Düşünmek zenginin mi ya da fakirin mi işi?
"Benim de mi düşüncelerim olacaktı /
Ben de mi böyle uykusuz kalacaktım?"
(Orhan Veli Kanık)
Orhan Veli Kanık düşünme ve uykusuz kalmadan dolayı sanki bir yakınma (serzeniş) içerisinde. Şairin konfor alanını bozan neydi?
Düşünmek, bir etkinlik olarak tasalanmayı (kaygılanma) içermektedir. Neye kaygılandığını bilmemekle birlikte şair bu durum için serzenişte bulunmaktır.
Hayatımın erken dönemlerinden beri düşünme etkinliği ile bulunulan gelişmişlik/ekonomik statü arası nasıl bir ilişki olduğunu hep merak ederim. Bundan dolayı da büyük insanların özgeçmişlerini ayrıntılı okumaya çalışırım.
Düşünmek
Düşünmek (muhakeme etmek), bir sonuca varmak amacıyla bilgileri incelemek, karşılaştırmak ve aradaki ilgilerden yararlanarak düşünce üretmek, zihinsel yetiler oluşturmak anlamındadır (TDK). Düşünmek bir etkinlik olarak tasalanmaktır (kaygılanma).
İnsanlıkla ilgili, daha iyi bir dünya nasıl mümkün olur kaygısı olmayanın (düşünmeyenin) ne kadar insan kaldığı şüphelidir. Nitekim bu düşünceyi “Bir insan acı duyarsa canlıdır, başkasının acısını duyarsa insandı” (Lev Tolstoy) sözü destekler niteliktedir.
Peki, bu insan olmak için önem taşıyan düşünme etkinliğinin sınıfsal bir yönü var mı? Ya da daha açıkçası “düşünmek zenginin mi ya da fakirin mi işi?” Zenginler ve fakirler ya da yukardakiler ve aşağıdakiler…
Ne derseniz deyin zor bir sual (mesele/dikotomi) ile karşı karşıyayız.
Dikotomi
Dikotomi (İkileşim), bir bütünün (veya bir kümenin) iki parçaya (alt kümelere) bölünmesidir. Başka bir deyişle, bu birkaç parça müşterek kapsamlı (her şey bir parçaya veya diğerine ait olmalıdır) ve birbirini dışlayan (hiçbir şey aynı anda her iki parçaya da ait olamaz).
Örnek olarak biyolojide yaygın bilinen bir ikilem, "omurgası var mı?" sorusudur. Türleri omurgalılar ve omurgasızlar olarak ayırmak için kullanılır.
Bu noktada düşünme etkililiğinde bu kadar keskin dikotomi çıkar mı sorusu akla gelebilir. Bu suale bilim insanları ve filozofların görüşlerinden yararlanarak cevap arayalım.
İhtiyaç
Abraham Harold Maslow (1908–1970), insanın gereksinimleri konusunda teorileri olan bir psikologdur. Maslow teorisi, insanların belirli kategorilerdeki ihtiyaçlarını karşılamalarıyla, kendi içlerinde bir hiyerarşi oluşturan daha 'üst ihtiyaçlar'ı tatmin etme arayışına girdiklerini ve bireyin kişilik gelişiminin, o an için “baskın olan ihtiyaç” kategorisinin niteliği tarafından belirlendiğini söz konusu etmektedir. Maslow'un kişilik kategorileri kendi aralarında bir dizilim oluştururlar ve her ihtiyaç kategorisine bir kişilik gelişme düzeyi karşılık gelir. Birey, bir kategorideki ihtiyaçları tam olarak gideremeden bir üst düzeydeki ihtiyaç kategorisine, dolayısıyla kişilik gelişme düzeyine geçemez (Not: geçişlerin mümkün olduğunu söyleyen düşüncelerde vardır).
Maslow, gereksinimleri 5 şekilde kategorize etmektedir. Sonradan bu ayrıma ihtiyaçlar piramidi denilerek piramit olarak çizilmiştir. İlk basamak (temelde) “fizyolojik gereksinimler” (nefes alma, besin, yemek, su, cinsellik, uyku, sağlıklı metabolizma, boşaltım) bulunmaktadır. Bu kesime fakirler (yoksunlar) diye biliriz.
Konfor
Gereksinimleri en yukarısında/piramitin tepesinde (5. Basamak) “kendini gerçekleştirme gereksinimi” (erdemli, yaratıcı, içten, problem çözücü, önyargısız ve hakikatleri kabul eder olmak) bulunmaktadır. Yani bu kademe nispeten konforlu bir alan.
Konfor alanının özelliği arasında erdem var. Erdem (fazilet), ahlakın övdüğü iyi olma, alçak gönüllülük, yiğitlik, doğruluk vb. niteliklerin genel adıdır. Erdem felsefede insanın ruhsal olgunluğudur (TDK).
Yukarda açıkladığımız gereksinimler hiyerarşisi bakış açısına dar bir açıyla baktığımızda “zenginler ve fakirler” ikileminde kafanızda bir karar oluşmuş olabilir.
Bunu tersini iddia edenlerde vardır. Yani düşünmek zenginin işi değil konfor insanı bozar diyenlerde var. Gelecek yazıda bu konuya devam edelim.
Son söz: Bazen genellemeler yanlış istisna doğrudur.