Eblehlik Çağı
Eblehlik bir tür yavaş anlamadır. Anadolu’da bu türlü insanlar için biraz da tahfifle ‘aklı kıt’ tabiri kullanılır. Var ama yetersiz, var ama iş görmeyecek kadar, var ama kendine yetmeyecek kadar, var ama sadece işin üstesinden gelemeyecek kadar...
Ebleh geç anlar.
Anladığında iş işten geçmiş olur hatta belki. Basit şeyleri anlar, basit bir
gramere göre hareket eder. Bu yüzdendir ki karşısına ne vakit çetrefilli bir
soru gelir, apışıp kalır, ne vakit iki arada bir derede kalır, bulunduğu yere
gömülür, çözüm üretememenin sıkıntısıyla bakışları boşluğa dalar gider. Dar bir
iç dünyası vardır bu sebepten de. Dünyayı siyah-beyaz, hayatı sadece ölüm kalım
olarak tahayyül eder. Ayrıntıyı görmez. Ayrıntıya dikkat kesilme becerisi
bulunmadığı için kaba sabadır da. Hayatını idame ettirmek, belli bir noktadan
itibaren de sadece yaşıyor olmak onun için kafidir. Fizyolojik ihtiyaçlarının
karşılanması, asgari düzeyde bile olsa kendisine bir hareket alanının
bahşedilmesi onun cennetidir. Ruhsal ihtiyaçlarla ilgilenmez, çünkü kavrayışı
oraya yetişememektedir. Bulunduğu açının dışını merak etmez, çünkü algılaması
onu ileriye taşıyamamaktadır. Başka insanların sorunlarıyla ilgilenmez çünkü
ruh miyobudur. Ruh miyopluğu elbette beraberinde akıl darlığı, algılama
kısıtlılığı, tahayyül noksanlığı gibi insan doğasına özgü bazı niteliklerden
yoksun oluşa yol açar. Empati kurmaz, çünkü karşısındakini görecek kadar bir
bakış alanına bile sahip değildir. Başını köyünden, kasabasından, şehrinden, ülkesinden,
dünyasından dışarıya çevirmez. Hayat öncesi de görünmezdir onun bakışlarında
ölüm sonrası da… Aslında, ebleh bir bakıma yoksul kişidir. Elinden tefekkürü,
tefehhümü, tahayyülü alınmış olmaktan öte yoksulluk mu var? Tam bir acziyet
abidesi, tam bir yoksulluk tablosudur bütün halleriyle.
Eblehlik içe
özgüdür, dışarıya yönelik müdahalelerle izale edilemez. Eblehe makyaj
yaparsınız, gözleri kendini ele verir, eblehe harika kıyafetler giydirirsiniz,
paçalarından paçozluk akar, eblehe oturmayı, kalkmayı, yürümeyi öğretirsiniz,
ezberlenmiş ilk hareket bir tarafa bırakılırsa başa döner. Sayısız formül
ezberletirsiniz, hiçbir yerde kullanamaz. Hesap kitap beller, pratiğe geçiremez.
Sayısız kitap okutur, bilgi akıtırsınız ruhunun coğrafyasına, bir yerden girer,
öteki yerden çıkar. Eblehleri eğitim de iflah edemez. Eblehlik fani değil,
bakidir çünkü.
Eğer hayat
anlamadan ibaretse eblehler geç kalmış olanlardır. Eğer hayat kavramadan
ibaretse eblehler içten, kaba bir sesle hep geç kalarak, hırıltıyla “hıı?” diyenlerdir.
Oysa geç kalış geçmişte insana özgü iken şimdilerde nesnenin hızına ayarlanmış
gibidir. Her şey o kadar hareket ediyor, o kadar kımıl kımıl, yerinde durmayı öylesine
reddediyor ki bütün duygular, değerler, madde ve manaya ait tahkimatlar şaşırıp
kalıyor, bir anlamda bulunduğu yere çakılı çakılıveriyor. Bilgiler ışık hızıyla
deriden içeri girip aynı hızla dışarı çıkıyor, duygular da öyle, düşünceler,
fikirler, ideolojiler, tahatturlar bile zamanın hızına yenik düşüyor… Nesneye
takılmış bu kanatlar ne yazık ki dijital çağ kurbanlarını onlara karşı aciz
bırakıyor. Yazık ki eblehlik artık doğuştan gelen ve geliştirilmeyen bir
özellik olmaktan çıkarak eğitimle elde edilen bir davranışa tekabül ediyor. Ne
yazık ki kurgulanmak istenen dünya bir eblehlik çağı şarkısı eşliğinde
nesillerin anlamasını, algılamasını, hayatı okumasını ve öğrendiklerini pratiğe
aktarmasını zayıflatarak hayatın her alanında eblehlik çentikleri açıyor.
Siyaset basitleşiyor ve kitlesel bir eblehliğe doğru gidiyor, bilim
basitleşiyor ve kurumsal bir eblehliğe doğru ilerliyor, sanat ve edebiyat
basitleşiyor ve ürettikleri birer eblehliği anlama kılavuzuna dönüşüyor. Eğitim
basitleşiyor ve hızlı anlamayı önleme yöntemlerinin uygulama alanına dönüşüyor.
Bütün bunlar sabahtan akşama insan ruhuna eblehliği aşılıyor ve insanlar
gittikçe derinliğini yitiriyor, eblehlik simgesi olan ‘robotlara’ dönüşüyorlar.
Zaten geleceğin teorisin kuranlar, yakın bir zamanda işyerlerinde insan yerine
robotların çalışacağı gerçeğini dışa vurarak bir eblehlik çağına vurgu
yapmıyorlar mı?
Son günlerde,
özellikle okulların uzaktan eğitime mahkum kalışına bağlı olarak çocukların ve
gençlerin yüzündeki anlamsız ifadeler beni bir hayli kaygılandırdı. Robotlara
özgü ağır hareketler, robotlara özgü geç kavrayışlar, robotlara özgü düz
bakışlar, robotlara özgü tekil görüşler, robotlara özgü duygusal kuruluklar,
robotlara özgü metalik kımıldanışlar, robotlara özgü mekanik işleyişler,
eyleyişler ile birkaç nesil önceki insan figürlerini karşılaştırınca insan
sadece dünyanın nereden nereye doğru gittiğini değil, anlayışın da kavrayışın
da nereden nereye doğru savrulduğunu net biçimde görüyor. Dijital çağın teorisi
çoktan kendine bir karşılık buldu ve kolektif hale geldi ve bundan sonraki çağı
artık tahmin etmeye bile gerek yok. Etrafınıza bir bakın, her şeyin eblehliğin kuşatması altında
kaldığını, hayatın ve insanın inim inim inlediğini, acı çektiğini, bu eblehlik
karşısındaki çaresizlikle çoktan umudunu yitirdiğini göreceksiniz. Koronovirüs
sadece hayatı dondurmadı, zihinleri de yavaşlattı. Virüsün en büyük yan
etkisinin eblehlik olduğunu şimdi değil belki ya bir vakit mutlaka anlayacağız.
Sevenleri için eblehlik hem çekilebilir hem de katlanılabilirdir. Arkadaş için
biraz çekilmez ama hoş görülebilirdir. Düşman için ise kullanılabilir sayısız
enerji demektir eblehlik. Koronayı icat edenleri dost saymak kabil olmadığına
göre geleceğin nesillerini bekleyen akıbetin şimdiden belli olduğu ortada…