E-reçete skandalına denetim ve çözüm arayışı
Konya’da bir psikiyatristin e-reçete sistemi üzerinden uyuşturucu
ticaretine aracılık etmesi, sağlık sistemimizin güvenliğine ve işleyişine dair
derin endişeler yaratıyor. Bir psikiyatr, sadece 7 ayda 7.071 reçete yazarak
milyonlarca lira kazanç sağlamış. Bu denetim eksikliği, sistemin nasıl istismar
edilebileceğini açıkça gösteriyor. Psikiyatrın reçeteleri, hasta muayenesi
yapılmadan, yasa dışı yollarla vatandaşlık numaraları kullanılarak düzenlenmiş.
Dahası, bu reçeteler uyuşturucu tacirleriyle iş birliği yapılarak organize
şekilde gerçekleştirilmiş.
Bu olay, bireysel bir suistimalin ötesinde, sağlık sistemimizin yapısal
bir sorunla karşı karşıya olduğunu gösteriyor. Sağlık Bakanlığı, yıl içinde
özel sağlık tesislerine yönelik 54 bin 885 denetim gerçekleştirmiş.
Ancak görünen o ki, bu denetimler yeterli değil. Sağlık Bakanlığı ve Eczacılar
Birliği, e-reçete sistemini daha güvenli hale getirmek için acil önlemler
almak zorunda. İlaç temin zincirindeki her aşamanın sıkı denetlenmesi, şüpheli
işlemlerin tespit edilmesi ve süreçte yer alan tüm tarafların (eczacılar,
hekimler, hastalar) daha iyi eğitilmesi gerekiyor. Biyometrik doğrulama
gibi teknolojik yeniliklerin kullanılması, reçete yazımındaki sahtekârlıkları
önlemekte etkili olabilir. Ayrıca, Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu'nun
da denetimleri sıkılaştırması ve artırması gerekiyor.
Bu skandal, sistemdeki açıkları bilenlerin suistimal riskinin arttığını
gösteriyor. Hükümetin sadece cezalandırıcı değil, aynı zamanda önleyici
politikalar geliştirmesi şart. Kamuoyunun güvenini yeniden tesis etmek için şeffaflık
ve suistimallere karşı sıfır tolerans yaklaşımı benimsenmelidir. Aksi
halde, sağlık sistemi gibi hayati bir alan, hem vatandaşlar hem de
çalışanlar nezdinde güven kaybetmeye devam edecektir.
Bu olaylar, Türkiye Cumhuriyeti'nin en kuvvetli olduğu alanlardan biri olan sağlık
turizmini de ciddi manada etkileyebilir. Ticaret Bakanlığı, Türkiye'nin,
sağlık turizmi alanında uluslararası kabul gören akreditasyonuna sahip 40
sağlık kuruluşuyla dünyada 7. sırada yer aldığını ve bu yıl 2,3 milyar
dolarlık gelire ulaştığını bildirdi. Eğer bu gibi skandallara daha sıkı müdahale
edilmezse, yalnızca sağlık sektöründe güven kaybı yaşanmakla kalmaz, aynı
zamanda uluslararası alanda da prestij ve ekonomik zararlar yaşanması
kaçınılmaz hale gelir. Sağlık turizmi gibi önemli bir gelir kapısının zarar
görmesi, ülkenin ekonomik dengesini de olumsuz etkileyebilir. Bu nedenle,
sistemin güvenliğini sağlamak ve vatandaşların sağlık hizmetlerine olan
güvenini sabit tutmak için acil ve etkili önlemler alınmalıdır.
Bir de Yenidoğan Çetesi davası var ki, hala devam ediyor ve her gün
yeni bir itiraf ortaya çıkıyor. Bu dava, sağlık sistemimizdeki denetim
eksikliklerinin ne kadar derin olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor.
Mahkeme, örgüt lideri ve diğer sanıkların yargılandığı davayı 26 Kasım'a
erteledi. Peki, neden sürekli Sağlık Bakanlığı gündemde? Bu soruyu kendimize
sormamız gerekiyor. Sağlık sistemimizdeki bu tür skandalların önüne geçmek için
daha sıkı denetim ve daha şeffaf bir yapı şart.