Ebedi karakışlardan kurtulmalı!
İnsan kış için hazırlık
yapmaz mı? Kışlıkları çıkarıp, soğuğa, kar ve tipiye karşı tedbirler almaz mı?
Biz kışlara hep tedbirsiz yakalanıyoruz ve şimdi hazırlığımız olmadan ömrümüzün
en ağır kışını geçiriyoruz… Oysa diğer
kışlar gibi bu kışın da ayak sesleri işitiliyordu; yer yer zulümlerle kendini
ihsas ediyordu...
Hazırlıksız yakalandık
karakışa; Gazze’de çocuk kolları, bacakları; başsız ayaksız gövdeler…
Bombaların adresi; bebekler ve belki de hiç çikolata istememiş çocuklar,
göndericisi ise insanlık katili terörist İsrail… Kim bilir kaç insan, anne – baba seslenişi duyamadan, evladının ses
rengini tanımadan, kudurmuş İsrail’in öfkesinden yanmış, kavrulmuş, çocuklarını
bir mendil ya da poşet içinde toprağa vermiştir… Kim bilir kaç bebek,
gözlerini açamadan, anasının göksünden abıhayatı emmeden, iki milyar
Müslüman’a; hazırlıksızlığınız batsın! Diyerek, cennete kanatlandı… Terörist
İsrail savaş suçu işliyor, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ni, hastane, okul,
camii, kilise tanımıyor, tanımak istemiyor, yakıyor, yıkıyor, masum insanlara
mezar ediyor…
Karakışa hazırlıksız
yakalandık; vahdet bilincimizi kaybetmiş olarak ve İttihâd-ı İslâm yeşermeden,
meyve vermeden… Bizim üzerimize buzdan
hüzünler; Gazze’nin üzerine cehennem alevi taşıyan bombalar yağdı… Oysaki
Kur’an ve Sünnet bize ihlâs ve uhuvvetle sağlamlaşmış siper ve kale vermişti…
Terk ettik! Hem kendimiz, hem de mazlum Gazze karakışa yakalandı…
Karakışlara hazırlığımız
olmalıydı; İslam kardeşliğimiz, birbirimize himmetimiz, sevdamız, sorumluluğumuz
olmalıydı. Hilafet şunun hakkıydı, bunun
hakkıydı kavgaları, koltuk- makam, mezhep kavgaları, meşrep ve meslek kavgaları
yerine hep birlikte Kur’an ve Sünnet’e sımsıkı sarılsaydık, sadece onlarda ki
hükümlerle amel edip, hoca ve molla görünümlü münafıklara kulağımızı ve
kalbimizi kapayıp, 1400 senelik meselelerin hesap sorulma işini Allah’a
bıraksaydık… Keşke daha fazla Kur’an okuyup, tefsiri olan hadislerle, İman
Hakikatleriyle aydınlanıp, daha fazla tefekkür ve zikir ile aklı ve kalbi
cilalasaydık, daha fazla, hatta ifrat derecesinde birbirimizi sevip, Müslüman
kardeşimizin dertlerini dert edinseydik. İşte o zaman karakışa; alçak İsrail’in
zulmüne maruz kalınmazdı. Hatta bu reçeteyi 150 yıl öncesinde ciddiyetle
kullansaydık, o sapık Yahudiler; kendilerinden başka kimseye hayat hakkı
tanımayan zalimler, Filistin topraklarında yer edinebilirler miydi? Ulu Hakan Abdülhamîd
Hân’ı indirdiler, İslam Âlemini başsız koyarak, zulümlere terk ettiler…
Siyonist İsrail’in ve
küresel alçakların oyununa gelmemek için, bir avuç hayâsız tarafından
bombalarla soykırıma uğramamak için İslam Âlemi birlik olmalıdır! Büyük İsrail
projesinin kursaklarda kalması için, her türlü karakışa ve başka musibetlere
maruz kalmamak için, özellikle bebekler parçalanmasın diye İslam kardeşliğiyle
tek nefes, tek beden olmalı ve iki milyar İslam dünyasına ihlâs ve uhuvveti
libas etmeliyiz, tahkiki iman ile karakışlara hazırlıklı olmalıyız. Yoksa ebedi
karakışlardan kurtulamayacağız, kopmuş kollarla, ayaklarla ensemize ensemize
vuracaklar... Evet, ebedi karakışlardan, ancak gerçek ve samimi İslam
kardeşliğiyle kurtulabiliriz. Allah, yardım etsin. İsrail’i de kahretsin…