Dolar (USD)
34.54
Euro (EUR)
35.93
Gram Altın
3002.64
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
10 Eylül 2023

Edebiyatçılar Mektuplaşıyor mu?

Şair ve yazarların mektuplaştığı bilinir. Eskiden öyleydi ama modern zamanlarda posta memurları, edebiyatçılara artık mektup taşımıyor.

Mehmet Nuri Yardım

Mektuplarda yazılanlar ne güzeldir. Bir mânimiz mektubun önemini şöyle dile getirir: “Değirmen üstü şakşak/Küsülüysek barışak/Aramızda dağlar var/Mektup ile konuşak” Eldeki ilk mektuplar İlk Çağ’da, Mezopotamya’da ve eski Mısır’da kil tabletlere, papirüslere yazıldı. Batıda kâğıdın bulunmasıyla yaygınlaştı. Mektup 17. yüzyıldan itibaren gelişti. Avrupa’da ilk olarak Fransa’da görüldü.

Arapçada yazılmış şey anlamında olan mektup, Farsçada ‘name’ diye adlandırıldı. Eski Anadolu Türkçesinde mektuba ‘bitik’ denildi. Geçmişte mektuplara ‘Hu’ (O) diye başlanırdı. Burada kastedilen Yaradan, yani Allah’tır. Esasında bir haberleşme vasıtası olan mektup, zamanla edebiyat türleri arasına girdi. Birçok edebiyatçı, edebî meseleler hakkındaki duygu ve düşüncelerini mektuplarla duyurdu.

Bazı kişiler mektuplarında edebî mevzulara temas etmez, fakat yazılış bakımından insana bedii zevk verecek bir üsluba sahip. Kimi edebiyatçılar da edebî tetkik veya tenkitlerini mektup tarzında yazar. Mektuplar tanınmış edebiyatçılar arasında olduğu kadar bilinmeyen bir şahsa da yazılabilir. Bazı yazarlarımızın hayatlarını ve yaşadıkları maceraları, dostlarına yazdıkları mektuplardan öğreniriz. Bunlar çok değerli olup edebî vesika hükmündedir. Edebî mektup, hem edebiyat tarihi için hem de kültür tarihi bakımından son derece önemli. Çünkü bu metinlerde yazarların olaylara ve kişilere bakış tarzını görürüz.

Eski Yazarlar Mektubu Severdi

Tanzimat devrinin meşhur şair ve yazarı Namık Kemal’in gerek edebî mektupları, gerek Magosa’da sürgünde bulunduğu zaman dostlarına pek çok mektup yazmıştır. Namık Kemal ve Abdülhak Hâmid birbirleriyle mektuplaşmışlardır. İbrahim Şinasi, Ziya Gökalp ve Yahya Kemal’in mektupları da çok değerlidir.

Mektuplar basın aracılığıyla halka hitaben de kaleme alınabilir. Fuzûlî, Abdülhak Hamit, Ömer Seyfettin, Ahmet Hamdi Tanpınar ve Sâmiha Ayverdi’nin mektupları zevkle okunuyor. Ayverdi’nin yazdığı 3 binden fazla mektubu arasında yayımlananlar çok azdır. Son yıllarda bu mektuplardan 8 cildi kitaplaştı. Muallim Naci hayattayken mektuplarını derleyip kitaplaştırdı. Cahit Sıtkı’nın Ziya Osman’a yazdığı mektuplar çok iyi örnek. Bu mektuplar Ziyaya Mektuplar adıyla yayımlandı. Kemal Tahir, Nâzım Hikmet, Ahmet Hamdi Tanpınar, Yaşar Nabi’nin Dost Mektuplar ve Mehmet Kaplan’ın Âli’ye Mektuplar adlı eserleri vardır. Sezai Karakoç, Nuri Pakdil, Cahit Zarifoğlu, İlhan Geçer ve Mehmet Çınarlı’nın mektupları, edebiyat tarihimiz açısından dikkat çekici bilgiler taşıyor.

En Büyük İletişim Aracıydı

Geçmişte mektup, insanlığın en büyük iletişim aracıydı. Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed’in Heraklis’e ve diğer bazı ülkelerin yöneticilerine yazdığı mektuplar biliniyor. Bunlar bir bakıma İslamiyet’e davet mahiyetindeydi. Mevlâna, gelinine, İbrahim Hakkı Hazretleri eşlerine mektuplar yazdı. Padişahlar bazı ülkelerin krallarına mektuplarla hitap ettiler. Yazarlar arasındaki mektuplar revaç bulmuştur. Bir de âlimler ve mutasavvıflar arasında süregelen mektuplaşmalar vardır. İmam-ı Rabbani’nin Mektubat isimli eseri yüzyıllardan beri okuna gelmektedir. Birçok tasavvuf ehli, müritlerine yazdıkları mektupları, Mektubat (Mektuplar) adıyla kitaplaştırdı. İmam-ı Gazali’nin “Eyyühel Veled” (Ey Oğul) diye başlayan mektupları mühimdir. Bediüzzaman Said Nursi, “Aziz kardeşlerim” diyerek talebelerine mektuplarla hitap etti, düşüncelerini bu şekilde ifade etti. Risale-i Nur Külliyatı’nın Mektubat’ı ve Lahikalar’ı vardır.

Bugün Daha Çok Mektup Yazılıyor

“Bugün şair ve yazarlar, birbirlerine geçmişten daha çok mektup yazıyorlar.” desem bazıları buna inanmayabilir. Ama bu kesin! Rahatlıkla ispatlayabilirim. Kendi adıma söyleyeyim, mektup yazıp göndermeyi ve mektup alıp okumayı çok sevdiğim hâlde geçmişten kalan mektupların sayısı çok sınırlıdır. Asker ve gurbet mektupları ile ailelere gönderilen mektupları kastetmiyorum tabii. Şairlere, yazarlara, akademisyenlere ve sanatkârlara gönderdiğim mektupların ve aldığım cevapların sayısı fazla değil. Ama bugün öyle değil. Bugün neredeyse her gün en az beş on mektup alıyor, bir o kadarını gönderiyorum. Bu nasıl mümkün olabiliyor peki? Tabii ki ‘elektronik mektup’lardan bahsediyorum. İnternet üzerinden veya cep telefonuyla gelen ve giden mektupların haddi hesabı yok. Çoğu kısa ama olsun. İrtibatı sağlıyor ya! Üstelik bu mektupların fazla bir zahmeti yok. Kâğıt alıp doldurmanıza, zarfa koyup dışarı çıkmanıza, postaneye uğrayıp pullamanıza ve sonra ücretini ödeyip göndermenize gerek yok. Bilgisayar masanızda klavyeye oturursunuz veya cep telefonunuzda tuşlara basarsınız, olur biter. Mektubunuz, muhatabınıza ulaşmıştır. Cevabını da haftalar sonra değil birkaç dakika sonra en fazla birkaç saat içinde alırsınız. Elektronik posta yollamışsanız, cevap almanız bir günü geçmez genelde. Ne kadar kolay ve rahat değil mi?

Mektup Arşivi

Geçmişte değer verdiklerimizin mektuplarını saklardık. Doğrusu da budur. Bu değerli evrak, şahsi arşiv oluşturmak için saklanmalı. Ancak modern zamanların mektuplarını da, yani elektronik mektupları da muhafaza etmek lazım. Benim böyle bir arşivim var şükürler olsun. Mektuplaştığım hocalarımın, dostlarımın, arkadaşlarımın, meslektaşlarımın ve talebelerimin dosyalarından oluşan zengin bir arşivim vardır. Hepsinden bahsetmem mümkün değil elbette. Ama en azından günümüzün kıymetli hikâyecilerinden Recep Seyhan’la elektronik ortamda yaptığımız mektuplaşmadan birkaç örnek vereyim.

Bir paylaşımda Beyazıt Çınaraltı’nın sembol siması şair Hüseyin Avni Dede’den bahsetmiştim. Recep Hoca’dan hemen kısa bir mektup gelmişti. Seyhan, Dede’nin 60 yıllık ömrünün çınarın dibinde geçtiğini söylüyor ve ilave ediyordu: “Bir de Fatma Hanım vardı, kültürel etkinliklerin müdavimlerinden. Müdahale ederdi ortamlara; bayrak kalpaklı madalyalı... Bir de Hamal İbrahim Bey vardı, şair... Bu üç insanı yazmak gerekiyor. Bu da sana düşer.”

İçini Dökenler

Recep Seyhan duyarlı bir sanatçı. 6 Şubat’taki Asrın Depremi’nden sonra dostu Şerif Aydemir’in durumunu merak etmiş ve şu satırları bana yazmıştı: “Mehmet Bey, Şerif Aydemir’in yakınlarından kayıp olan var mı? O Elazığlı yanılmıyorsam, öyle değil mi?” Hikâyecimiz bir yazım üzerine şu satırları yollamıştı: “42-43 yıl önce üniversitede beş arkadaş, yaşayan yazar ve şairleri evlerinde ofislerinde ziyaret ederdik. Ahmet Kabaklı, Cemil Meriç Necip Fazıl Burhan Felek, Sezai Karakoç gibi. Okuduğumuz kitapları birbirimize okutur sonra tartışırdık o kitabı. Paramız olmadığı için bu şekilde bir tasarruf da olurdu. Ayrıca İstanbul’un en ücra köşelerinde bile, neresinde bir hazire, cami ve tarihî mekân varsa her yere beraber gitmişizdir.” Seyhan, 2008’de Sanatalemi.com.tr sitesine yazıyordu. Bana o yıl yolladığı kısa mektup: “Selam ile. Mehmet Bey

Dursun Bey’le ilgili çoktan yazmayı düşündüğüm bir yazımı adresinize gönderdim. Sevgi ve saygılarımla.” Tabii bu mektuplarda, kültür, sanat ve yayın gündeminden bahsedilir; dergilerin yeni sayılarından, çıkan eserlerden ve tezgâhtaki kitaplardan da söz edilir.

2-edirne-seyahati-recep-seyhan-serif-aydemir-muhsin-duran-mny_1e319be2ff4023d72414c1706a55d170.jpg

Foto- 2) Muhsin Duran, Recep Seyhan, Mehmet Nuri Yardım ve Şerif Aydemir, Edirne seyahatinde. (Sağdan itibaren)

Yarım Asırlık Dostluklar

Velhasıl mektuplar, elektronik de olsa hakikaten faydalı ve gereklidir. Recep Hoca’dan birkaç mektup yayınladım. Kısa bir süre önce hesabımda paylaştığım sonra da kendisine yolladığım mektup ise şöyleydi: “Dün kadim dostlarla Fatih’teki tarihî bir medresede sohbetteydik. Belli bir yaşın üstünde olanlar katıldığı için baktım bazı dostluklar yaklaşık yarım asrı bulmuş. Düşünebiliyor musunuz 50 sene boyunca dost kalabilmek! Şimdiki zamane arkadaşlıkları bazen aylar bile sürmüyor. Allah hepimize hakiki dostlar nasip etsin. Bu sağlam dostluğa bir örnek vermek istiyorum: Dursun Gürlek, Recep Seyhan ve Muhsin Duran… Yarım yüzyıldır muhabbetlerini aşkla, şevkle devam ettiriyorlar. Ne güzel! Hepimize örnektir onlar. Üç hocamıza ve ailelerine sıhhat, afiyet, huzur ve ömürlerine bereket diliyorum. Demek ki biz de yakınlarımıza böyle sağlam bağlarla bağlanmalıyız. Bir söz, bir şaka üzerine hemen küsüp darılmamalıyız. Bahaneler uydurup yollarımızı ayırmamalıyız. Ne buyurmuş büyüklerimiz: “Önce refik, sonra tarik” Yani önce yol arkadaşın olacak! Yol arkadaşı iyi olduktan sonra cümle çileli yolların mihneti sabırla çekilir. Herkese hayırlı yol arkadaşları ve yolculuklar diliyorum.”

3-recep-hoca-ve-dostlarla-kubbealtinda-1_58618bc236814ec6dd71e23f01bcd365.jpg

Foto- 3) Edebiyat dostları Kubbealtı’nda (sağdan): Dursun Gürlek, Mehmet Gürlek, Recep Seyhan, Mustafa Nadir Önay, Mehmet Nuri Yardım ve Muhsin Duran.

Aslında her yazarın kaleme aldığı gazete yazısı da bir bakıma okuyucuya yollanmış bir mektup sayılmaz mı? Öyleyse bu mektubumun son satırlarında, Recep Seyhan Hocamızın Hece Yayınları’ndan yeni çıkan üç eserini size müjdeleyeyim. Bilahare ayrıntılı bahsetmek istediğim bu kitapların şimdilik sadece isimlerini vereyim: Bir Sepet Hayal, Zongo’nun Değirmeni, Bana Hikâye Anlatma. Herkese kitaplı, mektuplu, güzel ve anlamlı bir hayat diliyorum.