Edebî mahfillerden arda kalanlar
Ahmet Uysal’ın Ben de Çay Parası Ödüyorum isimli eserinde, Türkiye’nin son 40 yılının ilim, fikir ve sanat dünyasına ışık tutuluyor.
Edebî
mahfiller, yani ilim, kültür ve sanat meselelerinin konuşulduğu mekânlar ne
kadar güzeldir. Bunu en iyi, ancak bu ocakların takipçileri, tiryakileri bilir.
Eski edebî mahfiller hakkında edebiyat araştırmacıları ve kültür tarihçileri, önemli
incelemeleri yapıyor, mazide yaşananları âdeta günümüze aktarıyorlar. Esasen
eski mahfilleri, birçok şair ve yazarın hatıralarında, kitaplarında veya
kendilerine yöneltilen sorulara verdikleri cevaplarda bulabiliyoruz.
Şair ve Yazarların Mekanları
Edebî
mahfiller dün vardı, bugün de İstanbul’un muhtelif semtlerinde ve bazı
şehirlerimizde devam ediyor. Edebiyat Fakültesi’nde okurken hocalarımız,
Beyazıt Camii’nin bitişiğindeki “Küllük”ten bahsediyor, müdavimi olan şair ve
yazarlardan söz ediyorlardı. 1950’li yıllarda devrin meşhur kalem erbabı,
âlimleri ve sanatkârları burada bir araya gelip sohbet ediyormuş. Romancı Tarık
Buğra da yazılarında da Küllük’ten bahsetmeyi ihmal etmez. Zira buranın sıkı
müdavimlerindendir. Küllük’ten sonra “Marmara Kıraathanesi”nin adı geçer hep.
Bilhassa Mehmed Niyazi, Üstün İnanç, Reşat Şen, Ahmet Nuri Yüksel ve diğer
büyüklerimiz burayı yıllarca bize anlattılar. Beyazıt’taki Marmara
Kıraathanesi’ne 100’den fazla “Marmaratör”ün devam ettiğini öğreniyoruz. Bu
meşhur kahve ve diğerleri hakkında rahmetli Mehmed Niyazi ve Ahmet Güner Elgin
eserler yazdılar. Cem Sökmen ve Turgay Anar da devamını getirdiler.
İstanbul’da ki Edebiyat Mahvilleri
Edebiyat
mahfilleri genelde merkezi semtlerde kurulmuştur. İstanbul Suriçi’nde daha
ziyade Fatih, Vezneciler, Beyazıt, Divanyolu ve Bâbıâli’de tesis edilmiştir. Vezneciler’de
“Yavrunun Kahvesi”, Beyazıt’ta “Küllük” ve “Marmara Kahvesi”, Yeniçeriler
Caddesi’nde “Erenler” veya namı diğer Çorlulu Ali Paşa Medresesi, yanı başında İLESAM
(Sinanpaşa Medresesi), daha sonra Kızlarağası Medresesi, Türkocağı ve
Süleymaniye… Tabii bunların yanı sıra, Fatih muhitinin dışında Üsküdar,
Kadıköy, Beşiktaş gibi ilçelerde de farklı grupların edebiyat ve sanat
mahfilleri kurulmuştur.
Biz de Bir Mahfil Kurduk
Herkes
kurar da biz geri kalır mıyız? Biz de 4 Mart 2008 tarihinde İstanbul
Cağaloğlu’nda bir edebiyat mahfili oluşturduk. Arkadaşlarla Edebiyat Sanat ve
Kültür Araştırmaları Derneği’ni (ESKADER) kurduğumuzda gayelerimizden biri ‘edebiyat
mahfili’ne sahip olmaktı. İlk olarak, kültür sanat camiası için “Bâbıâli
Sohbetleri”ni ihdas ettik. Yaklaşık on beş yıl boyunca Cağaloğlu’nda sohbetlerde
bulunduk. Yaz kış devam eden bu buluşmalara toplumun her kesiminden insanlar
geldi. Gençler, orta yaşlılar, olgun kişiler, hanımlar, erkekler, hatta lise
öğrencileri. 500’den fazla toplantıda çok farklı konuları ele aldık. Uzman
kişileri, ‘konuk’ olarak davet edip dinledik.
Kimler Geldi, Kimler Geçti?
Bâbıâli
Sohbetleri’mizin adı bir ara “Bâbıâli Enderun Sohbetleri”ne dönüştü, sonra
yeniden eski ismiyle yâd edildi. ESKADER ve “Bâbıâli Sohbetleri” âdeta özdeşti.
Kültür sanat camiasının hâlâ yokluğunu hissettiği ve bir an önce başlamasını
beklediği bu sohbetlere kimler gelmedi ki… Önce rahmet-i rahmana kavuşan bazı
isimleri sıralayayım: Ziya Nur Aksun, Mehmed Niyazi, Osman Akkuşak, Orhan Okay,
Necdet Yaşar, Nevzat Atlığ, Ali Nar, Safa Önal, Kemal Eraslan, Oktay Aslanapa,
Semavi Eyice, Erol Mermer, Hamit Can, Kemal Çiftçi, Yücel Çakmaklı, Recep
Seyhan, Aydil Erol, Servet Kabaklı, Yavuz Bahadıroğlu. Bugün aramızda
bulunanlardan birkaç ismi hatırlayalım: Belma Aksun, Ebubekir Erdem, Ediz Hun,
Engin Köklüçınar, Etem Çalışkan, Fırat Kızıltuğ, Galip Çakır, Üstün İnanç, Gürbüz
Azak, Hasan Çelebi, Hüsrev Hatemi, İhsan Süreyya Sırma, İnci Enginün, İzzet
Günay, Mehmet Maksudoğlu, Mehmet Zeki Kuşoğlu, Selahattin Alpay, Metin Eriş,
Muzaffer Deligöz, Niyazi Sayın, Oğuz Çetinoğlu, Özcan Ergiydiren, Mustafa Tahralı,
Özer Revanoğlu, Sabahat Emir, Sadettin Ökten, Salih Tuğ, Servet Armağan, Turan
Oflazoğlu, Ünver Oral, Üstün İnanç, Yalçın Tura, Zeynep Kerman, Ünal Sakman, Zihni
Göktay. Tabii bahsettiğim bu kıymetli kişilerin bir kısmı ile Bâbıâli’de değil
Ali Emiri Efendi Kültür Merkezi’nde buluştuk. Bu mekânda düzenlediğimiz ESKADER
Ödülleri vesilesiyle salona gelen ilim, kültür ve sanat dünyasından seçkin
simalarla muhabbet, sohbet ettik.
Berekete Vesile
Edebiyat
mahfilinin faydaları, katkıları çok. Öncelikle istişare mekanizmasını işletmeye
başlıyoruz. Farklı fikir, inanç ve düşüncelere tahammülünüz artıyor. Görebildiğim
kadarıyla Bursa, Ankara, İzmir, Konya, Kayseri, Kahramanmaraş ve Erzurum gibi
şehirlerimizde bu tür mahfiller var. Mahfillerin olduğu şehirlerimizde
dergilerin temeli atılıyor, yayınevleri kuruluyor. Yazar ve şairler güçlerini
birleştiriyor, bir araya geliyor. Birlikte hareket etme imkânı doğuyor. Gençler
örnek alacakları sanatkâr ve kalem erbabı ağabeylerini yakından tanıyor. Onlara
sordukları ve aldıkları cevaplar sayesinde, kafalarındaki istifhamlar
dağılıyor. Önlerine yeni ufuklar açılıyor.
Kahve Deyip Geçmeyelim
Fikir,
sanat, edebiyat ve kültür çalışmalarına toplu olarak dönüp baktığımızda
kolektif hareket etmenin ne kadar önemli olduğunu fark ederiz. Mesela
edebiyatta bu mahfiller olmasaydı, edebiyat ve sanat dünyası bugün bu kadar
bereketli, canlı, hareketli ve iyi olabilir miydi? Servet-i Fünun, Millî
Edebiyat, Dergâhçılar, Beş Hececiler, Yedi Meşaleciler, Garipçiler, Hisarcılar
ve bu oluşumların çekirdeğini oluşturan dergiler hep bu buluşmaların ardından
vücut bulmadı mı? Haldun Taner bu konuda şöyle diyor: “Kahve deyip geçmeyelim.
Orda yalnız kahve içilmez, nargile çekilmez, gazete okunmaz, avarelik edilmez.
Kahve bir dayanışma yeridir. Oradakileri tanıyalım ya da tanımayalım, ister
konuşkan, ister suskun olalım, kendimizi hiç yalnız hissetmeyiz.”
Ben De Çay Parasını Ödüyorum
Ben de Çay Parası Ödüyorum ismini taşıyan kitabın tanıtım gecesi, bir
süre önce Fatih Kültür Sanat Merkezi’nde yapılmıştı. Takip ettiğim toplantı
hakikaten muhteşemdi, renkliydi ve hafızalarda unutulmayacak kareleriyle yer
aldı. Kültür sanat insanları, o gece salonu ağzına kadar doldurmuşu. Farklı
mekânlarda devam eden kahve müdavimi münevverler bir araya gelmiş, kahve ile
tanışma hikâyelerini anlatmış, hasret gidermişlerdi. O gece konuşan kahve
müdavimleri arasında Mustafa Kutlu, Şaban Abak, Ekrem Ayyıldız, Ahmet Uysal,
Alper Kama, Bayram Çiçek, Önder Baran Tunç ve Mehmet Ali Berçin de vardı. Kahve
geleneği, on dakikalık videoda gösterilmiş, bu arada müdavimlerden Hakka
kavuşan Mehmed Niyazi, Erol Olçok, Hilmi Oflaz,
Mevlana İdris, Nusret Özcan, Ali Uğur, Mehmed Şevket Eygi gibi isimler, hayırla
ve hürmetle yâd edilmişti. Türkiye’de
bir döneme ayna tutan bu sıra dışı eser, altı yıl içinde imece usulüyle kaleme
alınmış ve Ötüken Neşriyat arasına yayımlanmıştı. Kitapta 40 yılın birikimi
var. Ekrem Ayyıldız ve merhum Mevlâna İdris’in editörlüğünü yaptığı eseri Doç.
Dr. Ahmet Uysal hazırladı. Toplantıdan sonra hacimli kitabı okudum. Bir
edebiyat mahfilinden, bir kahveden yola çıkarak, tanıklıklar eşliğinde
Türkiye’ye sağlam ve sahici bakışları görüyoruz bu kitapta. Daha ziyade
milliyetçi, muhafazakâr ve dindar münevverlerin buluştuğu bu kahvede farklı
dünya görüşlerine ve mesleklere mensup aydınlar da görünmüşlerdir. Kitapta
hikâyesi anlatılan kahve, 1980’den sonra kurulmuştur ve Marmara
Kıraathanesi’nin devamı gibidir. Önce Çorlulu Ali Paşa Medresesi’nde bir araya
gelen kahve müdavimleri “Erenler” diye tabir ettikleri bu kahveden İLESAM’ın
bulunduğu Sinan Paşa Medresesi’ne geçerler. Ardından Yazarlar Birliği’nin
hizmet verdiği Kızlarağası Medresesi’ne oradan da Türk Ocağı’na intikal edilir.
Müdavimlerin son buluştuğu mekân, Süleymaniye’de bulunan Antik Kafe’dir.
100 Kişiyle Görüşüldü
Orijinal
kapağıyla dikkat çeken eser hazırlanırken, kahveye devam eden yaklaşık 100
kişiyle görüşülmüş. Bu zatların hepsi de hatıralarını anlatırken ortamdan çok
istifade ettiklerini, kahvenin kendileri için âdeta bir ‘okul’ olduğunu
belirtiyorlar. Bugün bir kısmı sonsuzluk âlemine göç eden bu müdavimlerin bir
bölümü ise farklı makamlarda bulunuyor. Aralarında siyasete girenler olduğu
gibi, iş dünyasına atılanlar da var. Hatıralar şüphesiz her zaman zevkle
okunur. Ama bir kahvenin merkezde olduğu kitaptaki hatıralar, çok daha fazla
ilgi çekiyor. 512 sayfalık eserde, hain FETÖ 15 Temmuz darbe teşebbüsünde şehit
düşen rahmetli Erol Olçok’tan günümüzün kıymetli hikâyecisi Mustafa Kutlu’ya
birçok kişinin adı sıklıkla geçiyor. Mesela edebiyata meraklı gençlerin önce
kahvede Mustafa Kutlu ile tanıştıkları, sonra da Dergâh dergisine uğrayarak çalışmalarını getirdikleri anlatılıyor. Burada
Türkiye’nin siyasi gündeminin de yakından takip edildiği ifade edilen eserde,
kahveye devam eden renkli kişilere özellikle yer veriliyor. Beyaz Saray
Çarşısı, Sahaflar ve Bâbıâli’den bahsedilen kitapta kahveye devam edenlerden
önemli bir kısmının medya sektöründe yer bulduğu, bazı yazarların bu
meclislerdeki sohbetleri sütunlarına taşıdıkları anlatılıyor.
Bizler
şifahi kültüre sahip olan, sohbet geleneği güçlü bir milletiz. Elbette bu
buluşmaların, sohbetlerin irfanımıza, medeniyetimize, kültür ve sanat dünyamıza
katkıları büyüktür. Ancak bu sohbetlerin de zapta geçmesi, kayda alınması ve
gelecek nesillere aktarılması çok iyi ve hayırlı olur. Bu bakımdan edebî ve
ilmî mahfillerde yapılan sohbetlerin kaleme ve kayda alınması, kitaplaşması çok
yerinde, hayırlı ve gerekli bir hizmettir. Ben
de Çay Parası Ödüyorum isimli kıymetli esere katkıda bulunan bütün dostlara
teşekkür ediyorum. İnşallah bu sohbetlerde bulunmuş olan kalem erbabı
arkadaşlar, kendi bakış açılarıyla yeni müstakil kitapları da yazmaya
başlarlar.