Duygu yüklenen beden mantığa sahip olabilir mi?
Duygu; sevmektir. Sevmek güvenmeyi, güvenmek de teslimiyeti doğurur. Duygusuna tam inanmış bedenin sahibi teslimiyet şuuru ile hayata, olaylara ve okuduklarına anlam verir. Aklı ve mantığı bu duygu ile hareket eder. Algıları bu şekilde oluşur. Artık duydukları doğrulara ve güzelliklere karşı kulakları da, gözleri de kapalı olacaktır.
Bütün okumalar, görmeler, hissetmeler, alışkanlıklar yüklenilen bu duygu iledir. Beklentileri belirleyen yüklenen bu duygu ile kafada bir kurgu oluşur. Bundan sonra bütün okumalarına, görmelerine, hissetmelerine, alışkanlıklarına bu kurgu yön verecektir. Kurdukları dünyanın tek doğru sözlüsü ve doğru insanı sevdiği ne ise "o" olacaktır.
Elbette bu kurguları yüklenen tek suçlu kendisi değildir. Buna sebep veren alt yapılar, oluşumlar vardır. Bilgi ve sevgi açlığı her yaşanan olaya farklı anlamlar yükler. Algılar ve kurgular bu doğrultuda çalışır. İnsan algısına ve kafada oluşturduğu kurgusuna göre hareket eder. Zira hayaller bu algılar ve kurgular ile oluşacaktır.
Hayaller elbette çok önemlidir. Hayalleri olmayan kendine hedef koyamaz. Hedefi olmayan geleceği düşünemez. Ben merkezli hayata bakar. Hayatı ve çevresindeki insanları, bilgileri, tecrübeleri ya da onca doğruları tüketir. Hatta yanlış aldığı karar ve algı ile kendisini çok sevenlerini bile küstürüp kendinden uzaklaştırabilir.
Sevgi hayata sarılmak için en önemli oluşum, insanı diğer yaratılanlardan ayıran bir olgudur. Seven kalp, sevdiğine nice güzellikler sunar. Yaşanan büyük ya da küçük depremlere karşı bir korunma kalkanı gibidir. Korunma kalkanını menfaatler ve beklentiler üzerine kuranların ilişkisini küçük bir sarsıntı alıp götürecektir.
Hayatlar dokunmayı bekler. Öncelikle insan hayatına sevgi ile dokunmalıdır. Kendine güvenmeli bir iyilik yapmalıdır. Hayatını ertelememelidir. Acılar yaşamamalı, eller tutmamalı, gözlere bakamamalıdır. Aksi takdirde birçok yaşanmış acılar bugünden ve gelecekten ümidini yitirtecek, etrafta "adam yok" dedirtecektir.
Ümitlerin ve hayallerin böylesi yıkımlara uğraması hayata ve insanlara karşı küskünleri oynatır. O kadar güzelliklere ve güzellere karşı kör kılar. Kendi yaptıklarını görmeyip karşıdakinin yaptığı her olaya takılan hayatı yalnız yaşamaya mahkum kalır.
Sanırım bizler hata yapmaktan korkuyoruz. Hata yapmaktan korkan güzelliklere ulaşamaz. Hatasız dost arayan dostsuz kalır derken, hata yapmayan kusur işlemeyen eşler aranır. Kusursuzluk arayışı insanı yalnız bırakır. Halbuki arayan da kusursuz değildir.
Derde derman derdinde olmayan etrafına neşe kaynağı olamaz. Hep kendi doğrularının üzerine kurduğu bir dünyası vardır. Bu dünyada kendi istediği gibi oynamayana da asla rol vermez. Her söyleminde kendinin haklı olduğunu, karşıdakine sunduğu güzellikleri ve sevildiğini anlatır lakin hayatı hala yalnız yaşamaktadır.
Ne hayat yalnız yaşanacak kadar kısa, ne de ertelenecek kadar uzundur. Arkada bırakılacak en büyük imza evlattır. Zira yaradan göz aydınlığı eşler ve evlatlar istememizi salık vermektedir.
Kariyer ve kusursuzluk uğruna heba edilen ömürler bunun acısını ağır ödetmektedir. İyi alınmamış, sıkıntılı bir süreçten geçen evliliklere bile sonunda "bravo, iyi ki bize rağmen bu kararı aldı" dedirtmektedir.
Sözüm o ki; insan karar aldıktan sonra istikrarlı bir şekilde söz dinlemenin verdiği erdemlilikle ilerlemelidir. Zira Yaradan sözü dinleyip güzeline uyanlara hem bu dünya da, hem de ahirette güzelliklerle karşılaşacağını vaat etmektedir. (Zümer/18)
Bu vaat de yine bir duygu yüklenmesi ile olacaktır. Bu duygu Rahman'a olan güveni ve akabinde teslimiyeti doğurmalıdır. Aksi takdirde yaşanan acılara bin bir mazeretler sunulacaktır.
Vesselamu2026