Ebu Nasr El-Farabi
Büyük filozof, fakih Farabî’yi anlatacağım sizlere. O Farabi ki 1150 yıldır batılılar tarafından el üstünde tutuluyor. İslam dünyasının yeni yeni keşfettiği bu büyük filozof başka bir milletten olsaydı ya da Müslüman olmasaydı kim bilir Türkiye'de ne kadar ilgi görürdü?
Miladi 870’te
Türkistan’ın Farab şehri yakınlarında bulunan Vesiç’te dünyaya gelir.Ebu Nasr
el-Farabî’nin 950 yılında 80 yaşında iken vefat ettiği söylenir.Babası dönemin
askeri komutanlarındandır. Farabî, eğitim ve kültür alanında büyük bir merkez
olan Farab’da iyi bir tahsilin ardından bir süre kadılık yapar.
Farabi’nin
fikirleri Buhara ve Semerkant’ın ardında gittiği Bağdat’ta gelişti. Dönemin
kültür merkezi olan Bağdat’ta hem büyük Arap dilcisi İbn Serrac’dan dil öğrenir
hem de hocasına mantık öğretirdi. Bu dönemde kırklı yaşlarında olan Farabi,
Nesturî bir Hristiyan olan Metta İbn Yunus’tan mantık dersleri de alıyordu.
Bilgi, hikmet
sevgisi peşinde olan Farabi’nin asıl serüveni Harran’a yolculuğu esnasında
Yunan felsefesi ile tanıştıktan sonra başlar. Bu konuda Harranlı Yuhanna bin
Haylan’dan felsefe ve mantık dersleri alarak bu alandaki ününe kavuşur. Şam ve
Antakya gibi felsefenin tartışıldığı bölgelere yolculuklarını gerçekleştiren
Farabi yeniden Bağdat’a döner ve eserlerinin büyük bir kısmını 20 yıl boyunca
kaldığı Bağdat’ta yazar. Ancak Bağdat’ta karışıklıkların çıkması üzerine Şam’a
döner.
Dönemin Emiri
Seyfuddevle ile tanıştıktan sonra Seyfuddevle kendisini sarayında ağırlar. Her
zamanki gibi üzerindeki Türk kıyafetleriile emirin huzuruna çıkan Farabi’ye Seyfuddevleoturmasını
söyler. Farabî, “Kendi yerime mi, senin yerine mi?” diye sorar.
Seyfuddevle, “Kendi yerine” deyince Farabi gidip Emirin yanına oturur
hatta onu oturduğu yerden ağır ağır iterek Emir’in yerine oturduğu söylenir.
Bu oturumda
Farabi’ye çokça soru sorulur. Hepsini yanıtlayan Farabi’ye orada hazır bulunan
alimler de sorular sorar. Hepsini cevaplayan Farabi’nin söylediklerini bir süre
sonra alimler not almaya başlarlar.
Farabi dünya
malına değer vermez ve ilimle meşguliyetinin önüne hiçbir şeyi geçirmezdi. Öyle
ki Emirlerin kendisine verdikleri paradan sadece günlük harcaması olan birkaç
gümüş dirhemi kabul ederdi.
Batılıların
Aristo’dan sonra kendisine “Muallim-i Sani” ünvanını layık görmesi, onun
mantık ve felsefe alanında geldiği yeri öğrenmemiz için yeterlidir.
İlimleri
tasnif ederken Farabî, döneminden asırlarca sonrasına da rehberlik etmiştir:
1. Dil yani sarf, 2. Mantık, 3. Matematik, (Aritmetik, geometri,
mekanik, müzik, optik), 4. Fizik, Metafizik, 5. Medeni ilimler (Kelam, siyaset,
ahlak, fıkıh).
Büyük düşünür Farabi’nin mantık ve felsefe alanındaki
paradigması çağının çok ötesine hükmetmiştir. Onun bu alanda kurduğu sistemde
varlık, manevi boyutunun yanısıra geometri ile matematik ile metafizik ile
donatılan ilkeye göre anlaşılır.
Farabi,
evrendeki her varlığı ve bütün hadiseleri sebep sonuç ilişkisi bağlamında ele
alır. Bu sistemdeher birvarlık bir sonrakinin maddesi, onu da bunun sûreti kabul
eder. Bu durum mükemmelden daha az mükemmele doğru olur ama bu süreç zor geçer
ve çokça zaman alır.
Farabi,
varlıkta ilk sıraya Tanrı’yı yerleştirir. Varlığı zorunlu varlık, varlığını
başka bir şeye ihtiyaç duymayan varlık Allah’dır cc.
Kimi Farabi
yorumcularına göre Farabi alemi/evreni“Ay altı-Ay üstü alem” şeklinde
sıralayarak, Ay-Üstü alemde en altta Faal Akıl, Ay-Altı alemin en üstünde de
insan bulunur. İnsan düşüncede tekamüle erdikçe Ay üstü alemle irtibat
sağlayabilir, der.
Farabî sudur,
feyz, semaniler, nübüvvet, tahayyül, vacib-mümkin gibi felsefesini açıklayan
kavramlara mantıkta ‘burhan’ı, tümevarımı gereğince kullanmıştır.
Gördüğünüz
gibi bu büyük dehayı anlatmak için bir yazı yeterli gelmiyor. Başka zaman
inşaallah Mantık, felsefe ve ontolojisi ile ilgili de yazarız.