Dolar (USD)
34.02
Euro (EUR)
37.98
Gram Altın
2830.97
BIST 100
9975.61
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

25 Şubat 2019

Edebiyatı var etmekten, edebiyatla var olmaya

Ankara ATO’da trafik akışını sekteye uğratan fakat sadırlara umut zerk eden bir insan seli var günlerdir. İnsanlarda kitapların beklediği ve özlediği bir alaka var. Çocuklarının ellerinden tutarak mütemadiyen alışveriş merkezlerine akın eden çoğunluğun, çocuklarının ellerinden tutarak kitaplara yürümesi taptaze bir ümit ışığı… Bu tavır, kitaplara duyulan ilgi ve muhabbetin zannedildiği kadar az olmadığının en büyük ispatı. Ki onlar, içimizdeki hayatı besleyen, önümüzdeki hayatı besteleyecek olan en değerli yoldaşlar.

Mizacımın gereği güzellik bulduğum bir iklimde, kötülükleri görmemeye çalışırım. O sevdaya ticari kaygılar, benlik yarışları, karakter ve hedef sapmaları girmişse de bütüne bakmak için gayret sarf eder, gözlerime acıtırcasına sokulan detaylar karşısında –genelde-susarım. Fakat özellikle son dönemde daha sık duymaya başladığımız “edebiyata hizmet” ifadesinin zikir hâline getirilişi ve bunun, bilhassa yaptıkları hizmetten ciddi muratlar uman insanlar tarafından söylenmesi, artık bu kör cesaret karşısındaki sükûtumu bir zaaf olarak değerlendirmeme neden olmaya başladı.

Ortada Türk kültür ve edebiyatına ömür vakfeden, nitelikli okumalar yapıp nitelikli eserler veren, edebiyat ilmini belleğe zerk etmekle kalmayıp kalbine üfleyen, okumayla uyuyup okumayla uyanan, hayatının en değerli anlarını onunla hemhal olmaya adayan bu kadar kıymet, bu kadar üstat var iken “edebiyata hizmet” in Türkçeyi katledenler, okumaktan çok yazanlar, taklitle yol alanlar, beklenti ve çıkarları için yalanla, riyayla, kul hakkıyla dünya üzerinde dolandıkları herkesçe malum olanlar ve edebiyatı çirkinliklerine kalkan olarak kullananlar tarafından bu kadar fütursuzca dillendirilip yazılması hakikat ehline ve hakiki edebiyatçılarımıza hakarettir. Cehaletin zirve yaptığı, “al gülüm ver gülüm” uğruna yaptıkları ve yazdıkları ile edebiyata ihanet edenlere göz yumulduğu ve kendini yetiştirip ruhunu besleyememiş insanların kürsüye taşındığı böyle korkak bir dönem, şüphe yok ki edebiyatın ruhunu zedelemektedir. Fakat unutmamak gerekir ki zamanın gerçek emekçilere geç de olsa hakkını teslim etmek ve usulsüzlükler üzerinden örtüyü kaldırmak gibi bir özelliği de vardır. Yarına kalacak, sabah ışığına varacak olanlar bu hazin tablolar değildir.

Türkçeyi doğru düzgün kullanamayan, yazım kurallarına riayet etmeyi bilmeyen, şiir okumadan şiir yazmaya kalkışan, gazete ve dergi kültürü olmadan yazı yazdığını sanan ve kendi kendini devleştiren insanların sosyal medya hesaplarında “popüler kültür” diye feryat etmeleri ve “edebiyata hizmet” naraları atmalarının elle tutulur tarafı yoktur.

Bizlerin bırakın “edebiyata hizmet” kıvamına gelebilmesini, bu yola çırak olabilmesi için bile daha kırk fırın çile yemesi, binlerce sayfa okuma yapması gerekmekte. Aksi bir durum davası uğruna gözlerini kaybedenlere, yürüyüşünü “çile”si kılanlara, zindanda takvim sayanlara, edebiyatımıza ciddi isim ve eserler bırakanlara, ayrıldığı hâlde kalanlara ve onların izinden yürüyen tevazu abidelerine haksızlık olur. Kişinin kendini ve eksikliklerini fark edebilmesi, “henüz yolun başındayım” diyebilmesi, haddini bilmesi kadar önemlidir. Bir hakikat elçisinin elimizden tutarak bizi ayna ile buluşturması ve boşluğumuza karşılaştırması an meselesidir.

İnsanlar, başka kalplerin onları koyduğu yerden çok uzak. Edebiyat ise bundan muaf… İnsanla var olmasına rağmen onun en idealize edilmiş yanlarını yansıtması ve ona gerçek manada bir okul olabilmesi açısından önemli. Kendisine hizmet edildiği düşünülen kültür ve edebiyat hayatının, şişirilmiş benliklere, çıkar savaşlarına, sahte samimiyet tezahürlerine, özellikle yükseltilip sivriltilen vitrin isimlere ve bunların kurtarıcılığına ihtiyacı yok. Bizim incelip güzelleşmek, kalp seviyemizi daha iyi bir noktaya taşımak için ona ve sözün ustalarına ihtiyacımız var.

Selam ile.