Oğullarım Fatih Kerem ile Ömer Faruk’a kitap imzalatırken okudukları mektepleri sordu. O gün, Ankara’da uzun yıllar yaşadığını, bundan sonra gelip İstanbul’a yerleşmesini teklif ettim. “Hayır” dememişti, “Hayırlısı” demekle yetinmişti.
Üstadın 50 civarında eseri bulunuyor
Başlıcalarını analım: Anneler ve Kudüsler, Arap Şiiri, Derviş Hüneri, Edebiyat Kulesi, Klas Duruş, Put Yapımevleri, Sükût Sûretinde, Konuşmalar, Otel Gören Defterler, Günlük, Mektuplar, Ahid Kulesi, Bağlanma, Batı Notları, Biat, Bir Yazarın Notları, Kalem Kalesi, Kalbimin Üstünde Bir Avuç Güneş, Korku, Umut, Arap Saati, Bir Yazarın Notları. Edebiyatın farklı türlerinde kaleme alınmış bu muhteşem külliyatı okumadan modern Türk edebiyatını anlamak ve bu konuda hüküm yürütmek, fikir beyan etmek mümkün değildir. Zira bu eserlerle nesiller yetişmiş ve edebiyat dünyasında var olmuşlardır. Yedi Güzel Adam’ın ilki ve ağabeyi olan Nuri Pakdil’in bütün eserlerini gençlere, bilhassa modern edebiyatımızı tanımak ve anlamak isteyenlere hararetle tavsiye ediyorum.
Nuri Pakdil’in Ankara’da Akay Yokuşu’ndaki Edebiyat dergisi yazıhanesi... Batı Notları basılmış, gençler heyecanla kitapları raflara yerleştiriyorlar. Mutat olduğu üzere bir coşku, bir sevinç... Heyecan içindeki Nuri Pakdil, elini kaldırıp parmağı ile daireler çizerek “çaylar dönsün beyler” diye seslenir. Orada bulunan Mehmet Âkif İnan, gür sesiyle müdahale eder: “Nuri Pakdil, çaylar dansöz mü ki dönsün.” Başta Nuri Pakdil olmak üzere yazıhanedeki herkes kahkahayla güler.
Kalem ve kelâm ustası
TRT’nin yayınladığı “Yedi Güzel Adam” filmi, dikkatleri değerlerimize çekmişti. Kitap fuarlarına katılan Pakdil bir sevgi halesi oluşturmuştu. Kalem ve kelâm ustası büyüğümüzle ilgili olarak yurtiçinde ve dışında bir çok panel ve sempozyum yapılmış, kıymetli tebliğler sunulmuştu. Kendisine uzun yıllar niçin sustuğu sorulduğunda, “Her zaman sükutu seçtik ama ‘susmadık’. Bizim sükutumuz, bambaşka bir konuşma biçimidir. Nuri Pakdil, tüfeğini her koşulda elinde tutmasını bilmiştir.” diye cevap vermişti. Elhak doğrudur. Pakdil, sükutu seçtiğinde bile mesajlarını haykıra haykıra verebilmiş bir kılavuz adamdı.
Karakoç’la buluşma rüyası
Eyüpsultan’daki o unutulmaz gecede, yakın talebesi, dostu, yayıncısı Necip Evlice’ye “Nuri Ağabeyi Sezai Karakoç’la buluştursak ne güzel olur. İki kadim dost, iki büyük dost kucaklaşsa ve muhteşem bir fotoğraf verse...” Necip Bey, “İyi olur, bunu düşündük ama şimdi değil, ilerde inşallah ...” demişti. Keşke bazı düşünceler ertelenmese... Kısmet olmadı. Ama zaten her ikisi aynı davanın iki büyük öncüsü olarak hep aynı saftaydı. Yanyana, omuz omuzaydı. Dünyada ruhen beraberdi, ahirette de inşallah Hazret-i Peygambere komşu olacaklar. O edebiyatı ciddiye alan, fikri önceleyen büyük bir dava, ahlak, fazilet ve medeniyet adamıydı. Bir ideal, mefkure ve iman eriydi. “Kalem, benim Kale’mdir!” diyen büyüğümüz, muhteşem bir çınar, sağlam duruşlu, muhkem tavırlı âbide şahsiyetti. Nuri Pakdil ağabeyimize, ustamıza Allah’tan rahmet diliyorum. Ruhu şad, kabri nur, mekânı cennet, menzili mübarek, makamı âli olsun.