Edebiyatın Divaneleri
Toplum
tarafından zaman içerisinde belirlenen, kalıplaşan kurallara uymadıkları,
davranışlarında, söylemlerinde intizam bulunmadığı gerekçesiyle
ötekileştirenler ya da bir biçimde toplum bünyesine dâhil edilmeye çalışılanlar
arasında “mecnun”, “deli” , “divane” , “meczup” gibi sıfatlarla anılan
bireylere de sıklıkla rastlanılmaktadır.
Şiir, hikâye, roman, deneme,
hatıra, masal türleri içiresine her konu girdiği gibi ‘delilik’ mevzusu da
edebiyatın konusudur. İzzet Paşa Vakfı’nın yayını Bizim
Külliye dergisi her sayısında farklı bir konuyu dosya haline getirerek edebiyat
dünyamıza yeni sayfalar eklemeye devam ediyor. Sahipliğini Elazığ İzzetpaşa Vakfı
Adına Prof. Dr. Necip İlhan’ın üstlendiği dergide, Yazı İşleri
Müdürlüğünü Mustafa Yalçın, Genel Yayın Yönetmenliğini Nazım
Payam, editörlüğünü ise Kemal Batmaz yaptığı dergi
aksamadan yayınlanıyor.
Yahya Akengin, Sadık K. Tural, D. Mehmet Doğan, Muhammet Enes Kala gibi aşina isimlerin
yanı sıra karikatürleriyle Osman
Suroğlu yer aldığı Bizim Külliye
son sayısında “Edebiyatta
Delilik” konusu ele alınmış.
Dosya konusu derginin teknik servisinden bir görevlinin Bedia Tuncer’in derlediği ve1964 de basılan “Akıl Hastalarının Yazdıkları Şiirler/ İnilti” kitabının fotokopisini getirmesiyle başladığını Nazım Payam’ın yazısından öğreniyoruz. Kapak deseninde karasinek bulunan İnilti ’deki şiirlerden de örnekler verdiği ön yazısında Payam deliliği tanımlamak için lügate bakma ihtiyacı hissettiğinden bahisle delilik ve delilerin her zaman yanımızda, yöremizde bulunduklarını ifade ediyor. Hatta “Delilik olgusunu psikolojik bir vaka olarak masaya yatırmasına, çoklukla kulak tıkamışız” cümlesiyle modernizmi de tenkitten de geri durmayıp deliliğe manevi bir boyut kazandırdığımızı ifade edip Muhyî mahlaslı mutasavvıf şairlerimizden, Gören bizi sanır deli/ Usludan yeğdirdelimiz mısralarını aktardıktan sonra inanç geleneğimizde akılla, deliliğin sınırlarına işaret eden kuşatıcı bir örnek olduğunun altını çiziyor.
Öte
yandan Dede Korkut Hikâyelerindeki Deli Dumrul’un isminin başındaki deli
sıfatının bize göre pervasız, ölçüsüz bir meydan okuyuştan samimi imana
erişmenin bir sembolü olarak görülmesi gerektiğine dikkat çekerek edebiyatımızın
deliliği ve delileri felsefi ve psikolojik düzlemde ele almaya elverişli bir
zeminde ele almak istediklerini ifade ediyor.
Öğretmen
Bedia Tuncer, 1961-64 yıllarında Bakırköy Akıl ve Sinir Hastalıkları Hastanesine
Millî Eğitim Müdürlüğü tarafından görevlendirilmiş, orada bazı hastaların acılarını,
isteklerini şiirle dile getirdiklerini görüp ‘sisli, bulutlu dünyalarına nurlu
ve ışıklı küçük bir pencere açabilmek ’cümlesiyle açıklamış. Nezaketen de
isimlerini vermeden yayınlamış. Mesela: 33-B, Y... K...
“Zorba
kız kaçırır,
Kamarot
kurşun kaçırır
Zengin
hanım kürk kaçırır
Ağa
koyun kaçırır
Orman
eşkıyası kütük kaçırır
Ve
sonunda kaçırmak için bizlere
Elbette
akıl kalır.”
Deliliğin/divaneliğin
toplum yapımızda farklı konumlandırılması atasözlerinden deyimlere, efsanelerden
masallara kadar pek çok sözlü kültürürününde görülmektedir ki, bu konuda Elazığ
özelinde geçtiğimiz senelerde Necati
Kanter’in “Bizim Şehrin Divaneleri”
kitabından sonra böylesi derli/toplu bilgilendirme ile Bizim Külliye
arşivlerimizde yerini almış oldu. Emeği geçenleri takdir ve tebrik ediyorum
ve’s-selam.