Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
20 May 2024

​Edebiyat camiasında iletişim

Duygu ve düşüncelerimizi çeşitli yollarla başkasına aktarmaya iletişim diyoruz. Aslında selamlaşma üzerine yazmak istiyordum, konuyu birazcık daha genişleterek edebiyat camiasındaki her türlü iletişimi ve etkileşimi masaya yatırmak ve bunun üzerine yoğunlaşmak istedim. Buyurun, birlikte değerlendirelim.

İletişim vasıtalarının çeşitlendiği ve her türlü iletişimin oldukça kolaylaştığı bir çağda yaşıyoruz. Zaman çok hızlı ve biz bir çok yere, olaya ve insana yetişmeye çalışıyoruz. Her birimizin kendi dünyasını meşgul eden çokça işi ve uğraşı var. Her birimize sorulduğunda, yoğunluğumuzu ve zaman bulamadığımızı söylüyoruz. Ancak tüm bu yoğunluğa rağmen birbirimizden esirgemememiz gereken asgari davranışlar olduğunu da baştan söyleyelim.

Bu girişten sonra konuyu daraltarak muhataplarımız olan edebiyat camiasındaki kişilere getirelim. Her mizacın var olduğu ve oldukça hassas ruhların bulunduğu bu camiada yol yürümek çok meşakkatli ve çok incelik gerektiren bir hâldir. Mekânların uzaklığının öneminin kalmadığı, ulaşımın kolaylaştığı bu çağda bir araya gelmek, dertleşmek, tebrikleşmek, yardımlaşmak, mutlulukları paylaşmak, üzüntüleri hafifletmek zor olmasa gerek. Elbette şunu da demiyoruz, herkese yetişelim, herkesin hayatında yer alalım veya herkes bizim hayatımızda yer alsın, bizi görsün, bizi arasın, bize dokunsun, bizi dinlesin, bizi alkışlasın, bize selam göndersin. Ne var ki dünya yansa umurunda olmayanlar gün geliyor alkışlanmak istiyorlar. Değerinin bilinmesini bekliyorlar. Hayatın odağında olmak isteyenlerin başkalarını hiç görmemesi sizce nasıl bir durumdur? Kırılgan ruhların bulunduğu edebiyat camiasında farkında olalım olmayalım gözümüzden kaçan sahneler olabiliyor. Ancak bunu bilinçli yapmıyorsanız telafisi mümkün hâllerdir bunlar. Oysa durum gözden kaçma, dalgınlığa gelme hâli midir? Yoksa bile isteye, planlı bir yok sayma niyeti midir? Burada amacımızın niyet okumak olmadığı anlaşılmıştır. Derdimiz bu eksikliğin, insanı yalnızlaştıran ve huzursuz eden iletişimsizliğin ortadan kaldırılmasıdır. Kötü mü olur, daha iyi anlaşılsak, daha çok selamlaşsak, daha çok dosta ulaşsak, daha çok dostun hâlini bilsek? Neyimiz eksilir, neyimiz artar? Hem bunu yapmayıp hem de ortalıkta vâveylâ koparmanın izahı veya samimiyeti var mıdır?

Geliniz efendim, yüzleşmeye kendimizden başlayalım. Kim bilir, belki de kendimize de selam vermiyoruzdur, kendimizi bile tanımıyoruzdur. Öyle bir çağdayız ki bizi, değerli olan her şeyden uzaklaştırıyor, koparıyor. Bize düşen inatla muhabbet hatta ifrat derecesinde muhabbet!

Konuyu veya derdimizi birazcık daha somutlaştırmak gerekirse bilhassa sosyal medya üzerinden örnekler sunabiliriz. Günümüzde iletişimin en yaygın hâli sosyal medyada gerçekleşiyor. Her birimiz bizzat yönettiğimiz hesaplara sahibiz. Bu hesaplar üzerinden sosyal ağımızı genişletiyoruz. “Takipleşmek” diye bir kavram çıktı. Bu takipleşmek içinde neleri barındırıyor? Görünürde basit bir etkileşim gibi algılansa da takipleşmek, hepimizi ilgilendiren ve hepimizin dünyasını, psikolojisini, itibarını, kaygılarını, beklentilerini ortaya koyan bir iletişim durumu olmuştur. Çünkü kendimize ait gelişmeleri bu mecralar üzerinden duyuruyoruz. Bizi uzaktan yakından tanıyanlar, tanımayanlar; dost bilenler, bilmeyenler; kendilerine yakın görenler, görmeyenler; sevenler, sevmeyenler; takdir edenler, etmeyenler; kıskananlar her kimse bu mecrada onlarla iletişim hâlindeyiz. Bunların çoğu muhatap kitlemiz. Sosyal medyanın içimize bu kadar girdiği bir zaman diliminde bundan kaçmak, buralardaki iletişimlerden uzak durmak mümkün olmuyor. Zamanın hızla geçtiği günümüzde bu imkân dolayısıyla hem ekonomik hem de verimli olabilecek bu iletişimden hepimiz faydalanıyoruz. Peki, buraya her şeyi dahil etmeli miyiz? Hayatının tüm serencamını ortaya koyanlar ile gerçekten bilinmesini istediği bazı gelişmeleri ortaya koyanlar arasında da bir ayrım olmalıdır. Burada seçici olmak gerektiğini söylemeye lüzum bile yoktur. Ancak dert başka. Evet, daha sadede gelelim mi? Buyurun o zaman.

Edebiyat camiasında dikkat çeken paylaşımlar üzerinden konuyu açıklığa kavuşturarak söyleyeceklerimizi söylemiş olalım. Efendim, her birimiz edebiyat camiasında çeşitli mecralarda görünüyoruz, üretiyoruz, bulunuyoruz. Yazdıklarımız, söylediklerimiz paylaşılıyor. Özellikle edebiyat dergilerindeki eserlerin paylaşımı ve yeni bir eserin duyurulması, birtakım toplantıların, söyleşilerin ilanı, daveti ve bu programlar sonrasındaki görüntülerin paylaşılması, değerlendirilmesi, bunlar üzerine konuşulması bu camianın bir gerçeğidir. Hepimizin bir derdi var; muhatap bulmak, muhatap olmak. Şunu söyleyenlere inanmak zor geliyor: “Ben yazacağımı yazar, kenara çekilirim. Sonrası beni ilgilendirmez.” Başı da sonu da faili ilgilendirir. İnsanız. Selam vermeye de almaya da ihtiyaç duyarız. Ancak bu camiada bazı tipler var ki kendilerini yüce bir dağın zirvesinde sanarak aşağıya doğru bakıyorlar. Ya onlar kendilerini özellikle soyutluyor ya da biz onları anlayamıyoruz. Muhakkak herkesin bir hikâyesi var, yorgunlugu, tecrübesi, pişmanlığı da var. Ancak ne olursa olsun insanlığın gerektirdiği bazı davranışları sergilememenin izahını bulmakta güçlük çekiyoruz. Ha, şu da var: Sürekli suistimal edilmiş ve yorulmuş insanlarımızın kendilerini kenara çekmeleri, bu iletişime dahil olmamaları. Bunu da saygıyla karşılamak lazım. Bizim burada anlatmaya çalıştığımız durum bu istisnadan ayrıdır.

Şimdilerde Ömer Erdem’in “Günler Çözüldükçe” isimli hatıra/deneme türündeki eserini okuyorum. Erdem, eserinde yer yer hatıralarını da aktarıyor. Bunların bir kısmını kendisinden de dinlemiştim. Edebiyat camiasındaki iletişimi, bağı, bazı hâlleri, yakın dostlukları ve bu dostlukların nasıl kurulduğunu ve yaşadığını bu eserde görmek mümkün. Bir insanın iç dünyasını anlamak için onun yanında olmak, ona yakın olmak, onun derdini, hayalini, söylediklerini, söyleyemediklerini, yaşadıklarını, yaşayamadıklarını bilmek gerekmez mi? Erdem, merhum Karakoç’u tanıyabilmek için yeterli bir yakınlık kurmuş, ilgiyle onu takip etmiş.

Gelelim, bize! Biz yani edebiyat camiasının neferleri, biz, kime yakınız? İnsana uzak olan, kime yakındır? Herkesi kendi evreninde yaşamak sınavıyla baş başa bırakmak mümkün müdür? Kimseyi yargılamak, birilerini işaret etmek değildir amacımız. Bu yazının muhatabı öncelikle kendimdi. Kendim için yazdım,kimseye gönderme de değildir. İletişim dedik ya belki de gönderme yapmaya, birilerini işaret etmeye gücüm yoktur, yorulmuşumdur. Çünkü herkes alıngan ve haklı! Yine de herkese selam göndermekten yorulmadığımı, en güzel iletişimin selamlaşmak olduğunu, en büyük ve kalıcı eserin de dostluk olduğunu söylemek istiyorum. Gerisi lafügüzaf.